|

Siyonist şebekeyi deşifre edecekti susturuldu

Maliye Bakanı Cavit Bey ile ilgili yolsuzluk iddialarını gündeme getirmeye hazırlanan Gazeteci Zeki Bey, uğradığı silahlı saldırı sonucu can verdi. Zeki Bey öldürülmeseydi, Cavit Bey'in Yahudi banker Ernest Cassel kanalıyla İstanbul'da kurulmasına yardımcı olduğu ve yönetim kurulunda yer aldığı İngiliz bankası 'National Bank of Turkey'in Osmanlı'daki kanunsuz imtiyazlarını belgeleriyle Şehrah gazetesinde ortaya koyacaktı. Siyonist şebekenin hedefindeki Zeki Bey öldürülünce, yayına hazırlanan belgeler de esrarengiz biçimde kayboldu

RESMİ TABANCA İŞLERİ - MEŞRUTİYET'TEN CUMHURİYET'E FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER (6) / ABDULLAH MURADOĞLU
00:00 - 20/11/2011 Pazar
Güncelleme: 00:31 - 20/11/2011 Pazar
Yeni Şafak
Siyonist şebekeyi deşifre edecekti susturuldu
Siyonist şebekeyi deşifre edecekti susturuldu

1911'de, Bakırköy'de işlenen bir cinayet, faili meçhul olmaktan dürüst bir karakol müdürünün sayesinde kurtulacaktı. Bu kez maktül, muhalif 'Şehrah' gazetesinin başyazarı Zeki Bey idi. Zeki Bey '31 Mart Vakası' ile ilgili Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanmış ve beraat etmişti.

23 Temmuz'da öldürülen Zeki Bey maliye uzmanıydı ve Düyun-u Umumiye'de (Umumi Borçlar İdaresi) görev yapıyordu. Maliye Nazırı Cavit Bey aleyhinde birtakım yolsuzluk iddialarını ifşa etmeye gündeme hazırlanıyordu.

İddiaların odağında İstanbul'da İngiliz sermayesiyle kurulan National Bank of Turkey (Türkiye Milli Bankası) vardı. Bu bankanın kurulması için Londra'da girişimlerde bulunan Şerif Paşa'ydı. Alman Yahudilerinden banker Sir Ernest Cassel'le temas etmişti. İngiliz hükümeti de bankanın kurulabilmesi için özel biçimde yardım vaadinde bulunmuştu. Osmanlı İmparatorluğu'nda İngiltere, Fransa ve Almanya arasında bir finans savaşımı vardı. İngilizler geride kalmıştı ve bunda eski sultan Abdülhamid'in büyük payı vardı. İngiliz Kralı VII George'un yakın arkadaşı ve mali danışmanı olan Cassel, Mısır'da da 'Mısır Milli Bankası'nı kurmuştu. Uluslararası İngiliz sermayesinin en mahir simalarından biriydi .

SİYONİST İLİŞKİLER DEŞİFRE OLDU!

Şerif Paşa İttihatçıların Sadrazamlığa getirdiği Kamil Paşa'yı da bu banka işine ikna etmişti. Cassel'le İttihatçıları İstanbul'da bir araya getiren Şerif Paşa'ydı ve toplantılarda Cavit Bey'in de yer almasını temin etmişti. İttihatçılarla arası açılan Kamil Paşa Sadrazamlıktan düşürüldüğünde Şerif Paşa da bankadaki görevinden ayrılmıştı. Şerif Paşa, Cavit Bey'in bankanın yönetim kurulunda yer almasını sağlamıştı. Bankanın işleriyle artık Cavit Bey ilgilenecekti. Cavit Bey Maliye Nazırı olunca, o da yerini Hüseyin Cahit Yalçın'ın almasını Cassel'den rica etmişti.

Zeki Bey bu banka aracılığıyla gerçekleşen birtakım karışık işleri gündeme getirecekti. Elde ettiği bulguların Cavit Bey'i Maliye Nazırlığı'ndan düşüreceğini, hatta onun İstanbul'da bile kalamayacağını dostlarına anlatıyordu.

Cavit Bey'in yabancı bankalarla yaptığı sözleşmelerin suretleri Zeki Bey'in Düyun-u Umumiye'deki çekmecesinde kilitliydi. Cavit Bey'in finans ilişkilerine dair Zeki Bey'in hazırladığı bir rapor İttihatçılar arasında ihtilaflara neden olmuştu. Talat ve Cavit Bey istifa etmişler, iddialara göre bir 'gizli güç' onları eski görevlerine iade etmişti.

