|

Evlat katiliyle aynı karede

Savaş Kurbanı Kadınlar Derneği Başkanı Bakira Haseçiç, Bosna'nın cesur yürekli kadınlardan sadece biri. Savaş esnasında Vişegrad Belediyesi'nde çalışan Haseçiç, iki kızının ve kendisinin yaşadıklarını anlatırken sürekli gözyaşlarına boğuluyor. Savaşta ailesinden 27 kişiyi kaybeden Bakira “Mahkeme evladımın katilini ve tecavüzcüsünü bulamadığını söylüyordu. Sırf ceza alsın diye evladımın katiline sarılarak fotoğraf çektirdim” diyor. İşte Bakira'nın savaşta yaşadıkları ve Türkiye'den beklentileri...

Elvide Demirkol
00:00 - 4/07/2011 Monday
Güncelleme: 00:37 - 4/07/2011 Monday
Yeni Şafak
Evlat katiliyle aynı karede
Evlat katiliyle aynı karede
SOYKIRIMIN 16. YILINDA...

Onların çektiği acıların her biri yağmur tanesi olsaydı, o yağmur bugün başlar ve sonsuza kadar devam ederdi… 250 binden fazla insanın katledildiği, 2 milyon kişinin yurtlarından sürüldüğü, binlerce kadının sistematik tecavüze uğradığı Bosna-Hersek'te soykırımın yıldönümü… Savaşın geride bıraktığı acılı kadınların birçoğu, aradan geçen 16 yılda, ne öldürülen yakınlarının cesetlerini bulabildi, ne evlerine dönebildi, ne de çektikleri onca işkenceyi unutabildi. Srebrenitsa'da, Saraybosna'da, Vişegrad'da, Tuzla'da, Bosna-Hersek'in her şehrinde, her bir köşesinde kadınların hafızalarında yaşıyor savaş; her annenin, eşin, kız kardeşin yüreğini asırlardır sönmeyen bir ateş gibi yakıyor. Kimse unutmuyor savaşı, işgali, ölümü, tecavüzü, sürgünü… Durgun bakışlar, uzaklara dalan gözler, bazen de süzülen gözyaşlarıyla konuşuyor Bosnalı kadınlar. Sessiz ama gururlu çığlıklarıyla dünyanın gözleri önünde yaşanan soykırımı unutmuyorlar, unutturmuyorlar. Küresel vicdanının donduğu bir anda Bosna'nın bu yürekli kadınları, insanlığın kaybettiği vicdan oluyor. Yüz binlerce masum Boşnak'ın katledildiği soykırımın 16. yıldönümünde savaş mağduru kadınları dinledik. Anne-babalarını, eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini, evlerini kaybetmiş kadınları, ellerinde ne varsa çalınan kadınları... Evlerinde hiç erkek kalmadığı için ölen eşlerini, oğullarını, ağabeylerini anlatmak da onlara kalıyor, kendi yaşam savaşlarını dile getirmek de... Tarihe büyük bir utanç olarak kazınan katliam gözlerinin önünde bir kez daha canlanıyor anlatırken. Biz susuyoruz, onlar konuşuyor, dünya susuyor, Bosna'nın cesur kadınları konuşuyor. Kelimelerin yetmediği anlarda eller anlatıyor, başlar öne eğiliyor, gözler doluyor… 'Tek suçumuz Müslüman olmamızdı' diyorlar, sevdiklerinin katilleriyle her gün göz göze geldikleri halde 'İntikam değil, sadece suçlular cezasını çeksin istiyoruz' diyorlar. 'Bu dünyada olmasa bile ahrette kavuşacağız sevdiklerimize' diyorlar, kaybettikleri yakınlarına dair tek bir kemik bulma ümidiyle yaşayarak… Tüm dünya kulağını tıkasa da, onlar adalete inanıyor. Biz, 'Bu güzel ülkenin insanlarına nasıl kıyabildiler' diye sorgularken, onlar başlarına gelenleri büyük bir tevekkülle karşılıyorlar.



