|

Filipinler barıştı, sıra bizde

Yeni Şafak
04:00 - 17/11/2014 Pazartesi
Güncelleme: 21:23 - 16/11/2014 Pazar
Diğer
Filipinler barıştı, sıra bizde
Filipinler barıştı, sıra bizde
İDRİS KARDAŞ - BİLGİ ÜNİ. KÜRESEL SORUNLAR PLATFORMU G. KOORDİNATÖRÜ

Türkiye’den Filipinler’e Başbakanlık düzeyinde yapılan ilk ziyaret bu. Davutoğlu’nun uçağının indiği Benigno Ninoy Aquino Havaalanı kendisi de aynı adı taşıyan bugünkü Devlet Başkanı’nın babasının suikaste uğradığı havaalanıdır. Diktatör Marcos karşıtı hareketin liderliğini yürüten Liberal Parti Genel Sekreteri olan Benigno 1972’de ilan edilen sıkıyönetimin ardından cezaevine girer ve 8 yıl yattıktan sonra ABD’ye sürgüne gönderilir. 1983 yılında ülkesine dönmeye karar veren Benigno, havaalanına gelen binlerce destekçisinin sevinç gösterileri eşliğinde uçaktan inerken başından vurulur. Olay, tarihin karanlık sayfalarında kalmış gibi görünse de diktatör Marcos’un bu suikasti organize ettiği herkes tarafından bilinir. 


Biraz tarih. Hollanda, Belçika, Napoli, Sicilya, İspanya Amerikası ve sömürgeleri, Portekiz Kralı, Malta ve Güney İtalya Dükü ve son olarak da eş durumundan İngiltere Kralı olan 2. Felipe’den ismini alan bir ülkedir Filipinler. İspanyollar gelmeden önce 13. Yüzyıldan itibaren Yemenli tüccarlar vasıtasıyla Müslümanlık ülkenin güneyinde yayılmış. 16 yy. İspanyol sömürgesi ile birlikte de ülkenin güney bölgeleri İslami kurallara göre hüküm süren sultanlıklar tarafından idare edilmiş. 19 yy.’da ise ABD-İspanya savaşı sonrası ülke ABD eline geçmiştir. Bağımsızlığını kazandığı 1946 yılına kadar bu durum devam etmiştir. 

MARCOS DÖNEMİ

1946’da bağımsızlığını kazandıktan sonra ülkede 20 yıl boyunca Filipinler demokrasisi ağır aksak da olsa ilerler. Ülkenin güneyinde bulunan Mindanao ve Sulu bölgesindeki kasaba ve köylerde yaşayan Müslüman halk, Hristiyan kökenli siyasetçilerle birlikte siyaset yapabiliyor, Müslüman kökenli belediye başkanları, valiler, milletvekilleri, senatörler seçiliyordu. Eğitim olanaklarından faydalanabiliyor, ticari piyasalarda yer alabiliyorlardı. O dönem Müslümanlar arasında bağımsızlık talebinde bulunan veya Müslümanların yaşadığı bölgeleri ülkeden ayırmak isteyen herhangi bir siyasi hareket yoktur.

Ancak bu durum Marcos’un iktidara gelmesinden hemen önce değişmeye başlar. Ekonomik nimetlerin ülkenin Hristyan bölgelerine doğru kaydığı gerekçesi ile yer yer çatışmalar çıkmakta, Müslümanların yaşadığı Güney bölgesi fakirlikle boğuştuğundan hoşnutsuzluk büyümektedir. Marcos tam da böylesi bir dönemde iktidara gelir. Kısa bir süre sonra ülkeyi demir yumrukla yönetmeye başlar. Müslümanların önceki yıllarda sahip oldukları haklar ellerinden alınır. Bu siyasi atmosfer içerisinde Liberal Parti’nin de desteğini alan Filipin Üniversitesi’nden Profesör Misuari önderliğinde Moro Ulusal Kurtuluş  Cephesi (MNLF) kurulur. MNLF ilk kez Bangsamoro halkı, yani Müslümanlar için, bağımsızlık talebinde bulunan ve bu amacı gerçekleştirmek için hükümete karşı gerilla savaşı başlatan oluşum olur.

Marcos, Komünist ve yıkıcı güçleri gerekçe gösterip 1972’de ABD’nin de desteğini arkasına alarak sıkıyönetim ilan ettiğinde, MNLF Müslümanların yaşadığı Güney bölgelerinde önemli oranda güçlenmeye başlar. Marcos’un politikaları sonucu MNLF her geçen daha da güçlenir ve 1970’lerin ortalarına gelindiğinde ise güney bölgelerdeki bu çatışmalar bir savaş halini alır. Filipin ordusunun % 85’i bu bölgeye kaydırılır ve yaşanan çatışmalarda elli binden fazla insan hayatını kaybederken, Müslümanların binlercesi de zorla göç ettirilir. Yarattığı siyasi atmosfer ve sonuçları itibari ile bu dönemin 12 Eylül Türkiye’si ile paralellik gösterdiğine değinmeden geçmeyelim. 

