|

Bankacılık sektörümüz sağlam

2001 Krizi’nde dibe batanlardan biri de, bankacılık sistemimizdi. Sonrasında ise düzenlemelerle yeniden yapılandırılan sektör, ekonomideki istikrar ve büyüme ortamıyla el ele bir güçlenme ve atak sergiledi. Bugün ise sektörümüz Türkiye ekonomisinin en güçlü dinamiklerinden biri haline gelmiş durumda.

Yeni Şafak ve
04:00 - 30/04/2015 Perşembe
Güncelleme: 08:54 - 30/04/2015 Perşembe
Yeni Şafak

Dosyamızda Salı günü işlediğimiz mali disiplin konusu, iki temel mesaj veriyordu: Bunlardan biri, 2000'lerin başında batmış durumda olan kamu maliyesinin kayda değer bir başarıyla onarılıp nasıl güçlü hale getirildiği, ikincisi ise bugün geldiğimiz noktada diğer birçok ülkeye kıyasla güçlü bir mali yapıda olduğumuzdu. Benzer bir hikâye, bankacılık sektörümüz için de geçerli. Zira 2001 Krizi'nde dibe batanlardan biri de, bankacılık sistemimizdi. Sonrasında ise düzenlemelerle yeniden yapılandırılan sektör, ekonomideki istikrar ve büyüme ortamıyla el ele bir güçlenme ve atak sergiledi. Bugün ise sektörümüz Türkiye ekonomisinin en güçlü dinamiklerinden biri haline gelmiş durumda ve sağlamlıkta dünyayla yarışacak kadar kendine güvenli.



ESKİDEN KAMUYU FİNANSE EDİYORDU


Tabii 2000'lerdeki bu süreçte, bankacılık sektörüyle ekonominin birlikte yükselmesinin arkasındaki en temel unsurlardan biri, bankaların müşteri portföyünün dönüşüm geçirmesi oldu. Zira sektör, kriz öncesinde önemli ölçüde devleti finanse ederek, yüksek faiz-bütçe açığı kısır döngüsünün de ana parçası halini almıştı. Yapılandırmalar sonrasında ise, olması gereken forma dönüşerek özel sektörü destekler oldu. Bir başka deyişle, toparlanan bankacılık sistemi, 2002 ve sonrasında bir yandan hane halklarına diğer yandan da firmalara kredi sağlayarak bütüncül büyümenin kritik bir öğesi oldu.



BİLANÇODA KREDİLERİN PAYI ARTTI


Bankaların ekonomiye kredilerle verdiği destek, bilançolardaki kredi paylarına bakınca da görülüyor. Açıklanan son veriler doğrultusunda, bugün kredilerin bilanço payı %62 seviyesinde. Bu seviye, 2000'lerin başında %20'lerdeydi. Sektörün büyümesi ve iktisadi aktiviteye destek vermesi bir yana, riskleri önemli ölçüde düşürerek güçlenmesi de, altı çizilmesi gereken bir diğer husus. Hatta sektörün sağlam bir yapıya bürünmesi, son global krizden de hafif sıyrıklarla çıkmamızı sağlayan faktörlerden oldu. Bugüne odaklandığımızda da, sermaye yeterlilik oranlarımızın dünyaya kıyasla güçlü bir seviyede olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra, sorunlu olarak nitelendirilen kredilerin oranı da %3 civarında düşük sayılabilecek bir düzeyde seyrediyor.



RİSKLERİ YÖNETMEK ÖNEMLİ


Öte yandan, kar marjlarının nispeten düşük seyrettiği bir dönemdeyiz. Bunun yanı sıra, dövizdeki hareketlilik de, bankaları rahatsız etmiyor değil. Dolayısıyla, güçlü bir sektöre sahip olmamıza rağmen, risk yönetiminin önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz.



