|

Kızım için direndim

Asıl mesleği kuyumculuk olan ve Kapalıçarşı'da bir dükkanı bulunan 38 yaşındaki Sündüz Tunçok, iki yıl önce meme kanseri olduğunu öğrendi. Ancak mücadeleyi kızı için hiç bırakmadı

Mezin Tanrıseven
00:00 - 19/02/2010 Cuma
Güncelleme: 23:10 - 18/02/2010 Perşembe
Yeni Şafak
Kızım için  direndim
Kızım için direndim

Göğsünde zaten uzun yıllardır bir kitle olduğu için son derece dikkatli davranan Sündüz Tunçok, en büyük şansının hastalığın erken teşhis edilmesi olduğunu söylüyor. Tunçok, tanı sürecini şöyle anlatıyor: “İki yıl önce 25 yaşındaki kardeşimi beyin kanamasından kaybettim. Çok büyük üzüntü yaşadım ve bir ay sonra kanser olduğumu öğrendim. Çünkü o dönemde göğsümdeki kitle ağrımaya başlamıştı. Doktora gittim, aldırdım, patolojiye gitti ve kanser çıktı.”

Daha kardeşinin ölümünün şokunu atlamadan kanser olduğunu öğrenen Sündüz Hanım, önce ölüm korkusuna kapılıyor, sonrasında ise kendini toparlayarak yaşama sarılıyor: “Kanser olduğumu öğrenince öleceğime inandım. Zaten çok sevdiğim kardeşimi kaybetmiştim; 'hah işte sıra bana geldi, ben de gidiyorum' dedim… Ama sonra ölmek istemedim. Ailem yıkılır korkusuyla kemoterapiyi kabul ettim. Yoksa hiçbir şey yaptırmayacaktım aslında. Ve tabii ki en önemlisi 10 yaşındaki kızım!.. Her şeyi onun için yaptım. Tüm mücadelem kızım içindi. Onun için yaşamam gerekiyordu…”

10 AY SONRA TEKRARLADI!

Kızına ve ailesine duyduğu sevgiyle hayata yeniden sarılan ve meme kanserine savaş açan Sündüz Tunçok, tedavi sürecinde hastalığın kendisine tatsız bir sürpriz yaptığını ve 10 ay sonra tekrarladığını belirtiyor: “Meme kanseri teşhisi konulduktan sonra hemen ameliyata alındım. Kanserim zaten erken teşhis edilmişti ve birinci evredeydi. Göğsüm alındı, ameliyattan yirmi gün sonra da kemoterapiye başladım. Ama kemoterapi tedavisi bittikten on ay sonra, alınan göğsümde ve aynı yerde kanser tekrarladı. Böyle olunca güvenim sarsıldığı için cerrahımı değiştirdim. İkinci ameliyattan sonra bu kez kitle çok küçükken fark edildiği için kemoterapiye gerek duyulmadı ve sadece radyoterapi yapıldı. Şimdi iyiyim ama sürekli kontrol altındayım. Periyodik aralıklarla rutin kontrollerimi yaptırıyorum.”


Önce peruk takmak istememiş

Sündüz Tunçok, “Kemoterapide saçlarım döküldü. İlk başta peruk takmayacağım diye karar vermiştim. Ama kızım beni görünce çok üzüldü. O yüzden gidip hemen kendime peruk aldım” diyor.


Vücuda akupunktur dopingi...

Kanser tedavisi sırasında uygulanan kemoterapi ve radyoterapi; bulantı, halsizlik, sıcak basmaları ve lökosit sayısında azalma gibi yan etkilere neden olabiliyor. Oysa dünyanın önde gelen kanser merkezlerinde uygulanan akupunktur; tedavinin yan etkilerini azaltırken, savunma sistemini güçlendiriyor, ağrıları azaltıyor, en önemlisi de moral ve motivasyon sağlıyor!

Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Kanser Hastanesi'nden Anatomi Uzmanı Dr. Yusuf Özgür Çakmak, kanser tedavisi sırasında uygulanan kemoterapi ve radyoterapi sonrası görülen bulantı, halsizlik gibi şikayetlere karşı akupunktur uyguluyor. Uzm. Dr. Çakmak, “Kanser tedavisinin temel taşlarından bir tanesi olan kemoterapi; beraberinde bulantı, kusma, sıcak basmaları, halsizlik, uykusuzluk ve lökosit sayısında azalma gibi yan etkileri de getirebilmektedir. Dünyanın önde gelen kanser merkezlerindeki tamamlayıcı tıp birimlerinde olduğu gibi, hastanemizde de, kemoterapi sırasındaki az önce saydığımız yan etkileri, sıcak basmaları gibi şikayetleri ve stresi azaltmak, savunma sistemini güçlendirmek, ilaçların yetersiz kaldığı ya da yan etki nedeniyle kullanılamadığı durumlarda ağrı şikayetlerini azaltmak amacıyla hastalarımıza akupunktur uyguluyoruz” dedi.


Hafiye gibi peşine düştü meme kanserini yakaladı

Tekstil dizayneri olan ve uzun yıllar üst düzey yöneticilik yapan 50 yaşındaki Diba Çetinalp'in yaşadıkları Aziz Nesin öykülerine taş çıkartacak cinsten!


Yıllarca iki göğsünün arasında bir bezeyle yaşayan, gitmediği hastane, danışmadığı profesör kalmayan Diba Çetinalp, çaldığı her kapıdan, 'bir şeyin yok, geçer' diyerek çevrilmiş. Çoğunluğu da 'göğüs kemiğinin büyümesi' olarak tanımlayıp, memeden kaynaklanan bir durum olmadığını belirtmiş. Yıllarca her altı ayda bir ultrason, mamografi çektiren Çetinalp, sonunda garip tesadüfler sonucunda, geçen yıl meme kanseri olduğunu öğrenmiş. Yaşadıkları o kadar bunaltmış ki Diba Hanım'ı; yedi yıl sonunda 'kanser' de olsa bir teşhis konduğu için sevindiğini bile söylüyor: “2001 yılından beri vücudumda taşıdığım bezeye nihayet geçtiğimiz yıl, ikinci evre, deriye uyumlu bir kanser olduğu teşhisi kondu. Ve ben bu olaya sevindim! Çünkü herhangi bir şeyin sonuçsuz kalması çok kötü. İyi ya da kötü bir sonuca bağlandı. Kafamda hep soru işaretleri vardı. Muallakta kalmak çok kötü bir olay.”

ŞÜPHENİZ VARSA PEŞİNİ BIRAKMAYIN

Çarşamba günü teşhisin konulmasının ardından Cuma günü ameliyat olduğunu, kitlenin alındığını ama göğsünün alınmasına gerek görülmediğini ve ardından kemoterapiye başlandığını belirten Diba Çetinalp, hemcinslerine şöyle sesleniyor: “Benim bu konuda kadınlara söyleyeceğim; eğer kafalarında bir soru işareti varsa, ne olursa olsun mutlaka bir mamografi çektirsinler. Hatta mamografi yeterli olmayabiliyor, ultrason çektirsinler. Ama lütfen gelişkin aletleri olan, güvenilir merkezlerle bu tetkikleri yaptırsınlar. Ben yıllarca bu kitleyle yaşadım. Sürekli kontroller yaptırdığım halde, 'önemli değil, çok ağrı yaparsa ağrı kesici al geçer' dediler. Bu şekilde beni bıraktılar. Ama Allahtan ben takip ettim. Eğer ben işin peşini bıraksaydım vücudumdaki kanser ortaya çıkmayacaktı.”

