|

Sermaye piyasasıyla büyüyeceğiz

“İstanbul Finans Merkezi konusunda, devlet hem yol göstericilik hem de altyapı hazırlama bakımlarından görevini başarı ile yaptı. Şimdi önemli olan ikinci adım ki, bu da vasıflı insanları İstanbul’a getirebilmek ve onlara uygun çalışma ortamını verebilmek. Bu hem mevcut kurum ve enstrümanların yönetimi, hem de araştırma ve geliştirme etkinliğini kapsıyor. Bilenlerin olduğu bir şehre, insanlar soru sormaya ve iş vermeye gelirler. Bu kadar basit…”

Yeni Şafak ve
04:00 - 2/05/2015 Cumartesi
Güncelleme: 21:28 - 1/05/2015 Cuma
Yeni Şafak

Dizimizin önceki bölümlerinde, Türkiye ekonomisinde 2000'lerde devreye giren tamir ve reform süreci kapsamında bankacılık sektörünün ciddi bir büyüme ve güç kazanımı elde ettiğini işlemiştik. Ancak şunu da eklemiştik: Ulusal ekonomi, yeni bir büyüme dönemine gerek niceliksel gerekse de niteliksel olarak girmek istiyorsa, bunu sadece bankacılıkla mümkün kılması olası ve sağlıklı gözükmüyor. İşte bu noktada da sermaye piyasalarına dikkat çekerek, bu kanalın etkin kullanılması halinde Türkiye ekonomisine bir ivme kazandıracağının altını çizmiştik. Bugün ise, meselenin nedenini nasılını ele alacağız.



HEM MİKRO HEM MAKRO KAZANIMLAR


Sermaye piyasaları en basit ifadeyle, uzun vadeli yatırım ve finansman faaliyetlerine odaklanarak fon işlemlerinde aracı olur. Dünya genelinde birçok ekonominin hikayesi ve bu kapsamda yapılan ampirik analizler gösteriyor ki; sermaye piyasası mekanizması, gerek işletmelerdeki gerekse ekonomi genelindeki gelişim anlamında hatırı sayılır bir araç. Araştırmalar, aktif ve sağlıklı bir sermaye piyasasının, uzun vadeli ekonomik büyümenin itici güçlerinden olduğuna işaret ediyor.


Örneğin, bu bağlamda temel bir dinamik olan halka arz piyasaları, girişimci şirketlerin büyüme süreçlerinde sıçrama tahtası niteliğinde bir fırsat sunabiliyor. Tabii, ilgili süreçlerin doğru yürütülmesi koşuluyla… Öte yandan mali piyasaların, bankaların yanı sıra sermaye piyasasından da güçlü destek alması, ekonomide finansman çeşitliliğini artırmakla kalmayıp mikro ve makro riskleri azaltıyor, tasarrufları artırıcı etki yaratıyor.



KAYNAK BULMA ZİHNİYETİ DEĞİŞMELİ


Türkiye'de ise sermaye piyasası son yıllarda bir gelişim göstermekle birlikte henüz istenilen seviyede değil. Oysa piyasanın büyüklüğünü ve payını artırmak, büyüme hedeflerimize giden yolda bize eşlik etmesi gereken bir ihtiyaç. 2012 yılında çıkartılan yeni Sermaye Piyasası Kanunu, bu anlamda yol almak için hayati bir adım oldu.


Bundan böyle ise, fon bulma mantalitemizi ciddi biçimde sarsarak, çok daha fazla şirketin sermaye piyasasındaki yerini almasını sağlamak, temel hedeflerimizden olmalı. Ancak iş burada bitmiyor. Eşgüdümlü yürümesi gereken diğer ayak ise, piyasaya yerli ve yabancı yatırımcıların da aktif katılımını sağlayabilmek.


Tüm bunlar, önemli ölçüde sermaye piyasalarından beslenmesi amaçlanan ve önümüzdeki döneme en kritik projelerden biri olarak adını yazdıran İstanbul Finans Merkezi'nin hedeflenen başarıya ulaşması için de şart. Bu noktada ise, son yıllarda giderek etkisini artıran finansal küreselleşmenin getirdiği yüksek rekabet devreye giriyor.



71. SIRADAN 44. SIRAYA YÜKSELDİK


Finans merkezlerinin rekabet gücünü ölçen ve 6 ayda bir yenilenen Küresel Finans Merkezleri Endeksi (Global Financial Centres Index- GFCI), bu konuda önemli ipuçları veriyor. 2015 Mart ayında yayınlanan son GFCI raporuna baktığımızda, İstanbul'un 82 merkez arasında 44. sırada olduğunu görüyoruz. Bundan sadece 4 yıl önce ise, 75 ülke arasında 71. sıradaydık. Dolayısıyla, hızlı sayılabilecek bir yükselişimiz var. Kısa sürede en altlardan ortalara sıçrama başarısı göstermişiz.


