|

Mehmet Görmez'in dizlerini titreten Kabe anısı

DİB Mehmet Görmez, unutamadığı ve dizlerinin titrediği hac anısını anlattı. Görmez, "İlk ziyaretlerimizden birinde sarayda kaldık. 20. katta bize bir oda ayırdılar. Ben de bilmiyorum, pencereyi bir açtım, dizlerim titremeye başladı. Kabe orada duruyordu, aşağı indim yer katında bir yer buldum. Sonra da bunu hac bakanına anlattım. 'Bizim kültürümüzde mümkün olduğu kadar böyle Kabetullah'ı tepeden izlemek yok' dedim. O da 'o zaman uçakla nasıl geçiyorsunuz' dedi. Bu, işte bakış açısından da kaynaklanıyor" dedi.

Aa
00:00 - 30/09/2014 Salı
Güncelleme: 10:00 - 30/09/2014 Salı
Yeni Şafak
Mehmet Görmez'in dizlerini titreten Kabe anısı
Mehmet Görmez'in dizlerini titreten Kabe anısı

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, "Müslümanlar, Kabe'yi görünce bütün kardeşlerini unutuyor. Bilakis biz Kabe'ye kardeşlerimizle buluşmaya geldik ama herkes 'nefis nefis' diyor" dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Müslümanlar, Kabe'yi görünce bütün kardeşlerini unutuyor. Bilakis biz Kabe'ye kardeşlerimizle buluşmaya geldik ama herkes 'nefis nefis' diyor" değerlendirmesinde bulundu.

Görmez, Suudi Arabistan'ın Mekke kentinde konakladıkları otelde basın mensuplarıyla bir araya gelerek, sohbet etti.

Hac ibadetinin "maksat" olduğunu ve kelime itibarıyla "en yüksek gaye" anlamına geldiğini ifade eden Görmez, bu yüksek gayeyi hiçbir zaman kaybetmemek gerektiğini söyledi.

Hac ibadetini, iç içe geçmiş 6 büyük yolculuk olarak tarif eden Görmez, "Bunlardan bir tanesi kendi iç dünyamıza yolculuktur, en çok ihmal ettiğimiz husus bu. Dışarıyla uğraşırken içimizi ihmal ediyoruz, iç dünyamıza yolculuğu unutuyoruz. Hac ibadeti bunu bize öğretiyor, kendi derin dünyamıza doğru yolculuğu öğretiyor. İkincisi ise insanın ahirete yolculuğudur" diye konuştu.

Kutsal topraklarda zaman kavramının değiştiğini, buraya gelenlerin ancak döndüklerinde bunu fark edeceğini belirten Görmez, şöyle devam etti:

"Burada az kalacaksınız ama zaman olarak çok kalacaksınız. Belki 1 hafta-10 gün kalacaksınız ama zihniniz, kalbiniz yıllarca burada kalmış gibi etki bırakacak sizde, dolayısıyla ikinci yolculuk ahirete, bize gideceğimiz ebedi dünyaya yolculuk yaptırıyor hac ibadeti. Bu açıdan ihram kefen, mikat (ihrama girme yeri ve zamanı) ilk buluşma oluyor, Arafat mahşer oluyor, yine aynı şekilde her birinin ahiretle ilişkisi var ve insana ebediyeti tattırıyor, kendisini sorgulama imkanı veriyor."

"Kardeşlerimize yolculuk"

Hac ibadetinde üçüncü yolculuğun tarihe, dördüncüsünün de kardeşlere yapıldığını anlatan Görmez, önemli gayelerinden birisinin de buluşma olduğununa dikkati çekti.

"Modern zamanlarda haccın içinde de bireyselleşme egemen olmaya başladı, her ülke kendi gettosunu kuruyor" diyen Görmez, Arafat'ta veya başka yerlerde ibadet sırsında insanlarla hasbihal etmek gerektiğini, haccın gayelerinden birinin de "kardeşlere yolculuk" olduğuna değindi.

Haccın beşinci gayesinin Kabe'ye yolculuk olduğunu vurgulayan Görmez, Kabe'nin, Safa Merve'nin, Arafat'ın ve şeytan taşlamanın birer simge olduğunu hatırlattı.

Altıncı gayeyi "Allah'a yolculuk", "aşıkın maşuka yolculuğu" şeklinde ifade eden Diyanet İşleri Başkanı, şunları kaydetti:

"Haccın asıl gayesi, en yüksek gaye bu altıncı yolculuktur, diğerleri altı büyük gayenin gerçekleşmesi için gerçekleşen yolculuktur. Bunlar iyi yapılabilirse o takdirde Kabe'nin Rabbine asıl yolculuk yapılmış olur. Kabe ile insan kalbi arasında hep ilişki kurulmuştur, o yüzden tavaf ederken Kabe'yi solumuza veririz, 'kalbimize yakın olsun' diye, onun özel manası var çünkü kalple Kabe arasında hep ilişki vardır. O yüzden İslam mutasavvıfları bunu böyle kabul etti."