Bu noktada, bankaların yurtdışından borçlanması konusu kritik… Nitekim temin edilen kredilerin bir kısmı yabancı kaynak destekli… Bununla birlikte, kredilerin önemli bölümü ise, mevduatlardan fonlanıyor. Zira son verilere göre, kredi - mevduat rasyosu %118. Bu ise, tasarrufların artırılmasına ilişkin bir mesaj niteliğinde. Bunun yanı sıra, rasyonun yüksek olması, bankacılığın ekonomiye destek çıkmaya son sürat devam etmekle beraber, artık destek mekanizmalara da acilen ihtiyaç olduğuna işaret ediyor.


Bu noktada, katılım bankacılığının güçlendirilmesine yönelik çalışmaların büyük öneme sahip olduğunu belirtmek gerek. Öte yandan, Türkiye ekonomisi artık sermaye piyasalarıyla daha yüksek bir etkileşime geçme konusunda da atağa kalkmalı. Öyleyse bu konuları da, önümüzdeki günlerde mercek altına alalım. (twitter.com/drhaticekarahan)



Özkaynak 16 milyardan 100 milyar $'a ulaştı


Bankacılık sektörümüzün güçlenişini nasıl değerlendirirsiniz?

2002 yılından günümüze bankacılık sisteminin büyüklüğünün milli gelire oranı 44 puan artarak % 105'e yükselmiş; kredilerin milli gelire oranı 50 puan yükselerek % 65'e çıkmıştır. Türk bankacılık sektörünün toplam öz kaynakları ise 16 milyar dolardan 100 milyar dolara ulaşmıştır. Aktif büyüklük açısından önemli gelişme kaydeden sektörümüzde 10 yıl öncesine göre en önemli değişim ise ülke ekonomisindeki büyümeye paralel olarak kredilerin aktifler içerisindeki payının artmasında gerçekleşmiştir. Sektörümüzün son 10 yıllık büyümesi sermaye piyasalarından daha çok, reel sektörün finanse edilmesi yoluyla, gerçek bankacılık faaliyetleri, yani krediler ile gerçekleşmiştir. Banka bilançolarında kredilerin payı arttıkça, reel ekonomi kredilerle desteklendikçe ülke büyümüştür.



Sektörün gücünü devam ettirmesi için nelere ihtiyaç var?

Uluslararası rekabet gücü bulunan birçok önemli kurumu, yetkin insan kaynağını barındıran sektörümüz, Türkiye ile birlikte sürdürülebilir bir büyüme hızı yakalamak için üretimin finansmanına odaklanmalıdır.


Son 5 yılda kredilerin dağılımına baktığımızda, en yüksek büyümenin % 300 ile nakdi KOBİ kredilerinde gerçekleştiğini görüyoruz. Bu büyümeye karşın, KOBİ müşteri sayısındaki büyüme sadece %105 olmuştur. 2013'te %18 olan KOBİ müşteri sayısındaki artış, geçtiğimiz yıl yalnızca bir puan artarak %19'a yükselmiştir. Kısacası, sektörümüz aynı müşteriler, aynı firmalar üzerinden farklı ürünlerle kredi hacmini artırmış, ancak müşteri tabanını aynı hızda genişletememiştir.


KOBİ kredilerinde büyüme devam ediyor ve önümüzdeki dönemde de banka kredilerinde en fazla büyüyen segmentin KOBİ'ler olacağını öngörüyoruz. Ancak bu kez tabana yaygın müşteriye ulaşılmalı ve üretim desteklenmeli. Cirosu 40 milyon TL'ye kadar uzanan ve her biri ayrı hizmet ve kredi süreçleri gerektiren bu büyük segmente tek tür kredilendirme süreci sunmak finansa erişimi kısıtlıyor. Nitekim KOBİ müşterilerinin dağılımına bakıldığında, son 5 yılda esnaf kredilerinin de yer aldığı mikro segment müşteri sayısındaki artış, küçük ve orta işletmelere göre düşük kalmıştır. Sadece ürünlerle değil, alternatif kredilendirme süreçleriyle de KOBİ'nin bu alt segmentlerine farklı çözümler bulunması yönünde sektörümüzün adımlar atmasını ve bunun da üretimi destekleyerek kredi hacmini artırmasını bekliyoruz.



