|

Erdoğan: IŞİD demiyorum çünkü...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsündeki konferansta yaptığı konuşmada IŞİD terör örgütüne neden DEAŞ dediğini açıkladı. Erdoğan, "Bazıları DEAŞ'ı İslami örgüt gösterme gayretine giriyor, dikkat edin DEAŞ'ı kullanıyorum. Çünkü bunlar terör örgütüdür" dedi.

Aa
00:00 - 31/10/2014 Cuma
Güncelleme: 16:28 - 31/10/2014 Cuma
Yeni Şafak
Erdoğan: IŞİD demiyorum çünkü...
Erdoğan: IŞİD demiyorum çünkü...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Amerika'nın verdiği silahlar tamamiyle DEAŞ'ın (IŞİD) eline geçti. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Şu anda o silahlarla Irak'ın yüzde 40'ı işgal edilmiş durumda." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'de Esed rejiminin vatandaşlarına karşı kullandığı konvansiyonel ve kimyasal silahlara karşı dünya kamuoyunun farklı tepkiler göstermesini eleştirerek, "Bu katliama karşı dünyanın bir defa konvansiyonel, kimyasal silah ayrımını çok dikkatli yapması lazım. Bunun toplanmasını sağlayabilirsiniz, teşvik edebilirsiniz o ayrı mesele. Ama konvansiyonel silahı da kullanıyorsanız, oradaki devlet terörünü estiren kişi ki bana göre bir teröristtir, ortada bir devlet terörü vardır. Bu kişiye karşı ulusların birleşip bir defa Adalet Divanı'na mı gider, nereye giderse oraya götürülmesi lazım" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü''nde verdiği konferansta, dünyanın önde gelen kuruluşlarından birinde 2004 yılından sonra tekrar hitap etmekten büyük memnuniyet duyduğunu belirterek, Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü''ndeki bu etkinliği sağladıkları için Enstitü Başkanına teşekkür ettiğini söyledi.

Bugün Fransa''ya gerçekleştirdiği günübirlik çalışma ziyaretinde Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile görüştüğünü, Türkiye ve Fransa arasındaki konuları ile özellikle de bölgesel meseleleri etraflıca değerlendirdiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Fransa'nın, asırlardır devam eden tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik ilişkilere sahip olduğuna işaret etti.

Gerek Akdeniz ülkeleri olarak gerekse bölgenin iki güçlü ülkesi olarak, Türkiye ile Fransa''nın yollarının yakın tarihte defalarca kesiştiğini vurgulayan Erdoğan, "İlişkilerde zaman zaman iniş çıkışlar olsa da, tarihe baktığımızda, genel olarak ortaklıkların, işbirliğinin, dayanışmanın öne çıktığını görüyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2013 yılında Türkiye ile Fransa arasındaki ticaret hacminin 14,5 milyar dolar, 2014 yılının ağustos ayı itibariyle de ticaret hacminin 10 milyar dolara yaklaştığını ifade ederek, Cumhurbaşkanı Hollande'nin ocak ayında Türkiye'ye yaptığı ziyarette ticaret hacmini en kısa zamanda 20 milyar avroya çıkarmayı hedeflediklerini anımsatarak, bu hedef doğrultusunda kararlılıkla ilerlediklerini kaydetti.

İki ülkenin karşılıklı yatırımlar noktasında da iyi bir seviyede olduğunu belirten Erdoğan, Fransa''nın Türkiye''deki yatırımlarının 6,5 milyar dolara ulaştığını, şu anda Türkiye''de bin 150 civarında Fransız şirketinin faaliyet gösterdiğini söyledi. İlişkilerin bir başka önemli boyutunun da Fransa''da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olduğunu ve Fransa'daki Türkiye kökenli vatandaşların sayısının 610 bin civarında, çifte vatandaşlığa sahip vatandaşların sayısının da 300 bine ulaşmış durumda olduğunu anlattı.

Erdoğan, bu rakamlarla Türklerin, Fransa''da dördüncü büyük göçmen grubunu oluşturduğuna işaret ederek, Fransa'da yaşayan Türklerin siyasette, bilimde, sanatta, ekonomik hayatta Fransa adına gerçekten önemli başarılara imza attıklarını söyledi.

