|

Heykelin başı gitti ama gövde yerinde

Mısır'da devrim sürecine aktif olarak katılan gençler gelecekten umutlu. Otoriter rejimin bekçisi olmak yerine yeni bir rejimi inşa etmeyi tercih eden gençler, özellikle ABD'nin toplumsal mühendislik rolüne dikkati çekiyor ve devrimin henüz yeni başladığını belirterek, "Heykelin başı gitti ama gövde olduğu gibi yerinde duruyor" diyorlar

Hilal Kaplan
00:00 - 28/03/2012 Çarşamba
Güncelleme: 02:40 - 28/03/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Heykelin  başı gitti ama gövde  yerinde
Heykelin başı gitti ama gövde yerinde

Mısır Devrimi'ni takip ederken, en çok meydanda ve ara sokaklarda eylemi kırmak için cinayet işlemekten bile geri durmayan polise rağmen geri çekilmeyen Mısırlı gençleri endişe ve hayranlıkla izlemiştim. Onlar, otoriter rejimin bekçisi olmayı değil, yeni bir rejimi inşa etmeyi tercih etmişlerdi.

Kahire'deyken devrim sürecine birebir katılmış gençlerden bazılarıyla görüşme fırsatı buldum. İşte o konuşmamızdan notlar: Muhammed el Zavavi, otuz yaşında. Uluslar arası ilişkiler alanında uzman ve şu anda Arap Sosyal Bilimler Merkezi'nde asistan olarak çalışıyor. Aynı zamanda El Beyan dergisinde yazarlık yapıyor. Geçtiğimiz Mısır seçimlerinde Müslüman Kardeşlerin kurduğu “Hürriyet ve Adalet Partisi”ne oy vermiş olan Muhammed'e göre, şu anda geçiş sürecinin tüm klasik belirtileri mevcut; rejimde istikrarsızlık var, pratikte ülke başkanı yok, kontrol yok, siyaseten tecrübesiz kadrolar var. Orduysa ne yönetiyor ne de hükmedebiliyor. Yüksek Askerî Konsey'in eski rejimden kalma bazı avantajlarını garanti etmeden vazgeçeceğini düşünmüyor. Ancak Müslüman Kardeşler'in de elinden geleni yaptığına inanıyor. Ellerindeki bütün araçları kullandıklarını düşünüyor. En büyük iki engelin Yüksek Askerî Konsey ve Amerika Birleşik Devletleri olduğunu çünkü ikisinin de iç dinamiklerle oynamaya kalkışacağını söylüyor. “Seçimlerde liberal kanadın kazanması için büyük çaba sarf eden, yüklü miktarda bağışlarda bulunan ABD, halkta liberalizmin bir karşılık bulamadığını gördüğü için, bu sefer daha şiddetli toplumsal mühendisliklere başvurabilir” diye ekliyor.

BİZİ DAHA İYİ BİR GELECEK BEKLİYOR

Ali Dukş ise 23 yaşındaki bir El Ezher öğrencisi. Devrim sırasında Ali'nin çok yakın bir arkadaşı hayatını kaybetmiş; bir diğer arkadaşının sağ bacağı ise onarılamaz şekilde sakat kalmış. Ali, devrimi sek-teye uğratan sürecin bir parçası olarak gördüğü seçimleri boykot etmiş. Oy verseydin, hangisi olabilirdi diye ısrar ettiğimdeyse kurucu kadrosunun çoğunluğunu Müslüman Kardeşler'den ayrılanların oluşturduğu ve Müslüman Kardeşler'e nispetle laiklere (ama klasik liberal bir parti değil) daha yakın durduğu söylenen El Vasat Partisi'ni telaffuz ediyor. Ali'ye göre daha devrim bitmedi. “Heykelin başı gitti ama gövde olduğu gibi yerinde duruyor” diyerek hayal kırıklığını ifade ediyor. Mübarek'in askerî mahkemede yargılanması gerektiğini, sivil mahkemeye baskı kuran Yüksek Askerî Konsey'in süreci uzattığını ve Mübarek'in yaşı 85 olduğunda en fazla ev hapsine çıkarılacağını söylüyor. Ali'nin içinde büyük bir kırgınlık ve öfke var. Vefat eden, sakat kalan arkadaşlarını konuştukça Mübarek ve adamlarına olan öfkesini daha iyi anlayabiliyor insan. Yalnız öfkesinden “Mübarek'in sonu da Kaddafi gibi olmalıydı” deyiveriyor... “Yine de bizi daha iyi bir geleceğin beklediğine inanıyorum. Bu karmaşadan da beraberce çıkacağız bence. Ve kendi modelimizi oluşturacağız.” Model sözü geçince Türkiye'nin model olmasına dair tartışmaya sözü getirdiğimde şöyle diyor: “Türkiye'yi çok takdir ediyorum. Örnek alınacak yanları olabilir elbette ama Mısır, Türkiye'den çok farklı. Biz de aynı Türkiye gibi kendimize özgü bir model oluşturmalıyız.”


