|

Balkanlardaki Osmanlı mirasına Yunus Emre’den dijital koruma

Yunus Emre Enstitüsü’nün “Balkanlar’da Kültürel Mirasın Yeniden İnşası Projesi”nin öngörülen 3 yıllık süresi içinde, proje kapsamındaki 7 Balkan ülkesinden 4’ünde çalışmalar bitirildi. Osmanlı’dan kalma yazma eserlerin dijital ortama geçirildiği proje sayesinde, Balkanlardaki kültürel mirasımızın akıbeti Bosna’da Sırplar tarafından yakılan Milli kütüphane gibi olmayacak.

Yeni Şafak ve
20:40 - 16/03/2015 Pazartesi
Güncelleme: 18:43 - 16/03/2015 Pazartesi
Yeni Şafak

4 Nisan 1992’de Sırp ordusu Saraybosna’yı kuşattı. Şehre giden tüm yollar kapatıldı, elektrik, su ve doğalgazı kesildi. Şehir, çevresindeki tepelerde konuşlanmış Sırp nişancıları ve toplarıyla ateş altına alındı. Camiler, kültür merkezleri, Boşnakların her tür kültürel varlığı yok edilmeye çalışılıyordu. 17 Mayıs 1992 tarihinde doğrudan fosforlu bomba ile hedef alınanUlusal ve Üniversite Kütüphanesi olarak hizmet veren Vijecnica alevler içinde kaldı. Şehir itfaiyesi, kütüphaneciler ve vatandaşlar yanan değerli koleksiyonları kurtarmaya çalışırken havan mermilerinin ve Sırp keskin nişancılarının hedefi oldu. 4 kütüphaneci ve 7 itfaiyeci kitapları kurtarmaya çalışırken öldü, 36 kütüphaneci yaralandı. Kütüphanede yanan öncelikle bölge halkının, Osmanlı medeniyetinin, daha genel anlamda da insanlığın ortak mirası, kültürel hafızası idi. Bütün varlığıyla yakılan kütüphanede Arapça, Farsça, İbranice ve Alhamiyado dillerinde 5563 el yazması, 300 000 Osmanlı arşiv belgesi ile çeşitli yerlerden toplanan mikrofilm belgeleri ve 54 sicil defteri vardı. Bunun dışında savaşa kadar 31 yıllık geçmişi olan kütüphanenin bütün birikimi de yandı.


YENİ SARAYBOSNA FACİALARI OLMASIN 

Bu utanç verici olay ne yazık ki insanlık tarihinin değişik zamanlarında, değişik coğrafyalarda sık sık tekrarlanan bir sahne. Bu kez Saraybosna kütüphanesinin yok edilmesi bir hayra vesile oldu. Yunus Emre Enstitüsü bu olaydan hareketle Bosna-Hersek, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Sırbistan, Karadağ ve Hırvatistan olmak üzere 7 Balkan ülkesindeki kültürel mirasımızı kayıt altına almaya karar verdi. Aralık 2011’de başlayan “Balkanlar’da Kültürel Mirasın Yeniden İnşası Projesi”ni Dr. Nevzat Kaya, Prof. Dr. Cihan Okuyucu, Prof. Dr. Yaşar Aydemir ve Prof. Dr. Nurettin Ceviz’den oluşan Proje Yürütme Kurulu gerçekleştiriyor. Projenin başlamasından bu yana geçen 3 yılda Kosova, Makedonya, Arnavutluk, Hırvatistan ve Sırbistan’da taramalar yapıldı. Bunlardan Bosna Hersek, Kosova, Makedonya ve Hırvatistan’da çekimler tamamlandı. Bu ülkelerde bulunan kütüphane, arşiv, dergâh gibi yerlerden cilt olarak on bin (10.000), eser fişi olarak da en az on beş bin (15.000) eser dijital ortama geçirildi. Kataloglama çalışmaları yapılıyor.  Sırbistan’da Milli Kütüphanenin yazma eserleri daha önceden büyük ölçüde kartotekslere katalog bilgileri girildiği, tarama yöntemiyle de eserler dijital ortama aktarıldığı için ek bir çalışmaya gerek görülmedi. Novi Pazar’da tespitler yapıldı ancak çekim için henüz gidilmedi. Akademi kütüphanesi ile iletişim kurulamadığı için tespit yapılamadı. 