"Fransa ile ilişkilerimizde, büyük devlet vizyonunu her zaman muhafaza ettik ve ediyoruz"

Türkiye ile Fransa arasındaki çok boyutlu ilişkilere bakıldığında, ilişkilerin mevcudun çok çok ötesinde olması gerektiğinin ortaya çıktığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bizim dayanışmamız, bizim işbirliğimiz, inanın Avrupa''daki, Akdeniz''deki, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Balkanlar''daki birçok meselenin çözümüne eşsiz katkılar sağlayacaktır. Türkiye ile Fransa, asırlara sari ilişkilerini, iç politikadaki yarışlara ve önyargılara feda etmeyecek kadar büyük devlet vizyonuna sahip ülkelerdir. Biz Türkiye olarak Fransa ile ilişkilerimizde, büyük devlet vizyonunu her zaman muhafaza ettik ve ediyoruz. Fransa''nın da özellikle son dönemde ilişkilerimize bu vizyonla yaklaştığını görüyor ve bundan da umutlanıyoruz.

Şunu da tüm samimiyetimle söylüyorum: Avrupa Birliği üyelik sürecimizde, bizim en büyük desteği beklediğimiz, en büyük katkıyı beklediğimiz ülkelerin başında Fransa geliyor. Biz, bu desteği Sayın Chirac''ın görevi bıraktığı ana kadar hep gördük, bu destek o süreçler içinde hep oldu. Nedense Sayın Chirac ayrıldı, ayrıldıktan sonra bir farklı hava esmeye başladı. Bu da bizi üzdü tabii. Temenni ederim ki şimdi yeni bir sürecin içerisine girmiş bulunuyoruz. Çünkü Türkiye'nin resim olarak 1963 yılından bu yana AB kapısında bekletiliyor olması izahı mümkün olmayan bir süreçtir. Hiçbir ülkeye böyle bir uygulama maalesef yapılmamıştır."

"Avrupa Birliği tarafından Türkiye''ye verilen sözlerin tutulmasını bekliyoruz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin tarihi boyutuna bakıldığında ekonomik ilişkilerde, yatırımlara ve Fransa''daki Türk toplumuna bakıldığında Türkiye''nin Avrupa Birliği içindeki en büyük dostunun Fransa olması gerektiğine inandıklarını ve bunun tezahürünü somut olarak görmek istediklerini söyledi.

Türkiye'nin Avrupa Birliği müzakere sürecinin fasıllar üzerine konan blokajlar nedeniyle ciddi bir duraklama dönemi yaşadığına işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Avrupa Birliği tarafından Türkiye''ye verilen sözlerin tutulmasını bekliyoruz; bu da bizim en tabii, en doğal hakkımızdır. Fransa tarafından da bize bu konuda verilen sözlerin tutulacağını ümit ediyoruz. Bakınız, Türkiye''nin Avrupa Birliği''ne üyeliğinin önemi ve değeri, şu anda bölgede yaşanan birçok meselede çok net olarak görülmüştür. Kuzey Afrika''daki, Doğu Avrupa''daki, tüm İslam coğrafyasındaki ve özellikle de Ortadoğu''daki krizleri, daha ortaya çıkmadan gören, uyarılarını yapan, yaklaşmakta olan sorunlara dikkati çeken ülke Türkiye''dir.

Irak''ta, bu manzaranın oluşabileceğini, Irak''ın bölünme noktasına gelebileceğini yıllar öncesinden ifade ettik. Maliki yönetiminde Irak''ın, etnik ve mezhebi bir ayrımcılığa maruz kaldığına, bunun da son derece tehlikeli sonuç doğuracağına defalarca vurgu yaptık. Eğer Türkiye''nin bu konudaki uyarıları dikkate alınmış olsaydı, buna yönelik tedbirler alınmış olsaydı, inanın şu anda Irak''ta yaşananlar yaşanmayacak, barışçıl, demokratik çözümler üretilmiş olacaktı. Aynısı Suriye için de geçerli... Suriye ile ilgili uyarılarımızı, hem bizzat o dönem Suriye Devlet Başkanı Esed''e yaptık; hem de uluslararası platformlarda kaygılarımızı dile getirdik. Suriye''de yaklaşan tehlike görülmediği için işte bugünkü trajik manzaraya ne yazık ki baş başa kalmış ve düşmüş durumdayız. 7 milyon kişinin evlerini terk ettiği insanlık dramı, maalesef göstere göstere gelmiştir. 300 bin masum insanın ölümü, maalesef göstere göstere gelmiştir."

