|

Doların yükselişi dış kaynaklı

İstisnalar olsa da yabancı sermaye, finansman ihtiyacı olan ülkelere girmeye eskisi kadar iştahlı değil. Seçimden çıkacak istikrar ve güçlü ekonomi yönetimi mesajıyla, TL’deki ayrışmanın yeniden normalleşmesi bekleniyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 23/04/2015 Perşembe
Güncelleme: 22:39 - 24/04/2015 Cuma
Yeni Şafak

13 Mart tarihli yazımda, doların son 2 haftalık tırmanışına dikkat çekmiştim ve “Dolar Endeksi", tam da o gün 100.330 seviyesiyle tepe noktasını bularak rekor kırdı. Sonrasında ise önce bir yumuşama ve arkasından gelen dalgalı hareketler sergiledi.


Endeksin en ağırlıklı kalemi olan Euro'nun dolar karşısındaki hareketleri de, aynı dönemde oldukça paralel. 25 Şubat sonrası hızlı bir şekilde yükselen Dolar-Euro paritesi, 13 Mart'ta vardığı zirve olan 0,9527'den geri adım atarak zikzaklarla hareket etti.


Aslında TL de, 13 Mart sonrası “ilk etapta" bu eğilime uyarak dolar karşısında değer kazandı. Bununla birlikte, inişli çıkışlı bu süreçte 6 Nisan sonrasında TL, yükselişe geçen Dolar Endeksi'nden de, doların Euro ve bazı gelişen ülke para birimleri karşısındaki kazanımından da daha sert bir değişim yaşadı. Oynaklık olsa da, şu son 2 haftaya bir bütün olarak baktığımızda bir ayrışma söz konusu.



DOLARIN REKOR KIRMA REKORU


Piyasalar da, sabah akşam buna odaklanmış durumda. “Doların yeni rekoru" ifadesinden sanırım sizler de bunalmışsınızdır. Zira FED'in faiz artırımına önünde sonunda gideceği şu süreçte, TL dönem dönem ayrışsa da, yaşananlar çok enteresan değil.


Üstelik FED'in faiz artırımında aceleci olmayacağını, aylar önce belirtmiştim. Nitekim göstergeler ortadaydı. Bugün bile ABD ekonomisine ilişkin istenen görünüm halen elde edilmiş değil ve faiz artırımını geciktiriyor.


Ayrıca doların güçlenen hali de, rekabet gücünü kırdığından, ABD'nin pek işine gelmiyor. Dolayısıyla panik, gerek Türkiye'de gerekse dünyada vaktinden önce doğdu. Yine de olan oldu. Şimdi önümüze bakalım.


STRES YAPMAK YERİNE


ABD kaynaklı gelişmeler dolara yön verirken, Euro Bölgesi'nde de yavaş toparlanma ile parasal genişlemeye gidilmiş olması Euro'nun TL karşısında zayıflamasına yol açtı. Tüm bu gelişmelerin, çeşitli yönlerde ticari ve mali etkileri var. Bu bağlamda, “rekora gitti, gitmedi" stresleri yerine, etkileri tahlil edip soğukkanlı olmak ve mümkün mertebe risk yönetimine odaklanmak gerek.


Belirttiğim gibi, dolardaki yükseliş büyük ölçüde dış kaynaklı. Burada yapılacak bir şey yok. Sadece bizim değil, dünyanın büyük kısmının kaderi. İstisnalar olsa da sermaye, finansman ihtiyacı olan ülkelere girmeye eskisi kadar iştahlı değil.



PARA SEÇİMİ GÖZLÜYOR


Bununla birlikte, TL'nin son 2 haftada dolara karşı ortalamanın üzerinde değer kaybetmesini ise, seçim dönemine bağlamak mümkün. Para belirsizliği sevmez; güveni sever. İşte bu nedenle de, Haziran yaklaşıkça TL'de bu tür ayrışmalar görmemiz doğal karşılanabilir.



Bakın; geçen hafta G20 toplantıları için ABD'de yapılan temaslardan çıkan ana mesaj da şuydu: Yatırımcının Türkiye'ye dair gözünü diktiği ana faktör, siyasal istikrarın devamı.


Seçimden çıkacak istikrar ve güçlü ekonomi yönetimi mesajıyla, TL'nin bu ayrışmasını yeniden normalleştirmesi bekleniyor.


Öte yandan TL seçim sonrası toparlasa da, FED nedeniyle kurdaki hareketliliğin kısa vadede dinmeyeceği de bir gerçek. Buna bağlı olarak da, riskler konusu var.



Türkiye'nin dış borç stokuna bakalım: Kamunun payı %30 civarlarında. 10 yıl önce %47 idi. Etkin bir yönetimle bu oranın indirildiğini görüyoruz. Ayrıca, kamu dış borç stokunda “kısa vadeli" borçlar %16 gibi düşük bir paya sahip.