HATIRI SAYILIR MİRASIMIZ VAR

Proje fikrinin nasıl ortaya çıktığını Prof. Cihan Okuyucu şu sözlerle anlatıyor: “2011 yılında Yunus Emre Enstitüsü’nün o dönemki müdürü Prof. Ali Fuat Bilkan, Enstitünün Evliya Çelebi Sergisi etkinliğinde, Bosna kütüphanesinde yanan kitapların, ikincil kaynaklardan tespit edilerek, ulaşılabilen kopyalarından dijital olarak ihya edilmesi gibi bir düşünce ortaya attı. Daha sonra bu fikir gelişti Balkan ülkelerindeki Osmanlı döneminden kalma el yazması eserlerin tespit edilerek dijital ortama geçirilmesini hedefleyen bir projeye dönüştü. Finansmanı ise Merkez Bankası sağladı.” Proje fikri gelişince Prof. Ali Fuat Bilkan, kendisinin de tanıdığı ve hangi alanda çalıştıklarını yakınen bildiği meslektaşlarını projeye davet etmiş. Prof. Nurettin Ceviz, “Ben projenin Arapça ayağında, Prof. Cihan Okuyucu hocamız Farsça ve Eski Türk edebiyatı ayağında, Prof. Yaşar Aydemir Bey de Eski Türk edebiyatı ayağında rol aldı. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi eski müdürü olan Dr. Nevzat Kaya da kütüphane bilimleri açısından kitapları nasıl tasnif edeceğimiz, katalogların çıkarılmasında nasıl bir yol izleyeceğimiz ve kitapların umumi durumlarıyla kütüphanenin ısı ve nem durumuna kadar birçok konuda tecrübe ve görüşleriyle görev aldı” diyor. Prof. Yaşar Aydemir ise projenin önemini, “Atalarımız 500 yıldan fazla Balkanlarda kalmış ve buradaki halklarla birlikte bir medeniyet kurmuş. Bu medeniyetin kurucu öznesi Türk olmakla birlikte diğer halklar da nesne değil özne olarak bu medeniyette yer almışlar. Birlikte yaşama kültürünü becermişler ve geride hatırı sayılır bir miras bırakmışlar. Dolayısıyla birlikte kurulan bu medeniyetin mirasına sahip çıkmak hem bu bölgede yaşayan insanlar için hem de Türkiye’de yaşayan insanlar için bir gereklilikti. Biz bu proje çerçevesinde ortak mirasın yazılı ve kitap haline getirilmiş elyazmaları eserlerine sahip çıkma gayretindeyiz” sözleriyle açıklıyor. 


HEM EĞİTİYORUZ HEM KOPYALIYORUZ

Prof. Cihan Okuyucu, Balkan ülkelerinde kültürel miras olarak pek çok kalem olduğunu, ancak yazma eserlerin uygun şartlarda korunamaması durumunda çok çabuk şekilde yok olacağı için aciliyet arz ettiğini ifade ediyor. Zaten projenin amacı gerek zamanın yıpratıcılığı gerekse yangın, sel, savaş gibi olaylarla kitapların zarar görme ihtimaline karşı eserleri dijital ortama geçirmek, Balkan ülkelerindeki yoksulluk ve devletleşme süreçlerinin tamamlanamaması gibi sebeplerle kayıt altına henüz alınamamış eserlerin kayıt altına alınarak satılması, elden çıkarılmasının önüne geçmek. Prof. Yaşar Aydemir aynı zamanda eserlerin envanterinin çıkarılacağı için farklı alanlarda yazılmış eserlerin alanın uzmanlarına sağlıklı şekilde ulaştırılmasına zemin hazırlayacağını da söylüyor ve projenin başka bir ayağını da şu sözlerle açıklıyor: “Proje çerçevesinde ilgili ülkeler ve kurumlarla yaptığımız anlaşmalar çerçevesinde bahsi geçen kütüphanelerde görev alan veya alabilecek kişilerin eğitimine önem veriyoruz. Bunlardan biri restoratör eğitimi. İkincisi de yazılı belgeleri, kitapları okuyabilecek Osmanlı Türkçesi eğitimi. Bunlarla kültürel devamlılığı sağlamayı amaçlıyoruz. Bir diğer yaptığımız iş ise proje çerçevesinde ilgili kütüphanelerin ihtiyaçları doğrultusunda restoratörlerin çalışabileceği, en azından basit tamirleri yapabileceği atölyeler kurmak, eserleri saklama koşulları kötü olan kütüphanelerin fiziki şartlarını iyileştirmek gibi faaliyetler. Projenin uzun vadeli hedeflerinden birisi de bu bölgelerde ilgili bölümlerden mezun olan insanların istihdam imkânlarına kavuşması. Bunları alt alta koyduğunuzda projenin amacı ortaya çıkıyor.”