Konvansiyonel-kimyasal silah ayrımı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'de yaşananlara karşı dünya kamuoyunun yaklaşım tarzını anlamanın mümkün olmadığını, Enstitü'de aydınlara hitap ederken, bunu özellikle ifade etmek istediğini belirterek, "Bir defa dünya siyasetinde, özellikle savunma sistemleri içerisine yerleşmiş olan iki kavram beni çok rahatsız ediyor. Bunların bir tanesi konvansiyonel silahlar meselesidir, bir diğeri de kimyasal silahlar meselesidir" diye konuştu.

Konvansiyonel ve kimyasal silahlara karşı gösterilen değişik algının Suriye'de yaşandığını ifade eden Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Suriye'de kimyasal silahlarla ölenlerin sayısı binlerle ifade edilir, 2 bin, 3 bin, bu civarda ama konvansiyonel silahlarla ölenlerin sayısı ise üzülerek ifade ediyorum 300 bine yakındır. Konuşulan hep nedir? Kimyasal silahtır. Konvansiyonel silahı niye konuşmuyorsunuz? Neticesi ölüm olan ve bu vesileyle kullanılmış olan ne olursa olsun bunun yasaklanması gerekir. Havadan uçaklarla bombaları yağdıracaksın, varil bombalarını atacaksın, bunun neticesinde ortaya çıkan ölüm suç tahtasına yazılmayacak. Kimyasal silahlarla öldürüldüğü zaman 'çok büyük tehlike, buna karşı tedbirler alalım' diyeceksin. Neticesi ölüm olan bir cinayet var, bir katliam var burada. Bu katliama karşı dünyanın bir defa konvansiyonel, kimyasal silah ayrımını çok dikkatli yapması lazım. Bunun toplanmasını sağlayabilirsiniz, teşvik edebilirsiniz o ayrı mesele. Ama konvansiyonel silahı da kullanıyorsanız, oradaki devlet terörünü estiren kişi ki bana göre bir teröristtir, ortada bir devlet terörü vardır. Bu kişiye karşı ulusların birleşip bir defa Adalet Divanı'na mı gider, nereye giderse oraya götürülmesi lazım. Hala buna kalkıp da dünyadaki devletlerin olumlu bir nazarla bakması izahının mümkün değildir."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Çıkıyor şimdi birileri Avrupa'da, Batı'nın değişik yerlerinde, Türkiye'nin, burası bizi ciddi manada rahatsız ediyor, DEAŞ'a yardım ettiğimizi söylüyor. Bakın, Türkiye'nin asla DEAŞ gibi bir terör örgütüne destek verme gibi bugüne kadar yanlışı olmamıştır. Çünkü biz 32-33 yıldır terörle mücadele eden bir ülkeyiz. Terörün, terörizmin ne olduğunu gayet iyi biliriz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsündeki konferanstaki konuşmasında, DEAŞ terör örgütünün hem Suriye'de hem Irak'ta yılların birikiminin bir neticesi olarak, göstere göstere ortaya çıktığını söyledi.

Mısır'da, Ukrayna'da, Libya'da bugün oluşan manzarayı yıllar öncesinden kestirebilmenin hiç zor olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bakın şu anda tüm bölgeyi ilgilendiren, küresel ölçekte etkileri olan bu sorunlar karşısında BM'nin, AB'nin yeterince inisiyatif almadıklarını, ağırlıklarını yeterince koymadıklarını görüyoruz" dedi.

Türkiye'nin Suriye'den kabul ettiği mülteci sayısının 1 milyon 600 bin rakamını geçtiğini dile getiren Erdoğan, AB'nin tamamının ise yaklaşık 200 bin insanı kabul ettiğini söyledi.

Türkiye'nin sadece Kobani'den bir hafta içinde 200 bin insanı kabul ettiğini hatırlatan Erdoğan, "Bizim Türkiye'de barınan mülteciler için sarf ettiğimiz miktar şu anda 4,5 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye'ye dışarıdan gelen yardım 200 milyon dolar" dedi.