GÖÇ ZORLAMASI

1976’da Filipin ordusu ile MNLF arasında Trabslus Ateşkes anlaşması imzalanır, ancak Marcos verdiği sözleri tutmaz. Bunun sonucunda örgüt içerisinde bölünmeler başlar ve Kahire’de eğitim almış bir entelektüel olan Haşim Salamat liderliğinde Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) bağımsızlık fikrini tekrar canlandırmak için kurulur. Bu dönemlerde Marcos’un uçaktan iner inmez öldürttüğü liberal siyasetçi Benigno’nun dul eşi olan Maria Aquino siyaset sahnesine çıkar. Suikasttan sonra ülkesine dönen Aquino insanlar için artık bir azizedir. Marcos yönetimi altında inleyen milyonlar için bir kurtuluş umudu olarak görülür. Marcos 1986’da ani bir seçim kararı alınca adaylığını koyar ve seçimleri kazanır. Marcos’un “seçimi kazandım” itirazlarına karşın sivil itaatsizlik eylemleri organize eder ve sonunda devlet başkanı olarak ilan edilir. 

Büyük bir heyecan dalgası yaratan Aquino’nun ilk yaptığı şey iç savaşı bitirmek için kolları sıvamak olur. Aquino yönetiminden önemli isimler MNLF ve MİLF ile ilişkiler geliştirerek ticaretten, kongre seçimleri ve yerel seçimlere kadar çeşitli alanlarla siyasi alanda işbirliği yapma arayışına girişirler. 1987’de son halini alan ülke Anayasasına uygun biçimde 1989’da yeni bir yasa kabul edilerek Müslümanların yoğun yaşadığı bölgede otonom bir bölge kurulmasına, birçok şehirde yeni otonom bölgeye katılımla ilgili halkoylaması yapılmasına karar verilir. 1990 gelindiğinde ise Müslüman Mindanao Otonom Bölgesi (MMOB) resmen ilan edilmiş olur. 1992’deki seçimlerde Maria’nın desteklediği ve Müslümanların da blok halinde oy verdikleri Fidel Ramos Başkan olarak seçilir. Ramos, selefinin politikalarına sadık kalır ve Mindanao Otonom Bölgesi’nin kurumsal ve finansal açıdan ayaklarının yere basması için çabalar. 

11 Eylül saldırıları ile birlikte Filipinler de yeni terörizmle mücadele konseptinden nasibini almakta gecikmez ve bu dönemde Başkanlık koltuğuna oturan Aroyo, MNLF ve MİLF ile savaşa girişir. Yüzlerce ABD askeri bizzat Filipinler ordusunu eğitmek için bu bölgelere gönderilirler. Ancak 2008 yılına gelindiğinde Aroyo hükümeti ile MİLF arasında anlaşma imzalanır ve ülkenin güneyinde Bangsamoro Hukuki Kuruluşu adıyla yeni bir yapı oluşturulması kararlaştırılır. Ancak ülkenin merkezindeki Hristyan siyasetçiler kararı Yüksek Mahkeme’ye taşır ve karar iptal edilir. Bunun sonucunda ülkenin güneyinde yeni bir şiddet dalgası oluşur ne yazık ki. 

ŞİDDETİN SONU YOK

Gelin görün ki Filipinler’de kalıcı barışı yapmak, Marcos tarafından öldürülen liberal bir siyasetçi olan babanın ve ülkedeki ilk barış anlaşmasını yapan bir Devlet Başkanı annenin oğlu olan Benigno Aquino’ya nasip olacaktır. Aquino 2010’da devlet başkanlığına seçilir. 2011’de Tokyo’da MİLF Başkanı ile görüşür ve 2012’de MİLF ile çerçeve anlaşması imzalanır. Türkiye’nin de uluslararası temas grubunun içerisinde yer aldığı bu barış sürecinin yaşadığı tüm olumsuzluklar, krizler, kesintiler artık geride kalmıştır. 2014 Mart ayından imzalanan barış anlaşmasına göre, Müslümanlara geniş verilmesi, şeriat hükümlerine göre anayasa yazılması, bölgede yaşayan Hıristyanların da Filipin hukukuna bağlı olması kararlaştırılır. Benigno Aquino, anne ve babasının başlattığı barış sürecini nihayet sonlandırmıştır. 40 yıllık savaşta 120 bin ölüm, milyonlarcasının göç etmesi ve 17 yıl boyunca defalarca başlayan ve kesilen barış görüşmelerinin sonucunda barışmaktan başka çareleri olmadığını en iyi o biliyor çünkü. Her defasında biten barışın sonucunda daha çok kazanım değil sadece daha çok ölüm olduğunu iyi biliyor. Kendi babası da dahil olmak üzere yüzbinlerce insanın ölümü ile son bulan bu sorunu çocuğuna miras bırakmanın akıllıca olmadığını en iyi o anlıyor. Babasının şu sözünü her gün hatırladığından eminim. “Şiddeti bir yol olarak kullanamayız. Çünkü şiddet hep daha fazla şiddeti doğuracaktır.” Koşullar, nedenler, sonuçlar, coğrafyalar farklı olsa da Filipinler barış sürecinin bize öğrettiği en önemli ders, şiddetin sonunun olmadığıdır. Filipinler barıştı, şimdi sıra bizde. 
#Türkiye’den Filipinler’e
#ziyaret
#Davutoğlu
9 yıl önce