Benzer bir sıçramaya, bundan sonra da ihtiyacımız olduğu ortada ancak iş giderek zorlaşacak. Zira rakip piyasaların da yerinde durmadığını, durmayacağını unutmamak gerek. Hatta ilk 4'te yer alan New York, Londra, Hong Kong ve Singapur piyasaları dahi, sürekli sıkı bir kovalamacada. Onların hemen arkasından yetişmeye çalışanlar da dikkat çekmiyor değil. Endekste giderek kapanan puan farkları, küresel rekabetin kızıştığına en basit biçimde işaret ediyor. Dolayısıyla, İstanbul Finans Merkezi'nin bu mücadeleden hatırı sayılır bir pay kapması için, rekabet gücümüzü ciddi ölçüde artıracak hamlelere ihtiyacımız olduğu aşikâr…



REKABET GÜCÜ ARTMALI


Rekabet gücünün artırılması için ise, bilinirlik ve bağlantı kurulabilirlik derecemizi güçlendirmemiz gerektiğine şüphe yok. Özellikle yabancı piyasa oyuncuları için, bir merkezin uluslararası finans merkezleriyle koordinasyon halinde olması kritik. Sahip olmamız gereken bir diğer önemli özellik ise, ürün çeşitliliğinin ve verimliliğin yüksek seviyede olması... Mevcut ve potansiyel müşterileri tatmin edebilecek nitelik ile nicelikte yetenek ve işlevselliklere sahip olmak, küresel arenada rekabet edebilmenin altın kurallarından… Bu konuda ön plana çıkan gereksinimlerin ise, donanımlı insan kaynağı ve finans teknolojisi olduğu ortada... Tüm bunların etkin bir plan dâhilinde ve ilgili ek düzenlemelerle entegre bir şekilde yürütülmesi durumunda, İstanbul'un bir finans merkezi olma yolundaki hızlı serüvenine devam etmemesi için hiçbir sebep yok.


Twitter.com/drhaticekarahan



KOBİ'lerden süper star çıkarmanın yolu bu


Türkiye'de sermaye piyasaları nasıl bir gelişim sergiledi?

Türkiye 2000'lere, derin ve tahripkâr bir bankacılık kriziyle başladı. Bir önceki on yılın yüksek faiz, yüksek enflasyon ve disiplinsiz ekonomi politikaları, denetimsiz bir banka sektörü için büyük bir macera ortamı oluşturmuştu ve netice felaket oldu. Bu kriz global etkilerden bağımsız ve ülkemize özgü bir kriz özelliğini taşıyordu. 2000'lerin başında yönetimi devralan yeni iktidarın öncelikli meselesi, hem krizin yaralarını sarmak hem de bir daha böyle faciaların olmaması için gereken tedbirleri almak oldu. Bunu yapmak doğal olarak yıllar aldı ve başarı ile yapıldı. Öyle ki daha sonra 2008'de yaşadığımız ve belki de tarihte görülmemiş bir boyutta olan global krizin, ülkemiz finans sektörü üzerinde önemli bir etkisi olamadı. 2008 krizini böyle sağlıkla atlatan ülke sayısı pek azdı. Sonuç olarak 2000 - 2010 döneminin önemli bir kısmı, bankacılık sektörünü sürdürülebilir bir sağlıklı yapıya kavuşturmak ile geçti. Aynı dönemde, hem ülke gündeminin yoğunluğu hem de global trendlere uygun “bankacılık odaklı” finans politikaları, sermaye piyasalarına vakit ayırmaya ise pek imkan vermedi. Ta ki global kriz sonrasına kadar…



2008'den sonra ekonomi yönetimimizin gündemine sermaye piyasası konuları daha çok girmeye başladı. Krizden öğrendiğimiz derslerden birisi de, sadece bankacılığa dayanan ve dolayısıyla yüksek borçla yatırım anlayışına dayanan politikaların sürdürülebilir olamayacağı idi. Belki de bu tespitin bir sonucu olarak Finansal İstikrar Komitesi kuruldu ve tüm düzenleyici otoriteler bu kurula dâhil edildi. Türkiye, artık finans dünyasına daha kapsayıcı bir zaviyeden bakabiliyordu. Nihayet 2012'de tamamen yenilenmiş ve güncel gerçekleri yakalamış bir Sermaye Piyasası Kanunu çıkartıldı. Yeni Kanun, devlete, sermaye piyasalarını sadece düzenleme ve denetleme görevini değil aynı zamanda büyütme görevini de veriyordu. Bu önemli bir dönüm noktası idi ve iş artık uygulamaya kalmıştı.