Yardım gelse de gelmese de Türkiye'nin desteğini vermeye devam edeceğini bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Niye? Bu insanlar bize sığınmıştır. Türkiye, kendi geleneklerinden, kendi değerlerinden aldığı inançla bu desteğini sürdürüyor. Çıkıyor şimdi birileri Avrupa'da, Batı'nın değişik yerlerinde, Türkiye'nin, burası bizi ciddi manada rahatsız ediyor, DEAŞ'a yardım ettiğimizi söylüyor. Bakın, Türkiye'nin asla DEAŞ gibi bir terör örgütüne destek verme gibi bugüne kadar yanlışı olmamıştır. Çünkü biz 32-33 yıldır terörle mücadele eden bir ülkeyiz. Terörün, terörizmin ne olduğunu gayet iyi biliriz. Bu mücadeleyi sürdüren bir ülke olarak bizim mücadelemiz DEAŞ'la da aynı şekilde devam edecektir. Şunu da söyleyeyim; bazıları DEAŞ'ı, İslam veya İslami bir örgüt gibi göstermenin de gayreti içine giriyorlar. Kusura bakmasınlar. Bir defa İslam, anlamı barış olan 'Sin' kelimesinden türemiştir ve anlamı barış olan bir din asla teröre müsaade etmez ve böyle bir yaklaşımı mensupları olarak bizler de kabul edemeyiz. DEAŞ bir terör örgütüdür."

"Kobani niye böyle stratejik?"

Şu anda küresel gündeme bakıldığında, gündemde sadece DEAŞ'ın ve Kobani kasabasının olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bölgedeki mesele sadece bir Kobani meselesi değil, şu anda çok az sivilin yaşadığı, 200 bin sivilin Türkiye'ye sığındığı Kobani, bölgede yaşanan acının, trajedinin ortaya çıkan sonucun inanın çok cüzi bir kısmıdır ve bunun da istismarı yapılmaktadır" diye konuştu.

"Kobani niye böyle bir stratejik konuma getirilmiştir, bunun üzerinde düşünmemiz lazım" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Ne var burada acaba? Petrol mü, altın mı, elmaslar mı var? Neden acaba Kobani? Bunun üzerinde durmak gerekir. Kaldı ki bugün Kobani'yi bombalayanlar, koalisyon güçleri, açık söylüyorum; dost acı söyler, ama gerçeği söyler, bu gerçeği söylemek zorundayım. Bakınız, Hama vurulmuştur sesleri çıkmamıştır. Humus vurulmuştur, insanlar öldürülmüştür, sesleri çıkmamıştır. Deyr ez-Zor vurulmuştur, sesleri çıkmamıştır. Bütün onlar vurulurken, sesleri çıkmayanlar acaba Türkiye'nin sınırındaki Kobani ile ilgili niye bu kadar böyle aceleci, dünyanın her yerinde bunu stratejik konuma taşıdılar? Onlar için bunun stratejik önemi nedir? Dünyanın 10 bin kilometre ötesinde Kobani, stratejik önemi ne? Benim sınırımda burası. Eğer stratejik bir konumu olacaksa benim için olmalı, onlar için olmaması lazım. 200 bin insan zaten oradan çıkmış vaziyette, şu anda boş bir Kobani var. Dediler ki; 'biz PYD'ye silah yardımı yapmamız lazım.' Ben de kendilerine 'yanlış yaparsınız' dedim. 'Çünkü PYD bir terör örgütüdür. Şu an Kobani'de zaten sivil halk bize geçti. Orada bin, iki bin savaşçı var, bu attığınız silahlar DEAŞ'ın eline geçerse bunu neyle izah edeceksiniz?' Ne oldu?"

Atılan silahların bir bölümünün DEAŞ'ın eline geçtiğini ifade eden Erdoğan, diğer bölümün de oradaki bin, iki bin kişinin eline geçtiğini söyledi.

Erdoğan, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Neye benziyor bu? Aynen DEAŞ, Suriye'den Irak'a girdiği zaman ilk girdiği yer neresiydi? Musul. Musul'a girdiği zaman Irak'ın merkezi hükümetin ordusu ne yaptı? Musul'u terk etti, ama silahları bırakarak kaçtı. Kimindi bu silahlar, kimler bu silahları vermişti? Bir baktık ki Amerika'nın Irak ordusuna vermiş olduğu silahlar tamamıyla, DEAŞ'ın eline geçti. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Şu anda o silahlarla Irak'ın yüzde 40'ı işgal edilmiş durumda. Aynı şekilde Suriye'de de belli bir bölüm işgal edilmiş vaziyetti. Bütün o olaylara bakarken, Irak şehirlerinde on yıllardır insanlar ölürken uluslararası toplum sustu, şu anda da susuyor. Şunun altını çizerek ifade etmek durumundayım; Batı'nın Ortadoğu'ya karşı sergilediği çifte standartlı tutum, Ortadoğu'da vicdanları çok derinden etkiliyor ve etkisi yıllarca silinmeyecek tahribatlara zemin hazırlıyor. Bu çifte standartlı durum son bulmadığı, küresel adalet tesis edilmediği müddetçe Ortadoğu'da ya da diğer bölgelerde bu tahribat daha da artacaktır. Batı da bu tahribattan uzak kalmayacaktır. Yaklaşan bu tehlikeyi hepimizin görmesi gerekiyor. Avrupa'nın bu tehlikeyi özellikle görmesi gerekiyor."

