1982 yılından bu yana “vatandaş” olarak görülmedikleri Burma'da her türlü vahşete maruz kalan Arakan Müslümanları, dünyanın büyük saygı gösterdiği Nobel ödüllü Burmalı muhalif lider Aung San Suu Kyi'nin gündeminde bile yer almıyor. Kadın liderin partisi Ulusal Demokrasi Birliği'nden Güney Asya'daki insani kriz için yapılan açıklamada dahi “Rohingya” ismi geçmezken, gelişmeleri izlemekle yetinen Suu Kyi'nin aldığı Nobel Barış Ödülü'ne likayati de bir kez daha tartışma konusu oldu.
Penny Green, İngiliz Independent gazetesine yazdığı makalede, Aung San Suu Kyi'nin Rohingya Müslümanlarına yönelik soykırımdaki sessizliğinin “suç ortaklığına eşdeğer” olduğunu belirtti. Burma yönetiminin Rohingyalara karşı iki yıldır devam eden zulmünün tahammül edilemez seviyeye ulaştığını vurgulayan Green, “İki seçenekle yüz yüzeler: Ülkelerinde kalıp yok edilme tehlikesi yaşamak ya da kaçmak. Sığınma hakkı arayan bu insanların yaşadığı toplu sürgün, soykırımın bir göstergesi. Aung San Suu Kyi'nin bu soykırıma karşı konuşmasını beklersek o gün ortada hiçbir Rohingya olmayacak” ifadelerini kullandı.
Şiddet olaylarının artmaya başladığı 2012 yılında organize halde gerçekleşen katliamlarda 200'den fazla Rohingya'nın öldüğünü, yüzlercesinin evinin yok edildiğini ve 120 bin insanın evlerini terk ederek “gözaltı kampı” olarak tanımlanabilecek yerlere gitmek zorunda kaldığını anımsatan Green, tüm bu süreçte muhalefet lideri Suu Kyi'den hiçbir “meydana okuma” ile karşılaşmayan yönetimin Rohingyalara karşı yaptığı ayrımcılığı kurumsallaştırdığını, nefret söyleminin yayılmasına izin verdiğini, İslamofobiyi cesaretlendirdiğini ve şiddetin faillerini cezasız bıraktığını ifade etti. Guardian'a konuşan Avustralya Ulusal Üniversitesi'nin Burma Araştırmaları Merkezi Direktörü Nicholas Farrelly ise, Suu Kyi'nin sessiz kalmasının arkasında on milyonlarca Budist oyunu kaybetme kaygısının olduğunu dile getirdi.