AİLE VE DOSTLUK ÇOK ÖNEMLİ

Kanser tedavisinin uzun ve zorlu bir süreç olduğunu ifade eden Diba Hanım, bu noktada aileye ve dostlara çok önemli görevler düştüğünü söylüyor: “Kemoterapi sırasında dostluğun ne kadar önemli olduğunu gördüm. Ben yıllarca dostluk biriktirmişim. Hiçbir dostum beni yalnız bırakmadı. Her zaman yanımdaydılar. Bu arada ailenin bakımı çok önemli. 22 yıllık evliyim ve iki kızım var. Eşim ve iki kızım hakikaten pervane oldular. Yemeklerimi, meyve sularımı, her şeyimi ayarladılar. Evde hemşire gibi oldular. Bana hiçbir iş yaptırmadılar.”

SAÇLARIMI SIFIRA VURDURDUM

Diba Hanım; diğer hemcinslerinin aksine kemoterapiye başlamadan, ilaçların saçlarını dökmesine izin vermeden bir gün eşiyle birlikte gidip kuaför koltuğuna oturduğunu anlatıyor: “Saçlarım nasıl olsa dökülecekti, beklemenin bir anlamı yoktu. O yüzden kemoterapiden önce gittim ve saçlarımı sıfıra vurdurdum. Kesilen saçlarımdan da peruk yaptırdım. Benim gibi meme kanseri olan diğer hemcinslerime de aynısını yapmalarını öneririm. Kemoterapi görürken saçsız kaldığınız için rahatsız oluyorsanız çeşit çeşit peruklar alıp kullanabilirsiniz. Ben hiçbir zaman kel olduğum için rahatsızlık duymadım. Çünkü aynaya severek bakarsan, kendini güzel görürsün…”


Aynaya severek bakıyorum

Yıllarca iki göğsünün arasında bezeyle yaşayan Diba Çetinalp, bu kitlenin ne olduğunu öğrenmek için gitmediği doktor kalmamış. Çetinalp'in sonunda hastalığı yakalamış. Kanser tedavisinin uzun bir süreç olduğunu söyleyen Diba Çetinalp, bu dönemde ailesinden çok büyük destek görmüş. Çetinalp, şimdi hayata daha sıkı sarılıyor.


Pollyanna olmanız gerekmiyor

Halk arasında, kanserin stres ve negatif düşünceler nedeniyle ortaya çıktığına inanılır. Bu düşünce nedeniyle de kanser hastaları, teşhisi öğrendikten sonra kendini hep olumlu düşünmek zorunda hisseder. Hatta öfke, üzüntü ve keder bastırılır ve bu durum hastalığın kabullenmesini, tedavi alınmasını zorlaştırır. Oysa hastalık teşhisi sonrası yaşanılan olumsuz duygular son derece normaldir ve olması gerekendir. Medical Park Bahçelievler Hastanesi'nden Psikolog Şebnem Turhan, sonrasında “ 'bu bana olamaz', 'benim başıma böyle bir hastalık gelemez', 'doktor yanılmış olmalı'” gibi düşünceler eşliğinde inkar dönemine geçilir. Bu dönem, şok edici beklenmedik dönemden sonra hastanın kendisini toparlaması için destek görevi görür. Ancak inkar dönemi uzun sürüyor ve tedavi olmaya yanaşmıyorsa, hastaya mutlaka psikolojik ve psikiyatrik müdahale yapılması gerekir. 'Pozitif düşünmeliyim' inancı bir takıntı haline gelirse, hasta teşhisi aldıktan sonra kendisini hep olumlu düşünmek zorunda hisseder. Bu sebeple hasta ve yakınları yaşadıkları öfkeyi, üzüntüyü ve kederi yaşamayı erteler. Bu da kabullenmeyi zorlaştırıcı bir faktördür. Oysa hastalık teşhisi sonrası yaşanılan şok ve üzüntü gibi duygular normaldir ve paylaşılması gerekir. Bu duyguların bastırılması, hastalığın inkar döneminin uzun sürmesine neden olabilir” dedi.


YARIN

  • Kanser tedavisinde yeni teknikler

  • Önlenebilir tek kanser türü 'Akciğer kanseri'



  • 14 yıl önce