"Terörle mücadele konusundaki samimiyetin sorgulanmasını da beraberinde getirir..."

Bu yılın 1. Dünya Savaşı'nın yüzüncü yıl dönümü olduğunu hatırlatan Erdoğan, "Yüzyıl önce, 1. Dünya Savaşı'nın ardından, Ortadoğu'da çizilen sınırlar, oluşturulan senaryolar, yapılan tasarımlar, şu anda adeta dikişlerini patlatarak küresel sorunlara dönüşüyor" dedi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Birinci Dünya Savaşı'na bakıp orada sadece 1915 olaylarını görmek, onun gölgesinde tartışmak, diğer derin meseleleri görmemek vicdanları kanatıyor. Bölgedeki her meselenin birbiriyle irtibatı var, her mesele geniş bir bakış açısıyla değerlendirilerek çözüme kavuşturulabilir. Yoksa bugün özellikle DEAŞ'ı ortadan kaldırırsınız, yarın bir başkası çıkar. Bugün Kobani'yi kurtarırsınız, yarın başka Kobaniler çıkar. PKK terör örgütüne yeşil ışık yakılırken, işte bu terör örgütüne kırmızı ışık yakılması, terörle mücadele konusundaki samimiyetin sorgulanmasını da beraberinde getirir. Suriye'de 300 bin insanın ölümüne ses çıkarılmayıp, gerçekten Kobani için ayağa kalkılması, adaleti sorgulanır hale getirir."

Bölgenin meseleleri karşısında adil, kapsayıcı, bütünlükçü bir yaklaşımın sergilenmesinin kaçılınmaz olduğunu vurgulayan Erdoğan, AB'nin bunu Türkiye ile başarabileceğini söyledi.

"Adım atan, elini uzatan yine biz olduk"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ermenistan ile farklı bir boyutta ilişkileri geliştirmek için adım atıklarını ancak iyi niyetlerinin karşılık bulmadığını ifade ederek, "2015'te yani 1915 olaylarının yıl dönümünde biz gerçeklerin anlatılması, dünyanın gerçekleri dinlemesi için yoğun gayret göstermeye devam edeceğiz. Hiç kuşkusuz bu meselede kurgulanmış tarih, ideolojinin esaretinde tarih ya da siyasetin malzemesi olmuş tarih değil, gerçek tarih kazanacaktır. Fransa'nın bu konularda da sağ duyunun, aklıselimin, gerçeğin yanında duracağına inanıyoruz" dedi.

AB'nin Türkiye'nin ekonomik gücüyle birlikte tarihi birikiminden istifade edebildiği ölçüde büyüyebileceğini, güçlenebileceğini, özellikle de evrensel değerlere sahip çıkmanın gereğini daha ideal şekilde yerine getirebileceğini belirten Erdoğan, "Irkçılığın ve islamafobyanın yükselme sinyallerini verdiği bir Avrupa, Türkiye'yi üye kabul ederek ırkçılığa ve islamafobyaya, medeniyetler çatışması tezine en anlamlı cevabı verecektir" diye konuştu.

Fransa'nın, Türkiye'nin bu potansiyelini en başta görebilecek ve en iyi şekilde değerlendirecek ülke olduğunu ifade eden Erdoğan, Fransa'nın AB ile müzakerelerde kolaylaştırıcı bir tavır sergileyeceğine ve Avrupa değerlerine sahip çıkacağına yürekten inandığını bildirdi.

Türkiye'nin bölgesel meselelerde, tarihi birikimini seferber ederken, bölgesel ve küresel sorunların çözümüne katkı sağlarken içeride de tarihi nitelikte reformlar yaptığını anlatan Erdoğan, bu reform kararlılığının da güçlü şekilde muhafaza edildiğini söyledi.

