|

2023 hedefleri için Güney Kore modeli ve Türkiye

Yeni Şafak
04:00 - 20/05/2015 Çarşamba
Güncelleme: 14:49 - 24/07/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Prof. Dr. Ahmet DİKEN Necmettin Erbakan Üniversitesi


Japonya, G.Kore, Tayvan, Singapur ve Hong Kong, insanlık tarihindeki en hızlı sanayileşmeyi gerçekleştiren ülkeler olarak bilinir. Bu ülkelerin ekonomilerinde yıllık kişi başına gelir %5-6 oranında artmıştır.


Pek çok yazar tarafından, Doğu Asya ülkelerinin başarısında hızlı sermaye birikiminin önemli olduğu vurgulanmaktadır. Hızlı sermaye birikiminin temelinde ise yurtiçi tasarruflar oluşturmaktadır. Bu tasarrufların temel kaynağı ise dağıtılmayan şirket kârlarıdır. Devlet yatırım- kâr bağlantısını kullanarak büyümeyi teşvik etmiştir.



KALKINMADA MÜDAHALECİ DEVLETİN ROLÜ


G.Kore'nin kalkınma deneyimini önemli hale getiren şey, devlet müdahaleleridir. Burada Kore Merkez Bankası Başkanı'nın “Karşılaştırmalı Üstünlükler” tavsiyesini dinlemeyin. Ne zaman bir şey yapmak istesek, karşılaştırmalı üstünlüklerin savunucuları, karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olmadığımızı söylediler. Aslında yapmak istediğimiz her şeyi yaptık fakat iyi yaptık” sözleri mesafe almış ülkelerin düzlüğe çıktıktan sonra merdiveni itmesine güzel bir örnektir.


Türkiye, 1950-1960 döneminde liberal ticaret politikası benimsemesine karşın, 1960-1980 döneminde ithal ikameci sanayileşme politikası uygulamıştır. 1970'li yılların sonuna gelindiğinde ise Türkiye ekonomisinde cari açıklarla birlikte şiddeti giderek artan enflasyon sorunu, 24 Ocak 1980 Kararları'nın alınmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu kararlar ile Türkiye ekonomisinde önemli yapısal dönüşümlere gidilmiş, dışa dönük ve ihracata dayalı sanayileşme politikası benimsenmiş ve dış ticaret önemli ölçüde liberalleştirilmiştir



ERDOĞAN TOPLUMDA ÜMİTLERİ YEŞERTTİ


Türkiye, doksanlı yıllarda koalisyon hükümetleriyle yönetildi, büyüme hızında yavaşlama meydana geldi. Bu dönemde krizlerle boğuşan ülkemiz, ne tam liberalleşebildi, ne de eski merkeziyetçi haline dönebildi. 2001 ekonomik krizi ülkemiz için bir dönüm noktası idi. Siyaset kurumuna olan inanç tükenmişti. Ülke ekonomisi dibe vurmuştu. Radikal değişikliklere ihtiyaç vardı. Milletimizin inanacağı, peşinden gideceği bir lidere ihtiyaç vardı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde milletimizin tanıdığı Recep Tayyip Erdoğan'ın ortaya çıkıp yönetime talip olması toplumda ümitlerin yeniden yeşermesine ve geleceğe güvenle bakmasına yol açmıştı. 2003'te iktidara gelen AK Parti, bilinen büyüme stratejilerini bir bir uygulamaya başladı ve ülkemiz her yıl daha da büyüdü, kişi başına düşen milli gelir on iki yıl içinde yaklaşık dört kat arttı. Ülke büyüdükçe vatandaşlarımızın refah seviyesi attı. Kennedy'nin dediği gibi, “sular yükselince gemiler doğal olarak yükselir”.



YENİ BİR SIÇRAMAYA İHTİYACIMIZ VAR


Türkiye'nin ihracatı 36 milyar dolardan yaklaşık 160 milyar dolara, GSYİH 230 milyar dolardan 820 milyar dolara çıktı. Bu durumu, kısa sürede muazzam bir artış ve iyileşme olarak görmek gerekir. Tarih boyunca bu milletin hep kızıl elmaları olmuştur. Aynı şekilde içimizde var olan enerjimizi açığa çıkarmamız, yaşama ümidini kaybetmeden, atılımcı ruha sahip olmamız, geleceğe güvenle bakmamız ve tabiî ki gereğini yapmamız icap eder. Ama nasıl? Yeniden atılım hamlelerini nasıl sağlayabiliriz? Bu amaçla ülkemiz için hükümet tarafından hedefler belirlendi. 2023 ve 2071 hedefleri gibi.



2023 yılına dokuz yıl var. Peki dokuz yıl sonra bu maddeleri gerçekleştirebilir miyiz? Mevcut potansiyelle, makro ve mikro ekonomi politikaları ile bu hedefleri gerçekleştirebilir miyiz? Gerek makro gerekse mikro iktisadi politikalarımızı değiştirmediğimiz, yapısal değişikliklere gitmediğimiz takdirde bu hedefleri gerçekleştirmenin zor olduğunu düşünüyorum. Sahip olduğumuz kaynaklar ve potansiyelin bu hedefleri gerçekleştirebilecek durumda olduğumuza inanıyorum.


#koalisyon hükümetleri
#Doğu Asya
#ekonomi
9 yıl önce