Sandıktan çıkacak istikrar piyasaya güven verecektir

Bankacılık sektörümüzün 2000'lerdeki güçlenişini nasıl değerlendirirsiniz?

2001 krizinin bankacılık sektörüne ve kamu faturası ağır oldu. Fona devredilen banka sayısı 23'e ulaşırken kamunun sektörün yapılandırılması için ayırdığı kaynak 47,2 milyar dolara ulaştı. Bankacılık sektörünün sağlamlığı, siyasi istikrar ve doğru ekonomik politikaların başarısı ile doğrudan ilişkili. Öyle bir tablo düşünün ki, kamu artan finansman açığını kapatmak için sürekli içeriden ve dışarıdan borçlanıyor. Kamu borçlanma ihtiyacının yüksekliği piyasaları öylesine ciddi faiz sarmalına girmesine neden oldu ki, bankalar tamamen kamuyu finanse etmekle meşguldü.



Bankaların, hane halkının ve şirketlerin tamamen hazine faizleri ile varlıklarını sürdürdüğü bir ekonomik yapı ortaya çıktı. Sonunda piyasalar bu yükü taşıyamadığı için 2001 krizi ortaya çıktı. Bazen 2000 öncesi bankacılık sektörü ile bugünkü sektörde neler değişti diye soruyorlar. Çok şey değişti. 2002 yılında siyasi iradenin değişmesi ile bugün sektör dünyada örnek gösterilen bir düzeye ulaştı. Bu başarıda 3 faktör var:



Birincisi, enflasyonun düşmesi ve kamu finansman ihtiyacının azalması sektörün alıştığı kolay para kazanma dönemini bitirdi. Gerçek bankacılık dönemi başladı. Bankalar artık kredi vermek için yarışıyorlar. Güven ve istikrar, bankaların yurt içi ve yurt dışı piyasalardan daha uzun vade de borçlanmalarını sağladı. İkincisi, sektörde yapılan yeni düzenlemeler ahlaki riskleri azaltırken, sistemik ve sistemik olmayan risklere karşı sektörün yapısı güçlü hale geldi. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu


bu yönüyle bir milattır. Burada BDDK'nın hakkını da teslim etmek gerekir. Üçüncüsü, yapısal reformların büyük payı var. Burada benim burada önemsediğim bir konu var ki o da, kamu bankaları için görev zararı kavramı ortadan kaldırılarak, bu bankaların hazineye yük olması ortadan kalkmış oldu.



Sektörün gücünü devam ettirmesi için nelere ihtiyaç var?

Sektöre ilişkin faaliyetlerin sıkı denetimi bundan sonraki süreçte de devam etmeli. Güçlü bir sermaye rasyosu kadar, aktifteki kalite çok önemli. Bugüne kadar BDDK bu alanda örnek bir başarı göstererek sektör için yol gösterici oldu. Sektörün ortalama sermaye yeterlilik rasyosu %16. Risklerin yönetimi açısından yeterliliğin yüksek olması gerekiyor. Bu konuda taviz verilmemesi gerek. Bugüne kadar sektörün en büyük eksikliği katılım bankacılığındaki büyümenin sınırlı olmasıdır. Kamunun katılım bankacılığına yönelik atacağı adım sektörde rekabetin boyutunda önemli bir değişim ortaya çıkaracak.



Mevcut konjonktürde bankacılık sektöründe riskler neler?

Küresel kriz bankacılık sektörümüz için iyi test oldu. Doğru işler yaptığımızda sektörün sert dalgalanmalara karşı dahi gücünü koruyabildiğini gördük. Halen küresel piyasalarda olağanüstü durum geçmiş değil. Kriz yeni bir evreye girdi. Kur riski ve maliyet artıyor. Bankacılık sektörü bu durumun farkında. Bu geçiş döneminde bilançodaki bankalar karlılıklarında bir miktar feragat etmek zorunda kalacaktır. Fakat sektörün öz kaynak karlılığının yüksek olduğunu düşündüğümüzde bu kolaylıkla yönetilebilir. Karlılığı etkileyen diğer bir faktör, kredi kartı ve kredilendirmelere yönelik düzenlemeler. Kredi kartları limitlerinin gelire bağlı sınırlandırılması ve taksit sayılarında yapılan kısıtlamalar karlılık üzerinde bir baskı oluşturuyor. Fakat bu getirilen kısıtlar, tasarruf ve hanehalkının borçlanma risklerinin yönetimi açısından önemli.