Tabii bu diğer taraftan, dış borcumuzun ağırlığının özel sektörde olduğu anlamına geliyor. Dolayısıyla, dövizdeki hareketler daha ziyade özel sektör tarafında baskı oluşturacak. İşte bu anlamda riskleri anlamak ve yönetmek önemli…


İşin bu kısmında sözü, dosyamıza konuk olan Prof. Dr. Muhsin Kar ve Dr. Ahmet Albayrak'a bırakıyor, katkıları için kendilerine teşekkür ediyorum.



Toparlayacak olursak da, kafalardaki en büyük soru işaretine cevap olarak, “kriz söylemlerine kulak vermeyelim" mesajını eklemem gerek. Zaman panik yapma değil, itidalli ve kararlı


davranma zamanıdır.


Yarın “cari açık" meselemizle buluşmak üzere…



Risklerden korunmak önemli


Kuveyt Türk Katılım Bankası Genel Müdür

Yardımcısı Dr. Ahmet Albayrak



Dolardaki yükselişin arkasında hangi faktörler öne çıkıyor?

Doların Ocak ayından sonra 2,30 lardan başlayan yükselişindeki temel nedenler; FED'in kademeli olarak faiz arttırmaya başlayacağı beklentisi, Avrupa Merkez Bankası'nın enflasyondaki gerilemeyi önlemek için parasal genişleme gitmesi ve düşük faiz ortamında ülkeler ve şirketler tarafından dolar cinsinden büyük miktarda gerçekleştirilen borçlanma vadelerinin yaklaşmış olması gibi global faktörlere dayanır.



Türkiye'nin cari açığı ve döviz likiditesinin azalması yurtiçi ikincil faktörlerdir ancak genel seçimlere yaklaştıkça oluşan siyasi belirsizlik, seçim sonrası kabinede görev alacak ekonomi kadrosu gibi konular ise teknik değil siyasi yaklaşımlarla ilgilidir.




Dövizdeki gelişmelerden ekonomik aktörler nasıl etkileniyor? Riskler konusunda görüşleriniz nedir?

Dövizdeki gelişmelerin hane halkı üzerindeki etkisine baktığımızda, hane halkı geliri ve borçlanması TL üzerinden olduğu sürece hane halkı bu gelişmeden negatif etkilenmeyecektir. Ancak uzun vadede dövizdeki artış ithal hammadde ve ara mallarına dayalı maliyetleri etkileyeceği için bu maliyet artışı alım gücünü sınırlayarak refah düzeyini ve ekonominin genelini olumsuz etkileyebilir.


Merkez Bankası verilerine göre, 2015 Ocak sonu itibarıyle, kısa vadeli dış borç stoku, 2014 yılsonuna göre 83 milyar dolar artışla 133 milyar dolara çıktı. Oluşan bu dış borcun döviz kompozisyonu incelendiğinde ise yüzde 54,8'i dolar, yüzde 28,7'si euro, yüzde 14'ü TL ve yüzde 2,5'i diğer döviz cinslerinden oluşuyor.



Diğer yandan orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoğu, 166,1 milyar dolar düzeyinde. Oluşan 166 milyar dolarlık borcun yüzde 13,4'ü kamu sektörüne, yüzde 0,7'si Merkez Bankası'na ve yüzde 85,9'u ise özel sektöre ait.


Ekonomik birimler ödeme ve borçlanma tarafında herhangi bir döviz pozisyonu taşımıyorsa veya gerekli finansal enstrümanları kullanarak hedging (korunma) işlemi yapması durumunda herhangi bir kur riskine maruz kalmayacaktır.




Dövizdeki hareketliliğin getirdiği risklere karşı sanayicimizin / ihracatçımızın ve diğer ilgili aktörlerin ne tür önlemler almasını önerirsiniz?

Döviz geliri olmayanların döviz kredisi kullanmamalarını, farklı para birimleri cinsinden maliyet ve gelir beklentisi olan firmaların bu riskleri finansal korunma (hedging) ürünleri ile ortadan kaldırmalarını, özetle dövizde pozisyon taşımamalarını öneririz.


Seçim dönemini atlattıktan sonra dolarda herhangi bir rahatlama görülmesi mümkün mü?


Seçim sonrasında şu an fiyatlanan belirsizliklerin ortadan kalkması ile piyasa dengesini bulacaktır. TL diğer para birimleri karşısında değer kazanma sürecine girebilir. Mali ve finansal istikrarı sağlayıcı tedbirleri alındığı sürece kriz olasılığı görmüyoruz.



Asıl tehlike popülist vaatler


Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Ekonomi

Programı Koordinatörü Prof. Dr. Muhsin Kar



Doların yükselişinde öne çıkan faktörler ne?

