|

Masalımız saraydaki ziyafetle başladı

Akşam yemeği için davetli olduğumuz El Alem Sarayı'na geliyoruz. Her şey altından diyenler, duvardaki taşların değerinden bahsedenler birbirine karışıyor.Saray çok büyük.Çok ihtişamlı.Çok estetik. Protokol mükemmel.Sanki bu salona, bu ihtişama öteden beri aşinaymışız gibi yerimizi alıyoruz.

Umman Çiçek ve Hançer - 2 / Fatma K. Barbarosoğlu
00:00 - 22/04/2010 Perşembe
Güncelleme: 23:38 - 21/04/2010 Çarşamba
Yeni Şafak
Masalımız saraydaki  ziyafetle  başladı
Masalımız saraydaki ziyafetle başladı

El-Bustan otel. Yerel saat ile 19.50'de lobide buluşuyoruz. Akşam yemeği için saraya gidilecek. Saray:El Alem sarayı.

Kaldığımız otel de zaten bir saray gibi. Geleneğin süslüme sanatı ve ahşap işçiliği modern mimari ile buluşmuş ve ortaya son derece güzel, zarif ve duyarlı bir eser çıkmış.



Lobide udi tarafından icra edilen müzik ile havuzun fıskiyelerinden dökülen su birbirine karışmadan akıyor. Akustik mükemmel. Bavullarımız henüz gelmedi. Uçak kıyafetlerimiz ile saraya vasıl olacak gibi görünüyoruz. Derken bavullar geliyor. Ama vaktin olmadığını söylüyorlar. “Sen böyle de çok şıksın Fatma Hanım” diyorlar. Şıklık benim için hiçbir zaman önemli olmadı. Lakin mekâna ve makama saygısızlık etmekten imtina ederim.

Saray için güvenlik kartımın olmadığı fark edilince odama çıkıp güvenlik kartını almak için iki dakika bahşediliyor. Nagehan Alçı ile beraber koşarak odaya çıkıyoruz. Odalara çıkmak hiç kolay değil. Her asansör her kata çıkmıyor. Henüz otelin mantığını kavrayamadığımız için o asansörden bu asansöre koşuyoruz. Benim için fark etmiyor. Ayağımda spor ayakkabılar var.Ama Nagehan olağanüstü bir kabiliyet ile o yüksek ayakkabıların ve şık kıyafetinin içinde benden hızlı koşuyor. “Güvenlik kartını al çık. Kıyafet için vakit yok” diyor. Güvenlik kartının alıp çıkıyorum. Ama kıyafetimi değiştirmiş olarak. Nagehan bu kadar hızlı kıyafet değiştirebildiğimi görünce “Vavvvv” demekten kendini alamıyor.

Lobiye indiğimizde bekleme devam ediyor. Oh çok şükür böylece benim yüzümden hiç kimse beklemek zorunda kalmadı.


MASKAT'IN KORUMA ORDUSU DAĞLARDAN

Dışarı çıktığımızda otelin etrafını koruma ordusu gibi saran dağlara bakıyoruz. İnanılmayacak bir görüntü. Dağlar adeta bir maket gibi duruyor. Bu otel bu dağlara nasıl bu kadar yakın olabiliyor?!Gezi boyunca bunu düşünüyorum.Sonunda işin sırrını kavrıyorum.Otel dağın bir kısmı eritilerek yapılmış.Dağların otel ile bunca kol kola olmasının sırrı buymuş meğer. Saraya giderken karanlığın içinden seçebildiğim isimlere, reklam panolarına bakıyorum. Sanki buraları daha önce görmüşüm gibi. Yüksek binaların çok ender olduğu Maskat'ta yatay mimari şehre tarihi bir doku kazandırıyor. Neden daha önce görmüşüm duygusunu yaşadığımı çıkartıyorum sonunda.Çok tanıdık olduğumuz Akdeniz mimarisinin izleri veriyor bu aşinalık duygusunu.


SARAY DA SARAYMIŞ

Ve Saray'a geliyoruz. Her şey altından diyenler, duvardaki taşların değerinden bahsedenler birbirine karışıyor.Saray çok büyük.Çok ihtişamlı.Çok estetik. Protokol mükemmel. Daha bekleme salonunda kapıdan girince, nereye oturmamız gerektiği bir kroki ile sunuluyor. Nereye oturacağım derdini yaşamadan; sanki bu salona, bu ihtişama öteden beri aşinaymışız gibi yerimizi alıyoruz.


Ali Bulaç'ın bizim masamızda olması hakikaten Allah'ın bir lüftu. Onun sayesinde masadakilerle sıcak bir iletişim dili tutturuyoruz. Hemen yanı başımda kim var dersiniz! Biliyorum okuyunca inanmakta zorluk çekeceksiniz. Ben dahi çektim. Yola çıkmadan önce Ayşe Böhürler'in belgeselini seyrettim demiştim. İşte orada bir hanım vardı. Haber müdürü olarak çalışan. Zemzem el Raşti.Mavi kaftanının içinde onu hemen tanıdım.