Prof. Tarık Zafer Tunaya'nın naklettiği bilgilere göre Zeki Bey'in öldürülmesine neden olan iddialar şöyleydi:

1910 borçlanmasında Cavit bey, Sir Cassel'in imtiyaz sahibi olduğu Türkiye Milli Bankası ile Londra ve Paris piyasasında Yahudilerle beraber çalışmış ve Osmanlı Bankası'na cephe almıştı. Borçlanma bu banka ile 'Credit Mobilier' bankasından, özel teminat istenmeden alınmıştı.

Cassel'in adamı olan Kalust Gülbenkyan adlı bir Ermeni de, bu paravan banka işine karışmıştı. Cavit Bey'le İngilizlerin Düyun-ı Umumiye'deki temsilcisi Adam Block arasındaki ilişkilerin yanısıra, avukat Metr Salem ve giderek Siyonizm iddiaları da işin içine karışmıştı. Cavit ve Talat Beylerin istifaları bu nedenle olmuştu. Bütün bu iddialar Zeki Bey Davası'nda tanıklar tarafından dile getirilmişti.

NEDEN VURDUKLARINI SÖYLEMEDİLER

23 Temmuz günü gündüz saatlerinden itibaren takip altındaydı Zeki Bey. Arkadaşlarıyla bir muhallebiciye uğradıklarında kendisini takip edenler de oradaydılar. Muhallebiciden çıkan Zeki Bey ve arkadaşları Huban Sokağı'nın girişinde vedalaştılar. Zeki Bey, arkadaşlarından ayrılır ayrılmaz saldırıya uğradı. Kafasından vurulmuştu. Silah sesini duyan arkadaşları iki kişinin kaçtığını gördüler.

Olaya Bakırköy polis karakolu el koydu. Zaptiyeler eşkalini aldıkları iki şahsı Kazlıçeşme civarında yakaladılar. Zanlılar silahlarını tarlaya atmışlardı. Biri Serez Mebusu Derviş Bey'in kardeşi Mustafa Nazım, diğeri de Çerkes Ahmet idi. Güya Çerkes Ahmet, Mustafa Nazım'ın çiftliğinde kahya idi ve eğlenmek için İstanbul'a gelmişlerdi. Tanıkların ifadelerine dayanarak pek çok İttihatçının ifadesi alındı. Cavit Bey ise bu sırada bir Karadeniz seyahatinde olduğu için ifadesi alınamadı. Bu gezinin önceden ayarlanmış olduğu bile iddia edildi. Katiller Zeki Bey'i neden öldürdüklerini söylemediler, azmettirenleri ele vermediler.

CİNAYETE AZMETTİRENLER PERDE GERİSİNDE

Mahkeme başkanına sanıkları serbest bırakması için yapılan baskılar sonuç vermemişti. Meşhur İttihatçılardan Tahsin Uzer'in kayınpederi olan Mahkeme Başkanı Hacı Hulusi Bey, “İsterlerse benim işime son verebilirler, ben vicdanımın sadasından başka bir şey diyemem” demişti.

Hangi silahtan atıldığı belirlenemediği için iki sanık da 15'şer yıla mahkum edildi. Zeki Bey'in öldürülmesinden sonra Düyun-u Umumiye'deki çekmecesinde kilitli bulunan evraklar da ortadan kaybolmuştu. (Bak: Alpay Kabacalı, Türkiye'de Siyasal Cinayetler)

İddialara göre cinayet 'Serez Çetesi' tarafından planlanmıştı ve bu çetenin başında da vaktiyle Serez Mutasarrıflığı yapan Şükrü Bey vardı. Cinayete Süvari Yüzbaşısı İzmitli Mümtaz, Yüzbaşı Hacı Ali ve bir teğmenin de adı karışmıştı. Bir tanığın ifadesine göre Mümtaz, Zeki Bey'in cesedinin yanındaydı. Silah sesini duyup gelmiş biri gibi davranıyordu. Mahkeme, Yüzbaşı Mümtaz'ın bir türlü ifade vermesini sağlayamamıştı. Adresi sürekli değişiyordu. Kah Halep'te, kah Selanik'te olduğu, hatta cinayet sırasında Cavit Bey'le Karadeniz seyahatinde bulunduğu söyleniyordu.

Çerkes Ahmet, Birinci Dünya Savaşı sırasında salıverilecektir. Yani, Zeki Bey'in katilleri yakalanmış ama azmettirenler mahkeme önüne çıkarılamamıştı.