Sermaye piyasalarının önemi nedir?

Firmalar için 2 tür finansman kaynağı var: Birincisi bankalar, ikincisi ise piyasa yolu ile finansman. Ülkemizde birinci yöntem egemen vaziyette. Her ne kadar kredi kanallarının açık ve sağlıklı olması önemli olsa da (ki ülkemizdeki vaziyet böyledir) uzun vadede sürdürülebilir bir kalkınmanın sadece bu modele dayalı olması yanlış olacaktır. Bunun iki temel nedeni var. Son global kriz gösterdi ki, global sistemik riskler uluslararası para akışını özellikle gelişmekte olan ülkelerde çok kırılgan hale getirdi. İkinci neden ise; aşırı borç / kredinin, finansal risk taşımakta olması... Bu risk özellikle büyüme potansiyeli yüksek küçük ve orta boy firmalar için daha yüksek.



Ülkemiz için yeni dönemde sermaye piyasalarının her kesim tarafından ulaşılabilir hale getirilmesi ve piyasa yolu ile para bulmanın akıllı ve gerekli bir yöntem olduğunun kabul edilmesi şart. Burada öncelikle ortaklık yolu ile finansmanın erdeminden bahsetmek gerek. Büyüme yatırımları yapacak olan şirketlerin hisse ihracı yoluyla finansman modelini zorlamaları çok akıllıca olacaktır. Bu hem faiz riskinden uzak hem de uzun vadeye odaklanmayı mümkün kılan bir yol. KOBİ'lerden “süper star” çıkartmanın başka da bir yolu yoktur. KOBİ'lerinden yıldız üretemeyen ülkeler ise büyüme yarışında geri kalacaklar. Bu gerçeği belgelemek için 2. Dünya Savaşı sonrası ABD ekonomisinin nasıl süper güç haline geldiği öğrenmek yeterli. Microsoft, Apple, Walmart gibi firmaların hangi finans yöntemleri ile bugünkü hallerine geldikleri, ışık tutabilecek örnekler. Bu cesareti gösterip paradigma değişikliğine gidebilmeliyiz ki, yavaşlamaya yakalanmayalım.



Sermaye piyasalarının büyümesi ve güçlenmesinin makro düzeyde iki faydası daha var. Birincisi, sermaye tabanı güçlü ekonomilerde bankalar sağlıklı büyüme imkânı bulurlar. G20 grubuna giren ülkemizde dünyanın en büyük 50 bankası listesine giren bankamız yok. Sermaye piyasalarının güçlenmesi, global önemi haiz banka çıkartmamıza direkt katkı yapacak. Daha önemlisi, ülkemizin tasarruf oranı çok düşük ve bu oranı arttırmamız şart. Bunun yolu ise, tasarruf yapılabilecek alternatifleri geliştirmek ve bunların hayat bulacağı sermaye piyasalarının önünü açmak. Hem devlet kesimi hem de daha önemli olarak özel kesim, sermaye piyasaları lehine yaklaşım değişikliğine gitmeli. Uzun vadeli hedeflerimiz için bunu yapabilmeliyiz. Başkasının parasına güvenerek dünya devi olamayız.



İstanbul Finans Merkezi nasıl bir potansiyel vaat ediyor?

İstanbul zaten dünyanın en önemli şehirlerinden birisi. İstanbul Finans Merkezi projesi ve hedefi, bu gerçeğin doğal bir gereğidir. Devletimiz bu konuda hem yol göstericilik hem de altyapı hazırlama bakımlarından görevini başarı ile yaptı. Şimdi önemli olan ikinci adımdır ki, bu da vasıflı insanları İstanbul'a getirebilmek ve onlara uygun çalışma ortamını verebilmek. Bu hem mevcut kurum ve enstrümanların yönetimi, hem de araştırma ve geliştirme etkinliğini kapsar. Bilenlerin olduğu bir şehre, insanlar soru sormaya ve iş vermeye gelirler. Bu kadar basit… Londra'nın nasıl finans merkezi olduğunu iyi anlamalıyız. Vasıflı insan kaynağına ek olarak “hukuk güvenliği” ve “vergi politikasının öngörülebilirliği” konuları da fevkalade önemli. Bu konularda önemli mesafeler alındı ama hala yapılması gereken birkaç iyileştirme var. Son olarak, İstanbul'u bir finans merkezi yaparken uluslararası işbirliklerine daha çok önem vermeliyiz ve global rekabetten hiçbir şekilde korkmamalıyız. Tamamen “milli” bir global merkez olunamaz.



Türkiye'nin potansiyeli yüksek

Türkiye'de 2000'li yıllarda sermaye piyasaları nasıl bir gelişim sergiledi?