Ekonomide, iç siyasette, sosyal yaşamda, demokratikleşme ve insan hakları alanlarında yapılan reformların Türkiye'nin her anlamda güçlenmesini sağladığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Çözüm Süreci adını verdiğimiz, terörü sona erdirme, toplumsal barışı tesis teme süreci yapılan tüm tahrik ve provokasyonlara rağmen devam ediyor. Hatırlayacaksınız bu süreç daha başladığı anlarda Fransa'da, Paris'te yapılan bir saldırı, sürece yönelik büyük bir sabotaj olmuştu. Bu sabotajın süreci yaralamasını engelledik. Yaklaşık 2 yıllık süreçte benzeri bir çok saldırıyı kararlılıkla bertaraf ettik. Çözüm sürecine yönelik en büyük saldırı maalesef Kobani bahanesiyle geçtiğimiz haftalar içerisinde sergilendi. 40 Vatandaşımız Kobani bahanesiyle yapılan saldırılarda hayatını kaybetti. Bunların hemen tamamı terör örgütü PKK'nın katlettiği Kürt kökenli vatandaşlarımızdır. Öldüren Kürt, öldürülen de Kürt kökenli vatandaşımız. Can kayıplarının yanında bir çok binalar yakıldı, yıkıldı, alışveriş yerleri yakıldı, yıkıldı, belediye otobüsleri aynı şekilde yakıldı, yıkıldı. Çok binalar yakıldı, yıkıldı. 100 civarında okul yakıldı. Sağlık merkezleri aynı şekilde ve kendilerinden olmayan mağazaları yaktılar. Bu olaylarda 2 polisimiz şehit edildi. Bu hafta içinde de 4 askerimiz alçakla saldırı sonucu alışverişe gittikleri yerde alçakça bir şekilde arkalarından vurularak... Bu saldırılan nedeniyle istikametimizi değiştirecek değiliz. Türkiye'nin önünde çözüm dışında bir seçenek yok ve biz inatla sabırla bu çözüm sürecini, bu kardeşlik sürecini devam ettireceğiz."

"Ret, inkar ve asimilasyon politikalarını ayaklarımızın altına aldık"

"Bakın biz bu süreci başlatırken bir şey söyledik: Türkiye Cumhuriyeti'nde farklı etnik kökenlere, farklı inançlara, kültürlere karşı ret, inkar ve asimilasyon politikalarını ayaklarımızın altına aldık" diyen Erdoğan, "Bunu sadece söylemekle kalmadık. Bunun gereği neyse onu da yaptık ve adım adım yapıyoruz. Şu anda Doğu ve Güneydoğu illerimizde özellikle Kürt kökenli vatandaşlarımız nezdinde çok ciddi bir umut iklimi oluştu. Ülkenin diğer bölgeleri de çözümü en güçlü şekilde destekliyor. Bu desteği de zaten son 12 yılda yapılan 9 seçimde gösterdi" diye konuştu.

Çözüm sürecinin milleti rahatlatırken, terör örgütünü çok ciddi şekilde rahatsız ettiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Milli geliri 3 kat artan bir Türkiye var. Kamu net borç stokuna baktığınız zaman kamu net borç stokunun milli gelire oranının yüzde 73'ten yüzde 35'e düştüğü bir Türkiye var. Devletin borçlanma faizinin yüzde 63'ten tek haneli rakamlara düştüğü bir Türkiye var. Enflasyon yüzde 30'lardayken şu anda tek haneli rakamlarda. Diğer taraftan bakıyorsunuz, altyapısıyla üst yapısıyla süratle değişen, dönüşen bir Türkiye var. Göreve geldiğimizde Türkiye'nin sadece bölünmüş yolu 6 bin 100 kilometredir ama biz bu 6 bin 100 kilometrenin üzerine 17 bin kilometre bölünmüş yol ilave ettik. 26 havalimanı varken şu anda 52 tane havalimanı, havaalanı var. Bu onları rahatsız ediyor. Onların yaşadığı bölgelerde havalimanı, havaalanı yapılıyor, oraların inşaatını sabote ediyorlar. Şu anda Hakkari'de havaalanı yapıyoruz, müteahhitler değişiyor. Niye? İş makinelerini yakıyorlar. Orada yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız için yapıyoruz. Uçağa binsinler de seyahat etsinler diye yapıyoruz. Müteahhidi tehdit etmenin insanlıkla bir alakası olabilir mi? Oradaki vatandaş korku belasına gene gidiyor oyunu onlara veriyor. Aynı şeyi yine diğer illerde Şırnak'ta havalimanı yapıldı, Iğdır'da aynısı, Kars'ta, Ağrı'da... Neden bunları yapıyoruz? Bütün buralar Türkiye, dolayısıyla batıda ne varsa doğuda da o olsun diyoruz. Bunun için yapıyoruz. Okullar noktasında aynı şekilde son 12 yılda 250 bin derslik... Sınıflardaki öğrenci sayısını 10'a düşürelim dedik. Şu anda 30'un altına düştük, bazı yerlerde istisnadır. Böyle bir konuma geldik. Bu modernleşmenin en önemli adımlarıydı."