TOPLUMA HAKiM OLAN ZiHNiYET DEĞiŞMELi

Muammer El Haddad, serbest araştırmacılık yapan 30 yaşında bir genç. Özellikle İslâmi hareketler ve toplumsal cinsiyet konularına meraklı bir siyaset bilimi doktora öğrencisi. Kendini Müslüman Kardeşler'e yakın görüyor. Ona göre şu anda beklentilere öncelik sırasına göre yaklaşılmalı. Ekonomik kalkınmaya eğilmeli. “Müslüman Kardeşler de Arap toplumları da genel olarak değişime ve geleceği düşünmeye yatkın değildir” diyor Muammer ve ekliyor: “Her şeyi sadece hükümetten beklemek doğru değil. Sivil toplum da topluma hakim olan zihniyet ve politik kültür değişmeli; bunu başarmalıyız.”


YOĞUN BAKIMDAN YENi UYANANLAR GiBiYiZ

Bilal Hamede, şu anda Kanada'da öğrenci olan 27 yaşında bir genç. El Vasat'ın duruşunu daha ilgi çekici bulduğunu söyleyen Bilal, devrim sürecini şöyle anlatıyor: “Sanki boğazımızı sıkan birisi var gibiydi. Ve şimdi boğazımızdaki o eller geri çekildi. Ancak yıllardır boğazına bastırılan birisi gibi biz de sanki yoğun bakım ünitesinde yeni yeni uyanan ve kendine gelen insanlar gibiyiz.” Amerika'nın devrimi rehin aldığına inanan Bilal, aynı zamanda gelecekten umutlu olduğunu da söylüyor. “Neden?” diye soruyorum merakla: “Çünkü tarihsel süreçle savaşamazsınız. Bu ülke er ya da geç bağımsızlığını elde edecek” diyor...


SOKAKLAR BİR GÜN YİNE BİZİM OLACAK

Sohbetten sonra Ali ve Muammar ile beraber Tahrir'in ara sokaklarını geziyoruz. Kitapçılarda Mübarek zamanı yayınlanması bile düşünülemeyecek kitaplara göz atıyoruz. Tahrir'e çıkan Muhammed Mahmud Caddesi, âdeta devrim şehitlerine adanmış. Duvarda boylu boyunca devrim şehitlerinden bazılarının resimleri yapılmış. Duvarın dibindeki kaldırımaysa çiçeklerle şehitleri yücelten cümleler yazılmış. Ali, o duvarda bana devrimde hayatını kaybeden arkadaşının resmini de gösteriyor. 24 yaşındayken şehit düşen ve artık hep o yaşta kalacak olan Hasan'a bakıyoruz bir süre. Sonra devrimin en genç şehidi olan 14 yaşındaki Enes'in resmine takılıyor gözlerimiz ve dualar eşliğinde duvarın sonuna geldiğimizde sağa dönüyoruz. Rejim, İçişleri Bakanlığı'na giden bu sokaktan eylemcilerin geçememesi için koca bir duvar ördürmüş. Peki devrimciler ne yapmış? O bembeyaz duvarın üstüne, sanki orada hiçbir duvar yokmuş gibi sokakta yürüyen bir baba ve kız ile yolda giden arabaların resmini çizmiş. Yani resimle de olsa “Bu sokaklar bizim, bir gün yine bizim olacak” mesajını vermiş.

Mübarek sonrası Mısır'da devrim hâlen sürüyor aslında. Devrim derken aklıma dil devrimi geliyor. Bizim havsalamızdaki diğer “devrimler” geliyor. Ve aklım ister istemez “inkılap” kelimesine dönüyor. İnkılabın “kalp” kökünden; kalp, değişmek, dönüşmek, tersine çevirmek anlamlarına gelir. Mısırlılar, kendi nefslerinde olanı değiştirdikleri için yönetimleri de değişiyor. Hayra doğru yönelmiş müstakim kalpleri, Allah'ın izniyle bir daha tersine döndürmek imkânsız. Halk rejimin yıkılmasını istiyor, öyle de olacak.





12 yıl önce
default-profile-img