|

Tahrir'de yaşanan ABD'de de olacak

Mısırlıların fikirlerini önemsediği, Müslüman Kardeşler'in kurucusu Hasan el Benna'nın oğlu Seyfülislam el Benna, sosyalist sistemin çöktüğünü, kapitalist sistemin de çöküş içinde olduğunu belirterek, "Gün gelecek, Tahrir'de olan ABD'de de olacaktır. Bu krizden çıkışta İslâm dünyasına büyük roller düşmektedir” dedi. Benna, Tayyip Erdoğan sevgisini ise "Bize de bir Erdoğan lazım” diye bir deyişimiz bile var" diyerek tarif ediyor

Hilal Kaplan
00:00 - 27/03/2012 Salı
Güncelleme: 03:21 - 27/03/2012 Salı
Yeni Şafak
Tahrir'de yaşanan ABD'de de olacak
Tahrir'de yaşanan ABD'de de olacak

Başörtüsü yasağı sebebiyle üç yıl önce Kahramanmaraş'tan kalkıp Mısır'a gelen ve hâlen Kahire Üniversitesi İngilizce Hukuk Bölümü'nde öğrenci olan mihmandarım Gül Paköz'le beraber şehir merkezinden biraz uzakta, orta sınıf bir mahalleye geliyoruz. Biraz dolaştıktan sonra aradığımız apartmanı buluyoruz. İçerisi yılların yıpranmışlığının ağır kokusuyla bizi karşılıyor. İki kat yukarıda kapısı sonuna kadar açık olan daireye müsaade isteyerek giriyoruz. Müslüman Kardeşler'in kurucusu şehit Hasan el Benna'nın oğlu Seyfülislâm el Benna, ağır rahatsızlığından ötürü koltuğundan kalkamıyor ama bizi gülümseyerek içeri davet ediyor. Gösterilen yere oturuyoruz. Diğer misafiri uğurladıktan sonra konuşmaya başlıyoruz.

Seyfülislâm Bey'in tek özelliği elbette Hasan el Benna'nın oğlu olması değil. Kendisi, on yıl önce Kahire Barosu seçimlerinde rekor sayılabilecek bir oranla başkanlığa seçilmiş, toplum nezdinde fikirleri önemsenen, saygın bir hukuk kariyeri olan ve Müslüman Kardeşler'in de sık sık fikrine başvurmak için danıştığı bir şahsiyet. Eşi Türkiyeli ve altı çocuğu da Türkçe konuşuyor. Evde bulunan ve şu anda Kahire Üniversitesi Siyasi ve İktisadi Bilimler Fakültesi'nde asistan olarak çalışan Sena el Benna'nın tercümesiyle bir saate yakın görüşmemizde önemli açıklamalarda bulundu. İlk olarak Mısır'da Mübarek sonrası dönem için neler düşündüğünü soruyorum:

ASKER İKTİDARI TESLİM ETMEK İSTEMİYOR

“Rejimin başı devrildi ama eski rejimin bütün adamları devrilmedi. Asker olduğu gibi kaldı. Tunus'ta da aynısı oldu, Yemen'de de. Askerin nüfuzu devam ediyor. Yani eski ve yeni yapı arasındaki mücadele hâlen sürüyor. Askerin iki tür yüzü var. Birincisi “hoş geldin”ci, sıcak yüzü, ikincisiyse kendi alanını daraltmaya izin vermeyen, sivillerin alanındaki kısıtlamaları devam ettirmek isteyen tatsız yüzü. İktidarı teslim etmek istemiyorlar. Ancak beter olan, Mübarek kalıntılarının sempatik görüntü vermesidir. Ama el altından istediği gibi hareket ediyorlar. Mübarek artıklarının para karşılığı yurt dışına kaçmasına, yabancı istihbarat ajanlarının yurtlarına dönmelerine izin vermeleri de bundandır.”

Benna, eski rejimin temsilcisi ve devam ettiricisi olarak gördüğü askerin sempatik görüntü vermesi tehlikesinden bahsederken, bu tasviri gözüm bir yerden ısırıyor ama devam edip Müslüman Kardeşlerin siyasî partisi Hürriyet ve Adalet, bu süreçteki rolünü nasıl değerlendirdiğini soruyorum:

“Müslüman Kardeşler, kendilerini ılımlı İslâm'ın temsilcisi olarak görüyorlar. Devleti kutsayan teolojik devlet anlayışını reddetmekle beraber, Şeriat'ı yasama süreçlerinde ilham alınması gereken bir kaynak olarak görüyorlar. Seçimlerde kazanılan başarı da liberal ve solcu grupları toplumun da bunu istediğine ikna etti. Ancak Müslüman Kardeşler olabildiğince esnek davranmaya çalışıyorlar çünkü güç dağılımı karmaşık ve baskı ağır. Bölgedeki ABD nüfuzu ve yabancı istihbarat etkisi çok yoğun; dediğim gibi ordu birden teslim olmak istemiyor. Müslüman Kardeşler, şu ana kadar ellerinden gelen çabayı sarf ediyorlar. Önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimi ve ardından yeni anayasa yapı süreci var. Bunlar nihayete ermeden ve yeni kabine kurulmadan gücün birden devri çok zor.”