Türkiye 2000'li yıllara gelindiğinde, yapılması gereken altyapı yatırımları, yatırım ortamının iyileştirilmesi, bütünlük arz etmesi gereken kanun ve düzenleme eksiklikleri, sermaye piyasalarının geliştirilmesi ve derinleştirilmesi gibi birden fazla ajandanın eksikliği ile karşı karşıya geldi. Siyasi iktidar oldukça önemli başarılara imza atarak sermaye piyasalarının geliştirilmesi ve derinleştirilmesi için gereken istikrar ortamını oluşturdu ama sermaye piyasaları konusunda gereken adımlar ancak yeni yeni atılmaya başlandı. Borsada işlem gören şirketlerin halka açık piyasa değerlerinin yurtiçi hasılaya oranı 2000 yılında %6 seviyesinde iken 2014 yılsonu itibari ile %10 seviyesine geldi. Bu rakam, büyümemizin sermaye piyasalarının çok üzerinde olduğunu ve sermaye piyasalarının henüz büyümeye katkısının sınırlı olduğunu göstermekte.



Sermaye piyasalarının önemi nedir?

Üretim ve sanayi sektörünün ihtiyaçlarımız bir yana, sadece gelişmiş ekonomilerin sermaye piyasaları etkinliğine bakacak olursak bile kat etmemiz gereken bir mesafe olduğu aşikar. Dünya ticaretinin ve sanayisinin yeknesaklaştığı bu dönemde önemli rekabet avantajları elde edemeyen, katma değerli üretim gerçekleştirmeyen hiçbir ekonomik aktörün dünya sahnesinde etkinliği söz konusu olmayacaktır. Katma değerli üretimde de büyüme, ancak sermaye piyasaları enstrümanlarının para piyasaları enstrümanları kadar kullanılabildiği ve alternatif olarak kabul edilebildiği bir durumda mümkün olabilir. Bu enstrümanlar her ne kadar kanunda türev ürünlerini de kapsamış olsa da, aslında varlık, kar-zarar paylaşımı ve ortaklık esası üzerine kurgulanmış ve tüm dünyada önemli sanayi ve üretim kuruluşlarının büyümelerinde ve uluslararası şirketler haline gelmesinde etkin rol oynamışlardır. Dünyada sayabileceğiniz hemen hemen tüm markaların gelişim/büyüme süreçlerinde sermaye piyasalarının etkisi oldukça fazla.



İstanbul Finans Merkezi nasıl bir gelecek vaat ediyor?

Türkiye'nin istikrarı ve güven ortamını yakaladığı bu dönemde, kalkınma politikaları için sermaye piyasalarının birincil öncelik haline gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Dünya ticaretinin zaman dilimleri açısından oldukça önemli avantajlara sahip olan İstanbul'un finans merkezi olabilmesi, sadece öncelik ve uzun vadeli bakış açısıyla mümkün olabilecektir. Türkiye'nin kadim geçmişi nedeniyle ticaretin ve ortaklıkların merkezi konumuna gelmesi, ancak kendi öz dinamiklerini dikkate alması durumunda mümkün olacaktır. Bölgemize baktığımızda, Türkiye'nin avantaj ve potansiyeli oldukça yüksek.



Kendi yatırımcı ve sanayicilerinin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen yabancı uygulamaların birebir kopyalanarak uygulamaya konulması yerine, Türkiye'nin menfaatleri doğrultusunda kapsamlı bir analiz sonrasında uygulama, denetim ve yaptırım birliği, İstanbul'u bütün finans merkezlerinin de önüne geçirebilir. Ürettiğimiz ürünlerin bile fiyatı yurtdışı borsalarda belirlenirken bu değişime ihtiyacımız son derece açık. Dünya, aşırı sermaye birikimi nedeniyle artan oranlı büyüme kaydeden türev ürünler konusunda sıkıntı çekti ve önümüzdeki dönemde de ciddi sıkıntılar çekecek. Dolayısıyla, adaletli ortaklık ve varlık esası ile ticaret, geleceğin en önemli ekonomik fonksiyonları olabilecektir.



Kısaca özetlenmesi gerekirse, İstanbul Finans Merkezi'nin potansiyeli ve realize edilme ihtimali çok yüksek. Sadece yurtdışı uygulamalar ve kurumlarla değil, kendi öz değerlerimizle harmanlanmış uluslararası sistem entegrasyonu çok daha sağlıklı olacaktır. Finansal aktörlerin, akademisyenlerin ve üretim sektörü aktörlerinin işbirliği ve ortak mutabakatı önemli. Neticede sermaye piyasaları gelişimini, Türkiye'nin gelişimi için istiyor ve ona istinaden çalışıyoruz.


#Sermaye piyasaları
#ekonomi
#Rekabet gücü
9 yıl önce