Ali Bulaç'a , “Ben bu hanımı tanıyorum” dedim. Konuşmanın ilerleyen bölümlerinde biz daha sormadan kendisi söyledi Türkiye televizyonuna görüş verdiğini.


TÜRKİYE BİZİM İKİNCİ VATANIMIZ

Saray'ın bu ziyarete çok önem verdiğini günlerdir bu programa hazırlanıyorlar diye özetledi Zemzem el Raşti. Masadaki bütün Ummanlıların ortak görüşü Türkiye'yi çok sevmenin kimyasından geçiyor.Masadakiler sırayla kendilerini neden Türkiye'de rahat hissettiklerini anlatıyor. Metrelerce uzun masada sadece iki kadınız.Zemzem ve ben.Diğerleri erkek.Ama masadaki beylerin Zemzem el Raşti ile konuşmaları çok doğal çok olağan.“Sahiden Türk erkekleri o kadar kibar mı?” Türkiye'ye gelmek isteyenlerin sayısının her geçen gün arttığını söylüyor Zemzem el Raşti.Sebebi Türk dizileri.Bir ara soruyor “Sahiden Türk erkekleri o kadar kibar mı?” Hangi Türk erkekleri? Dizilerdeki Türk erkekleri, Ummanlı kadınların hayat hikayesini oldukça etkilemişe benziyor.Bir boşanma davasından bahsediyorlar.Kadın kocasına boşanma davası açıyor.Muhannet kadar kibar değil diye. Muhannet Gümüş dizisinde Kıvanç Tatlıtuğ'un canlandırdığı karakter. Koca kendini şöyle savunuyor: “Sen Nur kadar güzel misin ki kibar olacağım.!” Oysa Umman'da yaşayan Türk kadınların gözlemi Umman erkelerin eşlerine çok yardımcı olduğu noktasında birleşiyor. “Markette alınanları poşetlere yerleştiren bir tane kadın göremezsiniz.Kadınlar markete gitmez bile.Biz de ise tam tersi.” Komşunun tavuğu komşuya kaz gelir hikayesi.


TÜRKİYE ANA GİBİ OLMALI

Türk dizilerinden sonra Türk dış politikasına geliyor sohbetin konusu.Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ve sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın isminin ve soyadının manasını soruyorlar.Masadaki yaşlı Ummanlı Tacir. “Türkiye ana gibi olmalı” diyor.Neden baba değil de ana gibi.Ana metaforunu rast gele dillendirmiyor yaşlı tacir.Baba koruyucu ve fakat uzaktır evlatlarına.Oysa anne merhameti,şefkati,ilgiyi her an muhafaza eder.İslam dünyası Türkiye'nin ilgisini,yakınlığını bekliyor.Bir adıma on adım ile karşılık vermeye hazır.


Yemek servisi hızlı ve telaşsız

Bizim sohbetimiz devam ederken yemeklerin biri geliyor biri. gidiyor.Servis düzenini idare eden görevli bizim masamıza çok yakın.Elini yavaşça göğsünün altına doğru kaldırıp indirdiğinde; bir anda onlarca sarıklı görevli çıkıyor ortaya.O kadar hızlı ve kadar sessiz yapıyorlar ki servisi, bu sessizlik, ortama daha da bir masal havası katıyor.




Postmodern Sultan:Sultan Kabus

1970 yılında babasını devirerek yönetimi eline geçiren Sultan Kabus,Umman Halkı tarafından çok seviliyor.Her yerde resmini görmek mümkün.

Bu kadar sevilmesini babasının dönemine tanık olanların halen hayatta olmasına borçlu. Çünkü bir önceki kuşak, yeni nesle ülkenin nereden nereye geldiğini etkin olarak anlatıyor.Yaşananlar bir varmış bir yokmuş gerçekliğinde algılanabilecek bir değişimi içeriyor.Kırk yıl önce ülkede bir iki tane lise varken şimdi dünyanın bütün seçkin üniversiteleri Umman'da bir bölüm açmak üzere adeta bir birleriyle yarışıyor.Şimdilik hakimiyet İngilizlerin elinde görülüyor.Ama Almanya ve Amerika'da “orada” olmak için atağa kalkmış durumda.




Mimari harika. Ama sanat yok

Ekonomik seviye sokakları mamur,mimariyi seçkin kılabiliyor.Lakin iş sanata geldiğinde Umman'ın sergileyebileceği fazla bir zenginlik yok.Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül'ü ağırladıkları Bait el Zubair Müzesi ekonomik gücün sanatı inşa etmeye yetmediğinin en önemli göstergesi.Kültür ve sanatın ekonomik güç ile birden inkişaf etmesi mümkün olmuyor.




Stresin olmadığı bir masal ülkesi



Tahsin Uğurlu, Amerika'da elektrik mühendisliği okudu, elektrik ve bilgisayar mühendisliği doktorası yaptı. Kısa sürelerle Boğaziçi ve Fatih üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. Özel şirketlerde mühendis, teknik sorumlu ve bilişim danışmanı olarak çalıştı. Şu anda Muskat'ta Majan Kolej'de Bilişim Teknolojileri Fakültesi'nde bölüm başkanı olarak görev yapıyor.