* * *

Her şeyi tekrar anlatmak bizim için çok zor oluyor. Bir insanın başka bir insanı öldürebileceğine, boğazlayacağına, yakacağına, tecavüz edeceğine, mallarını çalacağına inanamazdım. Ancak biz bunların hepsini yaşadık. Vişegrad'da çoğu insanın Boşnak olmasına rağmen biz hiçbir zaman milliyet ayrımı yapmıyorduk. Daha önce Vişegrad'da savaş yoktu, doğal olarak katil Sırp da yoktu. Bu yaşananların nedeni anlamak için çok uzun zaman geçti. Birkaç yıl geçtikten sonra anladım ki Sırp olmadığımız için bunlar olmuş, tek sebep buydu. Savaştan önce komşum olan Velyko Planinçiç, 21 Nisan günü 2 Sırp'la beraber geldi. Kıyafetlerinde polis yazıyordu. Bize işkence yaptılar. Sonra büyük kızımı bir odaya götürdüler ve uzun sakallı, gri saçlı olan kızıma tecavüz etti. Kızımın başına silahla vurup yaraladılar, o an kafasını kestiklerini sandım. O gün beni polise götürdüler. Orada beni kriminal polis şefi Dobro Tomiç sorguladı. Beni bodruma mı, eve mi bırakacaklar diye düşünüyorlardı. Çünkü o zaman siviller karakolları doldurmuştu. En sonunda beni bir bodruma koydular. Sonra da beni kız çocuklarının ve gençlerin olduğu bir kuruluşa götürdüler. Her götürdükleri yerde tecavüz ettiler, işkence yaptılar. Artık yürüyecek takatim kalmamıştı.

TÜRK DEĞİL ÇETNİK ÇOCUKLAR DOĞURACAKSINIZ

Elimizde binlerce kemik parçaları ve kanıtlar var. Ama mahkeme üzerine düşeni yapmıyor. Sonra bir anne suçluyu yakalatmak için evladının katiliyle fotoğraf çektiriyor. Bir anne bu kareyi gördükçe nasıl normal bir şekilde hayatına devam edebilir? Biz her gün ölmek, sabahları uyanmak istemiyoruz. Bunlara katlanmak çok acı. Bütün bu katiller cezasını bulsa bile kendi evlerimize yerlerimize nasıl dönebiliriz? Avrupa Birliği 'Barışın ve evlerinize dönün' diyor. Biz kimseyle kavga etmedik ki! Onlar geldiler, işgal ettiler, tecavüz ettiler ve bizi öldürdüler. Hangi kadın ona tecavüz edenlerle aynı şehirde yaşayabilir? Bu yüzden kimse tekrar evine dönmüyor.



Vişegrad'taki Çetnikler şu anda polis, öğretmen, akademisyen gibi önemli görevlerde bulunuyorlar. Mesela Mladin Miliçeviç, savaş sırasında komutandı. Soykırım ve tecavüz yüzünden suçlu bulunmuş birisi olmasına rağmen tapu kadastro müdürü olarak çalışıyordu. 5 yıl boyunca onun ismini mahkemede yüksek sesle söylüyorduk ama bildikleri halde hiçbir şey yapmıyorlardı. Mahkeme Sırp yönetimine soruyordu ve onlar da 'Bu adam yaşamıyor' şeklinde cevap gönderiyordu. Çok zaman gerekecek ama Çetniklerin tüm yaptıklarını ispat edeceğiz. Şunu özellikle vurgulamak istiyorum. Çetnikler bu tecavüz olaylarını planlı yapıyorlardı. Çünkü onlar bize Türk diyorlardı ve kadınları hamile bırakarak Türk kadınlarının Çetnik çocukları doğuracağını ve bu şekilde Müslümanların yok olacağına inanıyorlardı.


Bizi en iyi siz anlarsınız

Türkiye'den sivil toplum örgütleri buraya gelmiyor, keşke gelseler. Savaş mağduru kadınların sesini duyursalar ve bu kara leke tarihe geçse, hiç unutulmasa. Müslüman bir ülkeden destek aldığımız zaman bu bizim için daha anlamlı oluyor. Mesela İspanya'dan bir sivil toplum örgütü geldi. Bize 'Şu anda aklınız yerinde mi' diye sordular. Çünkü onlar bu kadar şey yaşadıktan sonra hayatımıza devam edeceğimize inanmıyorlar. Bizi anlayamıyorlar. Ben neden bu kadar Türkiye yapsın, Türkiye etsin diyorum biliyor musunuz? Çünkü savaş sırasında Çetnikler bize bakıp 'Türk kadınlar' diyorlardı. Biz Türkiye'yi çok seviyoruz. Onların en ufak yardımı bile, bizim için diğer bütün yardımlardan daha anlamlı.

