Türkiye’de AK Parti’nin 13 yıllık iktidarı boyunca siyaset, ekonomi, hukuk, sağlık, ulaşım, düşünce özgürlüğü, inanç hürriyeti gibi alanlarda çok önemli değişimlerin gerçekleştiği yadsınamaz. Bu değişimlerin toplumun hayatını kolaylaştırdığı da bir gerçektir. Söz konusu düzlemlerde meydana gelen değişimler, bilhassa düşünsel ve dinsel hak ve özgürlükler çerçevesinde üniversitelere yansıyan boyutlara da sahiptirler. Nitekim mezkur iktidar süresince bu değişimlere bağlı olarak üniversitelerin neredeyse tamamında yönetici aktörler, bilhassa rektörler, eski ideolojik ve siyasal tercihlerin bağlayıcılığı olmaksızın seçilip atanmışlardır. Fakat acaba değişimin üniversiteye yansıyan bu boyutları, üniversitelerde niteliksel düzlemde, yeni insanî ilişki biçimlerinin oluşmasına ve üretken bilimsel atmosferlerin doğmasına yol açmış mıdır? Bugün üniversitelerde yön verici pozisyonunda rol alan aktörler, üniversiteleri, yakın geçmişe kadarki ideolojik, siyasal, hatta askerî zihniyetten çıkarıp birer bilim üreten merkezler haline getirmişler midir?
Üniversitelerde var olan katı hiyerarşik yapılanmalar ve dolayısıyla korku imparatorlukları nispeten gevşeme emareleri göstermektedir. Fakat üniversiteler, hükümetin onca ciddi atılımlarda bulunmasına, özgürlüklerle ilgili ciddi adımlar atmasına rağmen ilim/bilime ve ilim/bilim adamlarına yaraşır/yakışır bir tarzda güvene dayalı bir ilim/bilim üretme merkezi olabilecekler mi? Üniversiteler, bilim üretmede ve topluma hizmette, toplumun entelektüel boyutuna katkı sunmada, bilimsel düzlemde insanlığın geleceğine güzel şeyler göndermede bir varlık gösterebilecek iradeye sahip midirler?
Siyasal iktidarın verdiği onca imkana rağmen üniversitede yönetimde görev alanlar ve öğretim üyeleri, bu imkanlara uygun davranabildiler, sağlam stratejiler kurabildiler mi? Bazı paralel güçlerin, belli üniversitelerde ciddi bir kadrolaşmaya gittikleri, güç devşirdikleri anlaşılmaktadır. Fakat bu güçler, paralel yapılar, bilime ne katkı sağladılar?
Üniversitelerimiz, bilim üretim merkezleri olup, yeni İmam Ebû Hanîfeler, Harizmîler, İmam Şafiler, İmam Ahmedler, İmam Malikler, Muhasibîler, Kindîler, Fârâbîler, İbn Sînâlar, Bîrûnîler, İbn Bâcceler, Gazâlîler, Molla Sadrâlar yetiştirme misyon ve vizyonuyla hareket edebilme iradesi gösterebilecekler mi?
Bu ve benzeri soruları çoğaltabiliriz ve bu tür soruların tamamıyla yüzleşme sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu sorumluluktan kaçamayız. Toplumun, ama özellikle bilim adamlarının, akademisyenlerin, düşünce ve ilimle meşgul olanların bu sorular etrafında üniversitelerimizi nasıl yeniden kurabileceğimizi, dünya çapında bir iddia sahibi kılabileceğimizi iyi düşünme zorunlulukları söz konusudur. Üniversite hocalarının, sorumluluk bilinciyle üniversiteleri yeniden yapılandırmaya girişmeleri elzem gözükmektedir. Üniversitelerin bilim konusunda atağa geçme iradesini gösterme konusunda topluma ve insanlığa bir ümit verme görevleri bulunmaktadır.
Hiç şüphesiz üniversitelerde bir gelişmenin olabilmesi için öncelikle özgürlüklerin önündeki bütün insanî engellerin, bütün korkuların, korkuya dayalı ilişki biçimlerinin kaldırılması gerekir. Özgürlüklere dayalı ve güven odaklı bir üniversite yapılanması, bilimsel üretimin önündeki engelleri büyü ölçüde kaldıracaktır. Bugün üniversitelerde hocalar tarafından acilen yapılması gereken iş, belki de üniversitelerdeki katı askeri yapılanmanın çözülüp disiplinli, kurallı, ama insanî bir yapılanmaya geçilmesidir. Aksi halde salt yeni yöneticilerin iş başına gelmesiyle üniversitelerimiz ne bilim üreten merkezler olabilirler, ne de topluma hizmet kurumları olarak varlık gösterebilirler?