Siz Majan College'de öğretim görevlisi olarak çalışıyorsunuz. Kolej lise eğitimi değil burada anladığım kadarıyla…

Burada Kolej (college) yüksek öğrenime denk geliyor. Kolejlerin yurt dışından akredite olmuş bir üniversiteyle bağlantılı olması gerekiyor. Örneğin, bizim kolej İngiltere'deki bir üniversiteyle bağlantılı ve biz o üniversitenin diplomasini veriyoruz (University of Bedfordshire). Doğal olarak ta bağlı olunan üniversitenin programı takip ediliyor ve denetimler o üniversitece yapılıyor.


Genellikle hangi ülkelerin kolejleri var?

Yabancı ülkelerle bağlantı daha çok İngiliz, Amerikan, Avustralya, Yeni Zelanda ve Hindistan üniversiteleriyle kuruluyor. Birkaç tane de Ürdün'le bağlantılı olan kolej var.


Yüksek öğrenim paralı mı?

Yüksek öğrenim özel okullarda paralı. Liselerden belli bir başarı düzeyini yakalayan öğrenciler devlet okullarında burslu veya ücretsiz eğitim yapabiliyor. Belirlenen basarı düzeyinde olmayanlarsa diğer okullarda paralı okuyabiliyorlar. Üniversiteye giriş imtihanı yok, ama Lise başarı durumu nerelere girebileceğinde etken faktör. Bazı özel okullar yüksek ücretli, ama yine de belli bir başarı oranını zorunlu tutuyor.


Umman'ı diğer körfez ülkelerinden ayıran özellikler nelerdir?

Umman diğer Arap ve körfez ülkelerine göre anlayışta çok daha liberal ve kozmopolittir, ama özelde çok daha gelenekseldir. Örneğin burada hemen hemen her kadının bir arabası vardır ve kadınlar araba sürebilir. Kadınlar devlet ve özel sektörün her katmanında çalışıyorlar ve çalışmaları teşvik ediliyor. Hiç bir zaman kamusal alan gibi klişe kavramlar yok; kadınlar istediği gibi giyiniyor ve çalışıyor. Başı açık olan için de durum bu. Başı örtülü olan için de.


Umman'da yaşamak nasıl bir duygu?

Umman aile hayatı için ideal ve rüya gibi bir ülke. Sakin, stres yok. Çalışma ortamı hayat standartlarıyla dengeli. Gelişmiş ülkelerin bir çoğunda olmayan hasletler gibi. Şöyle düşünün, Anadolu'daki sakin, temiz ve geleneklerin bozulmadığı bir kasaba. Ama bununla beraber modern hayatın tüm gereksinimlerini bulabileceğiniz bir yer.


-
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'in Umman seyahati ekonomik alanda yapılacak işbirliği üzerinde temelleniyordu daha ziyade. Umman'da yaşayan bir akademisyen olarak Türkiye'nin Devlet başkanlarının ve başbakanlarının bölgeyi ziyaretinin nasıl bir değişime sebep olduğunu anlatır mısınız?

Ben 2002'de buraya geldiğimde ehliyet almak istedim; burada ehliyet verme sistemi çok zordur, neredeyse 5-6 ay uğraşmak gerekiyor. Yani gerçekten doğru dürüst ehliyet veriyorlar, bas parayı al karayı yok. Başaramıyorsan, sürücü testini 50 defa da denesen almıyorsun. Yalnız, eğer AB ülkeleri veya Amerikan ehliyetin varsa hemen anında değişiyorlar ve Umman ehliyetini anında alıyorsun. 2002'de ilk geldiğimde Türkiye ehliyetini kabul etmiyorlardı, ben Amerikan ehliyetimi gösterip anında Umman ehliyeti aldım. İkinci gelişimizde eşim Türk ehliyetini gösterdi ve anında Umman ehliyeti aldı. Burada söylemek istediğim şu: 2002'ye kadar Türkiye seviliyordu veya seviliyormuş. Ama Türkiye'den gelen giden yok ki! Ne olduysa 2002'den sonraki sayın başbakan ve bakanlar gidip gelmeye başladı. 2002 senelerinde burada yalnızca hasbel kader gelip açık ücretli işlerde çalışan dönerci, lokantacı ve berber arkadaşlar vardı. Bunlar da toplasan 500 kişi etmezmiş. Ama simdi neredeyse 5000-6000 kişi çok büyük projelerde çalışıyorlar ve nerdeyse 10-15 dev Türk şirketi var. Hükümetin girişimleri de sonuç veriyor. Ehliyet örneğini bu nedenle anlattım.



Devlet erkanının ziyaretleri önemli

Eğitim açısından da bazı sağlıklı girişimler yapılabilir .O nedenle sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ve Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın buralara gelmeleri çok önemli. Burada geçen her dakikaları, Türkiye için sevgi, saygı, ekonomik katkı olarak geri dönecektir.




Yarın: Umman'da kadın olmak…

14 yıl önce