'Kırmızı yelekli İştirakçi'yi Bozdoğan'da harcadılar

Hüseyin Hilmi 1910'da 'Osmanlı Sosyalist Fırkası'nı kurmuştu. 'İştirak' gazetesini çıkardığı için 'İştirakçi Hilmi' olarak anılıyordu. Hilmi'nin sosyalistliği bir şöhret ve geçim kapısı yaptığı konusunda neredeyse bir mutabakat vardır. Ahmet Samim öldürüldüğünde, başta Refik Halit Karay olmak üzere arkadaşları bu cinayetin perde arkasına yer verecek bir gazete bulamamışlardı. Karay bu olayla ilgili olarak şunları söyleyecektir: “Beyanname basmak bizi idama kadar götürebilirdi; fakat neşriyatımızı gazete ile yapabilirsek nihayet müebbed kürek cezasıyla kurtulabilirdik. Peki öyle bir gazete nerede? En aşağı bizler kadar deli birini bulmamız, bu delinin de bir gazetesi olması gerekiyordu.” Bu deli, İştirak gazetesinin sahibi Hilmi'ydi. Samim'in ölmeden evvel aldığı tehdit mektubunu yayımlamayı da kabul etmişti. İştirak'in bu sayısı kapış kapış satılmış, Hilmi epeyce para kazanmıştı ama zindanı boylamış, gazetesi de kapatılmıştı. Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesinden sonra Sinop'a sürgün edilenler arasında yer alacaktı.

Mütareke döneminde İstanbul'a dönen Hilmi 'Türkiye Sosyalist Fırkası'nı ve 'İdrak' gazetesini kurdu. Bu dönemde proleter görünümünden de kurtulacaktır. Amele parası yediği söyleniyordu. Hilmi'deki bu değişikliği 'Solun 94 yılı' kitabında Aclan Sayılgan şöyle anlatır:

“İdrak, Sadrazam Ferit Paşa'ya hücumda bulunduğu için bir hafta kapatıldı. Mensupları tevkif edilmemek için saklandılar. Tekrar ortaya çıktıklarında, Hilmi'nin hayatında büyük bir değişiklik başladı. Bu değişiklik, II. Enternasyonal'ın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki son kalesini de yıkıp götürecekti. Hilmi artık bol paralı, kırmızı otomobil ile dolaşan, kırmızı yelekli bir İngiliz ajanı idi.”

Sayılgan'a göre Hilmi, İngiliz işgal kuvvetlerinin desteğiyle Tramvay işçilerinin grevini tertiplemişti. Şirket ile müzakereye oturduğu zaman, mali yardım dışında kendisine maaş da bağlanmıştı. Şirket-i Hayriye'nin 1920 grevlerini de aynı merkezin teşviki ile tertiplemiş ve şahsi menfaat sağlamıştı. Sayılgan'a göre İngilizlerin Hilmi'yi kullanmalarındaki sebep, Fransız nüfuzunu kırmak gayesine matuf idi.

İştirakçi Hilmi, 15 Kasım 1922'de Bozdoğan Kemeri'nde ölü bulundu. 'Haydar' isimli bir sivil polis cinayeti üzerine aldı. Namusuna tecavüz edildiği için cinayeti işlediğini iddia etmişti. Mahkemede ifade değiştiren Haydar bir eğlence yerine giderlerken Hilmi'nin meçhul şahıslarca atılan kurşunlarla öldüğünü söylemişti.

Rivayetlere göre cinayetin azmettiricisi İngilizlerin mutemet ajanlarından 'Tahsin' idi. Tahsin, Mütareke döneminde bir ara polis müdürlüğü de yapmıştı. Bir başka iddiaya göre ise suikastin arkasında Fransız işgal kuvvetleri komutanı General Harrington vardı. Tramvay Şirketi hisselerinin çoğu Fransızların elinde bulunduğu için, Hilmi'yi tramvay grevlerindeki rolü nedeniyle öldürtmüştü. Katil zanlısı Haydar, 15 yıl hapse mahkum edildi. İştirakçi Hilmi cinayeti de unutuldu gitti.


Atatürk'ü dinlemedi cesedi çuvalda bulundu

Selanik'te 'Silah' ve 'Bomba' gazetelerini yayımladığı için 'Silahçı Tahsin' namıyla anılıyordu. Gerçek adı Hasan Tahsin idi ve hızlı bir İttihatçıydı. Mustafa Kemal'in sınıf arkadaşıydı. Yüzbaşı iken askerlikten ayrılan Tahsin de Selanik'te Cemiyetin 'Fedailer grubu'na katılmıştı. Tahsin Bey çetecilik yapması için gönderildiği Makedonya'da görev yerini terk etmişti. Bu yüzden boğularak öldürülmüş ve cesedi de Edirnekapı Mezarlığı'na bırakılmıştı.