Doların yükselişinde etkili olan ana faktör yurtdışı kaynaklıdır. 2008'den itibaren özellikle yükselen ekonomilere dağılan doların “eve dönme" ihtimalinin her geçen gün artması, korkulanın yaklaşmakta olduğunu gösteriyor. Her yükselen ekonomi bu sarsıntıdan aynı büyüklükte etkilenmiyor. Ülkelerin temel makroekonomik büyüklükleri ve yapısal sorunları sarsıntının büyüklüğünü belirlemede önemli rol oynuyor.



Gelişmelerden ekonomi nasıl etkileniyor?

Döviz kurundaki yükselme ithalat yapan veya ithal girdi kullanan firma ve hane halklarını olumsuz, ihracat yapan firmaları ise olumlu etkiler. Böylesi bir etkinin ortaya çıkması, hiç kuşkusuz, döviz kurunun zamana yayılmış bir şekilde oldukça yavaş yükselmesi durumunda ortaya çıkar. Ancak, aşırı oynak bir kur, geleceğe yönelik olarak belirsizliği artırmakta ve sözleşmelerin yapılmasını ve siparişlerin verilmesini güçleştirmektedir. Ayrıca kurlardaki artış, yurtdışından ithal edilen zorunlu ara girdiler üzerinden yurtiçinde maliyetleri arttırdığı için enflasyona da neden olmakta. Burada belirtilmesi gereken diğer bir husus, TL dolar karşısında değer kaybederken, Avro karşısında değer kazanmaktadır. Bu durum TL'nin dolar karşısındaki değer kaybından beklenen ithalatı kısıcı, ihracatı arttırıcı etkileri sınırlayacaktır. Çünkü toplam ithalatımızın yaklaşık yüzde 60 ve toplam ihracatımızın ise yaklaşık yüzde 50'si dolar ile yapılmakta. Diğer bir ifade ile TL bir bütün olarak ana rezerv paralar karşısındaki değer kaybetmediği için, bu durum Türkiye'nin rekabetçiliğini yeterince arttıramayabilir.



Ekonomi yönetiminin atabileceği adımlar var mı?

TCMB'nin, mevcut yasal statüsü, araç bağımsızlığı ve döviz rezervleri açısından değerlendirildiğinde güçlü bir pozisyonda olduğu biliniyor. Ancak ekonomik risk ve belirsizliğin arttığı dönemlerde ekonomi yönetiminin siyasi ve bürokratik ayaklarının birbirlerini açığa düşürücü söylem ve davranışlardan kaçınması doğru politikaların arzu edilen sonuçlar üretebilmesi için hayati. Günümüzde beklenti yönetimi her zamankinden daha fazla önem arz ediyor. Dolayısıyla, beklenti yönetiminin sağlıklı bir şekilde yapılması en başta gelen husus…



Kriz söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bazı kesimler genel seçim sonrasına yönelik olarak ekonomi yönetiminin nasıl şekilleneceğinin belirsizlik yarattığını ileri sürmekte. Burada Ali Babacan'sız ekonomi yönetimi üzerinden bir algı operasyonunun yapılmaya çalışıldığı görülüyor. Hâlbuki 13 yıldır iktidar olan ve küresel kriz dâhil önemli sorunların üstesinden gelen Ak Parti'nin ekonomi yönetiminin tecrübeleri de kıymetlidir. Ayrıca açıklanan seçim beyannamesi, Ak Parti'nin seçim sonrasında küresel gelişmelerle uyumlu, makroekonomik istikrarı güçlendirici ve rekabetçiliği artırıcı bir politika izleyeceğini ortaya koyuyor.



Bugün yaşanan kurlardaki oynaklık ise, seçim sonrası azalacaktır. Çünkü yurtiçi kaynaklı baskılar ortadan kalkacak. Kurdaki hareketlilik üzerinden yapılan kriz tellallığı art niyetli bir algı operasyonu. Zira Türkiye'de önceki dönemler görülen krizlerin temel nedeni, bankacılık ve finans sektörünün zayıflığı ile mali disiplinsizliktir. Oysa bugün 2001 krizi sonrası gerçekleştirilen yapısal reformlar ile sağlam bir finansal sistem oluşturmuş ve mali disiplinden geri adım atmayan bir ekonomi yönetimi söz konusu. Bu politika çerçevesinde, daha önceki krizlere benzer bir krizin çıkma ihtimali gerçekçi değil. Bu çerçevede asıl tehlike ve belirsizlik kaynağı CHP'nin popülist seçim vaatlerinin yaratacağı baskı. Pragmatik, rasyonel olmayan ve popülist vaatlerin oluşturduğu sarmalın toplumsal maliyeti oldukça ağır olmakta ve bedelini tüm toplum birlikte ödemektedir.






#dolar
#euro bölgesi
#ekonomi
9 yıl önce