ANGELİNA O FİLMİ ÇEKEMEYECEK

Angelina Jolie Bosna'da bir film çekiyor. Bu film bizim bu zamana kadar yaptıklarımızın hepsini mahvedecek. Çünkü bu filmde bir Boşnak kız, bir Sırp çocuğa aşık oluyor. Bu çocuk da esir kampında yönetici, babası da Çetniklerin komutanı. İnsan tecavüz ve zulümlerin yaşandığı bir kampta yönetici olan birine nasıl aşık olabilir. Bu film ve bu filmin mesajı bizi bütün İslam dünyası önünde rezil edecek. Arşivimiz fotoğraf ve belgelerde dolu. Şu an paramız yok, biz bunu yapamayız ama iyi bir film ya da kitap yazılsın istiyoruz.


Kimseden korkmuyorum

Kızlarıma ve bana bunu yapan adamı tanıyoruz, hatta benim onunla bir resmim var. O bir savaş suçlusu, bir Çetnik ve katil. Adı da Rade Çapara. Biz sıklıkla savaş sırasında cinayet işlenen yerleri geziyoruz. Bu katil Rade de mezar satıyor. Bir gün buna mezar yeri arıyormuş gibi gittik. Sonra konuşmayı ilerletip, samimi olduk. Ona iltifat ettim, sarıldım ve o sırada arkadaşım da bizim fotoğrafımızı çekti. Bunu yaptım çünkü mahkemeye bu adamların adresini verdiğimde öyle bir kişinin olmadığını söylüyorlardı. Ben de mahkemeye sunmak için böyle bir şey yaptım. Artık onlardan korkmuyorum ve mahkemeye göstermek için resimlerini çekebiliyorum. Savaş bittikten sonra savaş suçlularının insanları öldürmesi, tecavüz etmeleri ve başımıza gelen diğer olayların cezasız kaldığını anladığımda savaş mağduru kadınları bir araya getirmeyi düşündüm. Mayıs 2003'te Savaş Kurbanı Kadınlar Derneği'ni kurduk. Şimdi 2500'den fazla üyemiz var. Biz basının karşısına çıkma cesareti gösterdikçe, derneğimize katılan kadınların sayısı arttı. Ben ve benim gibiler sizin için kahramanız ama Bosna Hersek'te ki Sırp bölgesi için, bu çalışmaları yaptığımız için savaş suçlusuyuz.


BM YOK OLMAMIZA SEVİNDİ

Derneğimiz Srebrenitsa düştüğünden bu yana çalışıyor. Bu organizasyon ihtiyaçtan ötürü kuruldu. Çünkü biz ocaklarından kovulmuş, öldürülmüş, kimsesiz ve her kötü şarta maruz kalmış insanlardık. Ben Srebrenitsa düşünceye kadar oradaydım. Orada çok zor günler geçirdim. Aklımdan bile geçiremeyeceğim olaylar başıma geldi. Hiç kimsenin ocağımı, ailemi, işimi benden alamayacağını sanıyordum, ama öyle olmadı. Savaş zamanında her şeyden mahrum kaldık, zar zor hayatta kaldık, açlık ve yoksulluk yüzünden sıkıntı yaşadık. Boşnaklar'a soykırım yapıldı ve maalesef, bunlar Birleşmiş Milletler himayesi altında bulunan Srebrenitsa'da yaşandı. BM, tüm bunları sessizce izlemeye devam etti. Sanki savaş boyunca yavaş yavaş yok olan bir milletin sonunu sevine sevine beklemişlerdi.

BU DÜNYADA CEHENNEMİ YAŞADIM

Srebrenitsa'da yaralılar da çok zor durumdaydı. Çünkü tıbbı malzemelerimiz, cerrahlarımız yoktu. Bu yüzden birçok insanı ufak yaralar nedeniyle kaybettik. Yaradaki kurşunların çıkarılması için ameliyathanemiz yoktu. Ağır yaralıların bacaklarını, kollarını veya vücut uzuvlarını, en ilkel şartlarda ve ilkel malzemelerle kesiyorduk. Mesela odun testeresiyle ayağı ya da kolu kesmek zorunda kalıyorduk. Anestezi yoktu, öyle bir çığlıklar atıyorlardı ki, tüyler ürperticiydi. Üç buçuk sene böyle bir kaos ortamında yaşadık. Öyle korkunç bir duruma gelmiştik ki camide vaaz dinlerken imamın, “Kim bu dünyadayken azab çekip yanarsa, onu ahirette cehennem yakmayacak” cümlesinden sonra Allah günah yazmasın ama 'Ben bu dünyada cehennemi yaşadım' derdim. Bu soykırımda her nesilden insan öldürüldü. Savaşta ölenlerin ardından çok fazla yetim çocuk kaldı. O zaman 14-15 yaşında olan kızlar ve oğlanlar, şimdi yetişkin insanlar oldular ve kendi ailelerini kurdular. Bizim çocuklarımızdan fakülte bitirenler, doktora ve master yapanlar da çıkıyor. Bu onur verici bir şey.