"Kabe İbrahim'in, kalp Allah'ın binasıdır"

"Kabe, Azer oğlu İbrahim'in yaptığı ama kalp, celil ve ekber Allah'ın binasıdır' sözünü aktaran Görmez, bütün tasavvuf mekteplerinin bu konu üzerinde durduğuna dikkati çekti.

Gazetecilerin sorularını da cevaplandıran Görmez, Kabe'nin çevresindeki çok katlı binalarla ilgili konuyu Suudi Arabistanlı yetkililerle zaman zaman konuştuklarını ancak bunun Mekke'nin yapısıyla izah edildiğini aktardı.

Mehmet Görmez, bir anısını şöyle anlattı:

"İlk ziyaretlerimizden birinde sarayda kaldık. 20. katta bize bir oda ayırdılar. Ben de bilmiyorum, pencereyi bir açtım, dizlerim titremeye başladı. Kabe orada duruyordu, aşağı indim yer katında bir yer buldum. Sonra da bunu hac bakanına anlattım. 'Bizim kültürümüzde mümkün olduğu kadar böyle Kabetullah'ı tepeden izlemek yok' dedim. O da 'o zaman uçakla nasıl geçiyorsunuz' dedi. Bu, işte bakış açısından da kaynaklanıyor."

"Hac ibadeti kibri yok eder"

Görmez, hac ibadetinin en önemli özelliğinin kibri yok edip, tevazuyu öğretmesi olduğunu dile getirdi.

Bu senenin "Hacc-ı Ekber" olduğuna işaret eden Görmez, şu bilgiyi paylaştı:

"Peygamberimiz, hayatında bir defa hac yaptı. O, bir defa arife günü cuma gününe denk geldi, iki bayram birleşmiş oldu. O yüzden Kur'an-ı Kerim bu tabiri kullanır, 'en büyük hac' diye. Bunun bir yönü şudur, hepimiz dünyadaki bütün Müslümünların temsilcisi olarak Arafat'ta iken dünyanın her tarafında cuma namazı kılan Müslümanların topluca bir dua, yakarış, ibadet halinde olduğu anlamına geliyor ama bütün bunlar çelişkilerimizi ortadan kaldırmıyorsa iki şey üzerinde yoğunlaşmak lazım. Aslında biz ibadetleri değiştirmeye kalkınca çelişkiler çoğalmaya başlıyor, ibadetler sadece bir gaye olmaya başladığında çelişkiler çoğalıyor ve Müslümanlar oturdukları ve yaşadıkları yerde çelişkiler yaşıyorlar ama yine de bizi bu çelişkilerden kurtaracak olan ibadetlerde ısrar etmektir."

"Duanın kahir ekseriyeti bireysel"

Kabe'de tavaf yaparken zaman zaman başka duaları da dinlediğini aktaran Görmez, "Müslümanlar, Kabe'yi görünce bütün kardeşlerini unutuyor. Bilakis biz Kabe'ye kardeşlerimizle buluşmaya geldik ama herkes 'nefis nefis' diyor. Duanın kahir ekseriyeti bireysel, yani kendine dualar. Halbuki dualar, bütün varlık, insanlık, Müslümanlar için olmalı ama bireyselleştiğimizin bir göstergesi, daha fazla hatırlaması gerekirken kardeşlerin unutulmasıdır" şeklinde konuştu.

Konuşmasının son bölümünde dinin algılanış biçimine değinen Görmez, şu tespitlerde bulundu:

"Müslümanların bugün yaşadığı en büyük sorun, dini bütün olarak anlamak ve algılamak. Bu, çok önemli, dinin metinlerini öğrenmek yetmiyor, dinin metinleriyle hayat arasındaki ilişkiyi doğru kurmak gerekiyor. Dinin gönderiliş gayesini çok iyi kavramak... Benim her zaman söylediğim, yanlış anlaşılan bir din, insanın bütün potansiyellerini yok eder, doğru anlaşılan bir din, su ve hava kadar tabiidir. Dini, sadece bedensel hareketler içeren ibadetlere indirgediğinizde o zaman Kabe'yi gördüğünüzde kardeşlerinizi unutursunuz. İşte gaye bizi her türlü kötülükten kurtarmak ve iyiliğe, adalete, merhamete, şefkate ulaştırmak... Bu olmadığı zaman bütün olarak anlaşılıp algılanmadığında dinle hayat arasındaki ilişki doğru kurulamadığı zaman Müslümanlar arasında ayrışma devam eder."

Görmez, sohbetin ardından gazetecilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.

10 yıl önce