Atatürk 'Karlsbad Günlükleri'nde Silahçı Tahsin'in dramatik hikayesine de yer vermişti. Atatürk'e göre Silahçı Tahsin, lakabıyla müsamma olmayan zavallı garip bir tipti. Yazdığı yazılarda çok sert ve kahraman bir karakter çiziyor ve herkes tarafından da öylece kabul ediliyordu. Biçare Tahsin'in akıbeti pek feci olmuştu.

Perişan haldeki Silahçı Tahsin'e 1913'te Sofya'da Osmanlı Sefaretinde rastlayan Kemal Paşa'nın anlattığına göre Enver Paşa Makedonya'da Bulgar komitacılarla anlaşmalı olarak Sırplara karşı çetecilik yapılması için Sofya'da bir komiteyi harekete geçirmişti. Komitenin başında Çolak İbrahim Bey vardı. Gerisini Kemal Paşa'nın günlüklerinden izleyelim:

“İstanbul'da, her kahramanım diyeni komiteye ithal ve Makedonya'ya geçmek üzere Sofya'ya izam ediyorlardı. Silahçı Tahsin Bey de bu meyanda gelmişti. Bu zavallı her işi Silah gazetesinde avama aşk ve galeyana ve fakat hareketsiz bir takdire sevkeden makaleleri yazmak gibi bir vazife ifa edeceğini tahayyül ederek Sofya'ya kadar gelmiş. Burada Makedonya'ya geçmek, dağlarda eşkıyalık etmek, silahı gazetesinin serlevhasından eline almak ve kullanmak lazım geleceğini anlayınca, Tahsin yapamayacağı bir işe sevkedilmiş ve İstanbul'da sefalet ve ıstırabını şurada, burada söylemekten mütevellid mahzurun refi ve defi maksadıyla İstanbul'dan biliğfal çıkarılmış olduğunu anlar. 'Şimdi ne yapayım' dedi. 'Arkadaşlarınla beraber gideceksin, ayağına çarığı geçirecek ve eline mavzeri alacak, siyasi maksadınız ne ise onu istihsal edinceye kadar çalışacaksın' dedim. 'Ben, evvela siyasi maksadın ne olduğunu anlamadım. Kimse bana bir şey anlatmadı. Böyle körü körüne dağlarda dolaşamam, İstanbul'a döneceğim' dedi. 'İstanbul'a dönemezsin' dedim. 'Niçin!' dedi. O zaman intisap ettiği komitenin bir nizamnamesi olup olmadığını ve bunu okuyup okumadığını sordum. “Mustafa Kemal Paşa, Komitenin nizamnamesinde “verilen görevi yerine getirmeyen ölür” mealindeki maddesini hatırlatıyordu. Tahsin Bey bu maddenin kendi durumuyla ilgili olduğunu kabul etmiyordu. Mustafa Kemal Paşa, anılarında şöyle devam eder: “Tahsin vaziyeti benim ihata ettiğim derecede kavrayamıyordu. Halbuki Tahsin İstanbul'a giderse, komite tarafından idam edileceğine hüküm veriyordum. Çünkü yeni teşekkül etmiş olan bu komite teşkilatında ciddiyet ve nizamnamenin meriyetinde şiddet iltizam etmek isteyecektir.”

Mustafa Kemal, Tahsin'in bir kez daha dikkatini bu maddeye çektikten sonra sükut etmişti. Bu işe daha fazla karışmak istemiyordu. Tahsin, Mustafa Kemal'in “İstanbul'a gitme” ikazını dikkate almamıştı. Sonrasını Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatır:

“Beş-on gün sonra İstanbul gazetelerinde bir vaka-i müessife okuyorum. Silahçı Tahsin Bey'in biruh olarak cesedi bir çuval içinde mezarlıkta bulunmuştur. Merhumun Allah taksiratını affetsin!”

Silahçı Tahsin'in katilleri de hiçbir zaman bulunamadı...


YARIN: CEMAL PAŞA: “ÇERKES AHMET'İN ORTADAN KALDIRILMASINDA SAKINCA VAR MI?”

TALAT PAŞA: “SONRADAN BİZE ÇOK ZARARI OLABİLİR. ASIN!”

12 yıl önce