BİZE DE BİR ERDOĞAN LAZIM

Mısır'da herkesin diline pelesenk olmuş bir kavram var: “Geçiş süreci”... Türkiyelilerin bu kavramı son on yıldır yoğun olarak kullandığını düşününce Mısır'ın içinden geçeceği sürecin bu kadar uzun olmamasını temenni ederek Türkiye ve Başbakan Erdoğan hakkında ne düşündüğünü soruyorum. Sorunun bir yerinde de Erdoğan'ın laiklik demecini nasıl değerlendirdiğine yer veriyorum. “Siz Erdoğan'la aramızı bozmak mı istiyorsunuz?” diye espriyle karşılık verip devam ediyor:

“Bence felsefi tartışmalara girmektense Erdoğan'ın başarılarını iyi değerlendirmek lazım gelir. Onun neleri değiştirdiği çok daha önemlidir. Yolsuzluk, ekonomi, uluslar arası sistemde güç kazanmak gibi köklü sorunlara çare olabilmiş midir, bunlara bakmak gerekir. Gerisi felsefi mülahazalardır. Mısır nüfusu Erdoğan'ı çok seviyor. Hatta “Bize de bir Erdoğan lazım” diye bir deyişimiz bile var. O da bu ilgiyi hak eden bir kişidir. İslâm milleti birdir ve Erdoğan, Kral Faysal'dan (Suud Kralı Faysal bin Abdül Aziz'i kastediyor-H.K.) sonra İslâm dünyasındaki lider boşluğunu kapatmıştır. Varlığı daha uzun sürerse, İslâm ülkelerinin kalkınması ve geleceği açısından faydalı olacaktır. Sosyalist sistemler çöktü, kapitalist sistemler de çöküş içerisinde. Gün gelecek, Tahrir'de olan ABD'de de olacaktır. Bu krizden çıkışta İslâm dünyasına büyük roller düşmektedir.”


Yöneticinin değil halkın iradesi

Arap-Türk Sosyal Bilimler Kongresi boyunca sadece Mısır ve Türkiye'den değil; Tunus, Cezayir, Libya gibi devrim sürecinden nasibini almış olan diğer ülkelerden de katılımcılar vardı. Özellikle soru-cevap bölümünde yoğun tartışmalar yaşandı.

Libya devriminin 'temizliğini' sorgulayanlar, onlara cevap veren öfkeli Libyalılar, Mısır'da Müslüman Kardeşlerin askere yönelik tavrını fazla uzlaşmacı bulanlar, Müslüman Kardeşlerin temkinli politikasını doğru bulanlar, Başbakan Erdoğan'ın laiklik açıklamasına öfkesini belli edenler, İslâm dünyasındaki en başarılı siyaseti Erdoğan'ın yürüttüğünü ve bu yüzden İsrail'in tarihinde ilk defa gerçek anlamda izole edilmeye başlandığını savunanlar... Bu fikirlerden hangisine inanırsanız inanın, toplantılardan Müslümanların nihayet her şeyi özgürce ve bir arada istişare edebilme imkânına sahip olduğuna şükrederek ayrılıyordunuz. Konuşmalarda öne çıkanları kısa başlıklarla özetlemek gerekirse:

* Din, tüm devrimlerde değişimin öncüsü olmuştur.

* Esas amaçlardan birisi, askerin yönetim mekanizmalarından uzaklaştırılmasıdır.

* Tüm sivil toplum hareketlerinin, vakıfların, eğitim sisteminin devlet alanından özgürleşmesini sağlamak gereklidir.

* Yöneticinin değil, halkın iradesi devleti gerçekleştirir.

* İstişare kültürünü geliştirmek ve yaymak, devletin toplum hayatını yönetme vasfını en aza indirmek, modernitenin İslâm'la beraber yorumlanmasını başarmak gereklidir.

FUTUH'A BÜYÜK İLGİ

Kongrenin son günü, oturumların gerçekleştiği bina önünde büyük bir kalabalık toplanmıştı. Ellerinde Abdulmun'im Ebu'l Futuh'un fotoğraflarını taşıyan büyük öğrenci kalabalığına yaklaşıp ne olduğunu sorduğumda kendisinin birazdan konferans salonunda konuşacağını öğrendim.

Mısır'da mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en ön plana çıkan isimlerden olan Futuh, yaklaşık 20 yıl boyunca Müslüman Kardeşler'in İrşad Bürosu üyesiydi. Devrim sonrası Müslüman Kardeşler, cumhurbaşkanı adayı ilan etmeyeceklerini duyurmasına rağmen Futuh aday oldu ve bunun üzerine örgütten istifaya zorlandı. Müslüman Kardeşler'in yenilikçi kanadını temsil ettiği söylenen Futuh'u sadece İslâmcılar değil, değişik kesimlerden insanlar da destekliyorlar.







12 yıl önce
default-profile-img