KÖY KÖY DOLAŞTIK

Projede Karadağ dışındaki ülkelerde ön taramaların yapıldığını, Arnavutluk’ta henüz çekimlere başlanamadığını anlatan Prof. Nurettin Ceviz, “Gerçekten bu 4 ülkede artık kurtarılmayan hiç bir şey kalmadı. Şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy, cami cami gezerek, ne var ne yok, hepsi tarandı. Artık kasten herhangi bir tahribatta bulunulsa, bunda başarılı olunsa bile elimizde kayıtları var” diyor. 4 ülkede toplam 25 birimde çalışma yaptıklarını anlatan Prof. Cihan Okuyucu da çalışma yöntemlerini şu sözlerle özetliyor: “Ekibimiz yazma eserler konusunda yıllardır çalışmış bir ekip. Bunun yanı sıra meslektaşlarımızla yazışmalar, görüşmeler ve keşif ziyaretleri yapıyoruz. Yunus Emre Enstitüsü’nün şubeleri gerekli yazışmaları yaparak izinleri alıyor. Çekim ekipmanları götürülüp teknik ekip tarafından kuruluyor. Biz gittiğimizde depolardan çıkan eserleri sıralıyoruz. Eserlerin her bir varağı kurşun kalemle numaralanıyor. Katalog için lazım olan kimlik bilgileri alınıyor. Sayfa sayfa çekiliyor. Üsküp Kütüphanesi ya da Zagrep Arşivi gibi büyük milli kütüphanelerde bir ay, bazen 2 ay kaldığımız oldu. Ekibin tamamının takvimi tam örtüşmediği için bazen işi olan döndü, takviye olarak başkaları gitti”  


1000 YAŞINDA ESER VAR

Prof. Nurettin Ceviz buldukları kitaplar içinde en fazla zarar görmüş kitapların Makedonya’da Ohri gölü kenarındaki kütüphanedekiler olduğunu söylüyor. Gölün kenarında olduğu için rutubetli hava kitapları yıpratmış. Prof. Cihan Okuyucu’nun dikkatini ise Üsküp fatihlerinden İsa Bey’in kurduğu kütüphane  çekmiş. Okuyucu, “Orada 300 civarı kitap var. Hepsi çok eski. Yazma eserlerde 700- 800 yaşında eserler çok yaşlı kabul edilir. Burada ise 1000 yaşında eserler, 900 yaşında eserler çıktı. Bu bakımdan hayli dikkat çekici” diyor. Prof. Yaşar Aydemir’in dikkatini çeken ise Makedonya Milli Kütüphanesinde tek nüshasına rastladığı Remzî, Saîd gibi şairlerin divanları. Hırvat Devlet Arşivindeki minyatürlü kitaplar, Bilimler Akademisi Kütüphanesinde tarih olarak 13. Asra kadar giden eserler olmuş. Aydemir, “Özellikle bu bölgedeki şiir mecmualarından özgün şeyler çıkacağını düşünüyorum. Ama beni fevkalede heyecanlandıran bir eser olduğunu söylemem zor” diyor.


SIRPLAR MESAFELİ YAKLAŞTI

Gittikleri ülkelerde genel olarak iyi karşılanmışlar. Prof. Aydemir, “Heyecanlanan yöneticiler oldu. Projemizin ortak kültürel mirası korumak, buradan bir şey almak değil vermek üzerine kurulu olduğunu anlatınca büyük ölçüde olumlu tepkiler aldık” diyor.  Onları üzen yer ise Sırbistan’da bazı kurumlar olmuş. Okuyucu, “Sırbistan ve Sosna gibi nüfusun epey bir kısmı Hristiyan olan bölgede böyle bir projeye emperyal bir proje olarak bakıyorlar. Osmanlı’nın oradaki iddiasını yenilediğini düşünüyorlar. Bu nedenle bir takım zorluklarla karşılandık” derken Prof. Ceviz “Çok mesafeliydiler. Bir kısım kurumların başındaki insanlar ideolojik yaklaştığı için kültürel miraslarını alıp dünyaya yayacakmışız gibi davrandılar. Benzer projeleri Avrupa birliği ile yapıyorlar fakat biz Osmanlı yazmalarını yapalım deyince projeye dahil olmak istemediler” sözleriyle anlatıyor duygularını. 