"Barıştan başka seçeneğimiz yok"

"Terör örgütü gibi terör örgütünün uzantısı olan siyasi parti de kendi ideolojisi, kendi fikirleri, kendi yaşam tarzı dışında hiçbir oluşuma tahammül etmiyor" ifadesini kullanan Erdoğan, "Kimi zaman şiddetle kimi zaman baskıyla farklılıkları ortadan kaldırmanın gayreti içine giriyor. Zor bir süreçteyiz, hassas bir süreçteyiz ama tekrar belirtmek isterim ki barıştan başka bir seçeneğimiz yok ve bunu mutlaka tesis edeceğiz" değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, güvenlik ve özgürlük dengesini en hassas şekilde koruduklarını, güvenlikten de hukuk ve demokrasiden de taviz vermeden ilerlendiğini ifade etti.

Güvenlikle ilgili tüm uygulamalarda AB ülkelerinde, diğer gelişmiş demokrasilerde ne varsa Türkiye'de de bunun uygulandığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Gösteri hakkının kullanılması, şiddete karşı tedbirlerin alınması, basın özgürlüğü gibi konularda yapılan karalama kampanyalarının tam tersine Avrupa standartlarındayız, üstündeyiz. Ne yazık ki Türkiye batıda ön yargılı kesimlerin özellikle de taraf olan kesimlerin art niyetli kampanyalarına, dezenformasyon saldırılarına hedef bir ülkedir. İşte bu nedenle de Türkiye üzerine yapılan değerlendirmelerin son derece dikkatle süzülmesi kaçınılmazdır. Bu noktada Türkiye'ye yönelik on yıllardır yapılan bir başka haksızlığın da 1915 olaylarının olduğunu hatırlatmak isterim. Maalesef 1915 olayları ideolojik yaklaşımlardan dezenformasyondan uzak tutularak ele alınamamıştır. Bizim bütün yapıcı yaklaşımlarımıza rağmen Ermenistan ve Ermeni diasporası sağduyulu bir yaklaşım sergilemediler. Bu konunun siyasi bir mesele olmaktan çıkarılmasını, siyasetin malzemesi olmaktan çıkarılmasını.. Bırakalım bunu tarihçilere, tarihçiler gelsin bu konu üzerinde çalışsınlar.

Biz arşivlerimizi açtık, şu anda 1 milyonun üzerinde belge bizde tasnif edilmiştir. Ermenistan'ın elinde varsa bu tür arşiv o da açsın, üçüncü ülkelerde varsa onlar da açsın ve bu belgeler üzerinde tarihçiler çalışmalarını yapsınlar, arkeologlar çalışmalarını yapsınlar, hukukçular, siyaset bilimciler çalışmalarını yapsınlar. Onların yaptığı tespitlerle adım atalım. Ermenistan ile farklı bir boyutta ilişkilerimizi geliştirmek için adım atan, elini uzatan yine biz olduk. Ancak bizim iyi niyetimiz maalesef karşılık bulmadı. 2015'te, yani 1915 olaylarının yıl dönümünde biz gerçeklerin anlatılması, dünyanın gerçekleri dinlemesi için yoğun gayret göstermeye devam edeceğiz. Hiç kuşkusuz bu meselede kurgulanmış tarih, ideolojinin esaretinde tarih ya da siyasetin malzemesi olmuş tarih değil, gerçek tarih kazanacaktır. Fransa'nın bu konularda da sağ duyunun, aklı selimin, gerçeğin yanında duracağına inanıyoruz."

9 yıl önce