POTOÇARİ'Yİ HERKES GÖRMELİ

Bir ailede kim öldürüldüyse arkasında büyük ve bitmeyen bir acı bıraktı. Fakat evlatlarını kaybeden annelerin acısı bambaşka, bu acı dünyanın en büyük acısı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bütün bu acılara rağmen pes etmedik, yıkılmadık. Yakınlarımızın cenazelerini yerlerine getirdik, yani Potoçari'ye. Böylece Bosna-Hersek tarihinde, ilk kez, Müslümanların katliam yeri belirtilmiş oldu ve bu nitelikle tarihe girdi. Potoçari'ye giden ve görenin söyleyecek sözü kalmıyor. Orada kimse hiç bir şey söylememeli, çünkü görüntüler kendi hikâyesini anlatıyor zaten.




TEK AMAÇ ETNİK TEMİZLİK

Boşnak kadınlar için tecavüz, doğal afetlerden, tsunamiden bile ağır. Savaş Mağduru Kadınlar Derneği Başkanı Bakira Haseçiç, Boşnak kadınların maruz kaldıkları yıkımı, 'cinsel bir saldırı' olarak nitelendirmiyor. Ona göre bu, daha önceden planlanmış, etnik temizliğin parçası olan “sistematik bir operasyon”. Resmi rakamlara göre savaş döneminde sistematik tecavüze uğramış 25 bin kadın var. Savaş Mağduru Kadınlar Derneği, böylesi acıların bir daha yaşanmaması için bu büyük felakete maruz kalan kadınlara hikâyelerini anlatma cesaretini veriyor. Farklı dinlerden ve milletlerden 1800 üyesi bulunan derneğin amacı, tecavüz mağduru kadınları bulmak, tarihi ayıbı belgeleyen arşivlere ulaşmak, bu kadınların haklarını yargıda aramak ve tecavüzler sonucu doğan çocuklarla ilgili bilgi toplamak. Dernekte şu ana kadar 34 çocuğun kaydı bulunuyor. Savaş Mağduru Kadınlar Derneği'nde 4259 kadınla ilgili bilgiler mevcut. Bunların çoğu Bosna-Hersek'in 67 belediyesinden ya da yurt dışından kadınlar.


Bugün nasıl yaşıyorlar?

Savaş kurbanı kadınlar, hafızalarındaki ağır yüklere rağmen toplumsal hayattan kopmamış. Yaşadıkları acıyı belki anlatmıyorlar ama unutmaları da mümkün değil. Bazıları travma geçirmiş, bazıları ise maruz kaldıkları şiddet nedeniyle sakat kalmış. Bu nedenle de birçoğu işsiz. Savaş mağduru birçok kadının psikolojik destek aldığı da biliniyor. Katliam sadece canlarını yakmamış, aynı zamanda eğitim haklarını da ellerinden almış. Çocuklarının eğitim alması için de yardıma ihtiyaç duyar hale gelmişler. İşkence ve saldırılarla sarsıldıkları için savaştan önce yaşadıkları evlerine de dönemiyorlar. Dünyaya verdikleri mesaj ise, 'Bir daha asla bunlar yaşanmasın' oluyor.


Kaçan katiller yakalandı

Bakira ile birlikte yüzlerce Vişegradlı kadının yüreğini dağlayan katillerden biri daha yakalandı. Mayıs ayının sonunda yakalanan Oliver Krsmanoviç isimli asker, Vişegrad'da 22 Ekim 1992 yılında bir otobüsü durdurarak içindeki 15'i erkek 16 Boşnak'a işkence yaptıktan sonra, silah ve bıçaklarla öldürüp, cesetlerini Drina Nehri'ne attıkları gerekçesiyle aranan “İntikamcılar” adlı paramiliter birliğin üyelerinden biriydi. Belgrad'daki Savaş Suçları Mahkemesi, 2005 yılında bu birliğin üyeleri hakkında açtığı davada tutuksuz yargılanan Dragutin Dragiçeviç'e 20, Milan Lukiç, Oliver Krsmanoviç ve Corce Şeviç'e 15 yıl hapis cezası vermişti. Söz konusu sanıklar, aldıkları hapis cezasının ardından kaçmıştı.






YARIN
:
* Biz soykırımın diri şehitleriyiz

* Atalarımız gibi susmayacağız









13 years ago