Seçim sonrası Türkiye'nin ekonomik görünümüne dair beklentileriniz ne yönde?

Seçim dönemleri her zaman beklenti dönemleri olmuştur. Geçmişteki alışkanlıklar devam ediyor. Genellikle harcamalar ve yatırım kararları seçim sonrasına ertelenir. Sandıktan çıkacak istikrar, piyasalar için güven mesajı olacaktır. Seçim sonrası ana gündem muhtemelen yeni Anayasa olacaktır. Bugüne kadar reformlar ekonomik istikrarın itici gücü oldu. Bu noktada atılacak her adımın ekonomiye olumlu yansımalarını izleyeceğiz.



Tasarruf teşvikleri sektördeki riskleri azaltır


Sektörün güçlenişini ve etkilerini nasıl değerlendirirsiniz?

2001 krizi sonrası yapılan düzenlemeler sayesinde bankacılık sektörü, gerek kurumsal yapı gerek sermaye açısından daha güçlü bir yapıya kavuşmuştur. Daha önce kamuyu ve grup şirketlerini finanse eden bankaların, 2001 sonrası reel sektöre ve tüketicilere önemli ölçüde finansman sağladığını görüyoruz. Kredilerin bilanço içindeki payı 2001 yılında %21 seviyesindeyken 2014 sonunda %62'ye çıktı. Bankacılık sektörünün daha sağlam bir yapıya kavuşmasının, dünya çapında yaşanan 2008 krizinin Türkiye'de nispeten daha hafif hissedilmesine de yardımcı olduğunu düşünüyoruz.



Sektörün gücünü devam ettirmesi için nelere ihtiyaç var?

Daha basit, şeffaf ve anlaşılabilir bir hukuksal altyapının kurulmasının bankacılığın gelişmesi için önemli olduğunu düşünüyoruz. Tasarruf oranın artırılması ve finansal piyasaların derinleşmesi de sektörü güçlendirecektir.



Mevcut konjonktürde bankacılık sektörümüzün karşı karşıya olduğu riskler nedir?

Bankaların maruz kaldığı genel finansal riskler (kur riski, faiz riski) dışında Türk bankacılık sektörü için yurtdışı finansmana bağlılığın önemli bir risk olduğunu düşünüyoruz. Kredi büyümesi son yıllarda hep mevduat büyümesinin üstünde oldu. Kredi/mevduat oranı %115 seviyesine gelirken aradaki fark yurtdışı borçlanmalarla finanse edildi. Her ne kadar Türk bankaları yurtdışında borçlanmada bugüne kadar bir sorun yaşamadılarsa da, dış borç oranının artmış olmasının sektör için bir risk teşkil ettiğini düşünüyoruz. Bu konuda tasarrufu teşvik edecek önlemler sayesinde, yurt içi birikimlerin artması bu riski düşürecektir.



Seçim sonrasına ilişkin beklentileriniz ne yönde?

Seçim sonrası ekonomi gündeminin ilk maddesi, uzun yıllardır ekonomik koordinasyonu başarıyla yürüten Ali Babacan sonrası ekonomi yönetiminin nasıl şekilleneceği olacaktır. Daha sonra ise yeni yönetimin mevcut Merkez Bankası yönetimi ile ilişkilerinin nasıl seyredeceği belirleyici olabilir. Son birkaç yıldır yoğun seçim takvimi nedeniyle ikinci planda kalan ekonominin tekrar ön plana alınması gerekmekte. Bu bağlamda, son yıllarda fazla ilerleme sağlanamayan yapısal reformlarda hızlanma olup olmayacağı kritik önem taşımaktadır.




#kur riski
#faiz riski
#seçimler
#ekonomi
9 yıl önce