DÜNYADA YAZMA ESER DENİNCE ANADOLU AKLA GELİYOR

Proje sonucunda Balkanların yazma eserler açısından zengin olup olmadığını sorduk projenin yürütme kuruluna. Prof. Cihan Okuyucu, Balkanlardaki yazma eserlerin önemsiz  olmadığını ancak Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki eserlerle karşılaştırılamayacağını ifade ediyor. Fakat bir not düşüyor: “Henüz katalog çalışmaları devam ediyor. Bittiğinde her eserin gerçek değeri ortaya çıkacak.” Prof. Nurettin Ceviz ise Balkanları şartları içinde değerlendirdiğimizde kendi çapında zengin olduğunu söylüyor. Ceviz, “Bosna’daki 5000 kitabın bir çırpıda yakıldığını, binlerce kitabın Avrupa’ya götürülmüş olma ihtimalini unutmayalım. Fakat Anadolu dünyanın hiçbir yeri ile mukayese edilemez” diyor.


DİNİMİZİ SİZE BORÇLUYUZ

3 yıl boyunca yaklaşık 20 kere Balkanlara seyahat eden ekibin elbette birçok anısı olmuş. Prof Yaşar Aydemir, bu anılarından 2’sini şöyle anlatıyor: “Üç yıl boyunca bu bölgede çalıştık. Şüphesiz bizi sevindiren, zaman zaman dizlerimizin bağını çözecek anılarımız oldu. Bunlardan ikisini sizinle paylaşmış olayım. İlki Bosna Hersek’te Kaçuni bölgesinde çekim yaptığımız bir dergâhta geçti. Dergâh yöneticileri bize kalacak yer gösterdiler. Bir arkadaşı da bizim ihtiyaçlarımızı iletebilmemiz için nöbetçi bıraktılar. Bir süre sonra odamda banyo havlusunun olmadığını fark ettim. İngilizce de bilmeyen arkadaştan nasıl havlu koymasını isteyeceğimi düşünürken Türkçe-Boşnakça sözlüğe bakmak aklıma geldi. Havlu kelimesinin Boşnakça karşılığının “peşkir”  olduğunu görünce hem şaşırdım hem de ortaklığımızın bütün tahribata rağmen devam ettiğini gördüm. Çünkü “peşkir” kelimesi benim anamın kullandığı bir kelimeydi. Ondan sonra buna benzer kelimelerin sayısının ne kadar çok olduğunu gördüm. Hatta Sırbistan’ın başkenti Belgrat’ın en meşhur meydanının adının “Kale Megdanı” olduğunu görünce hiç şaşırmadım. İkincisi Kosova’da bir kütüphanenin memuresinin bize söyledikleriydi. Gözleri yaşaran hanımefendi bizi evinde misafir etmek istedi. Arkasından da ‘Biz Arnavutlar çok önemli iki şeyde size borçluyuz. Birincisi dini sizin atalarınız kanalıyla aldık, ikincisi, biz sizinle 512 yıl birlikte yaşamışız. Son yüzyılda Batı’nın yaptığını siz yapmış olsaydınız bir tek Arnavut kültürü kalmazdı. Bugün Arnavut kültürü varsa biz bunu size borçluyuz’ sözleriydi."


En zengin koleksiyon Hırvat Akademisinde

Prof. Yaşar Aydemir çalışma yaptıkları ülkeler arasında en çok kitabın Bosna Hersek’te olduğunu söylüyor. Ancak Bosna Hersek’te savaş sonrasında farklı vakıfların durumun vahametine binaen çalışmalara başladığını ve en büyük kütüphane olan Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi başta olmak üzere büyük kütüphanelerin eserlerini dijital ortama aktarılmış, kataloglarının da büyük ölçüde hazırlanmış olduğunu anlatıyor. Fakat taşrada durum aynı değil. Prof. Cihan Okuyucu, Banya Luka, Tuzla, Zenica gibi taşra sayılabilecek şehirlerde insanların savaş ortamında ellerindeki kitapların Sırp zulmüne uğramaması için en yakınlarındaki medreselere götürüp verdiklerini bu nedenle bu bölgelerdeki medrese kütüphanelerinde küçük küçük koleksiyonların olduğunu ifade ediyor. Kaçuni’deki Hacı Meyliç  Tekkesi’nde 180 tane, Banya Luka Müftülük binasında 83 tane kitap çıkmış. “Adı sanı bilinmeyen çok sayıda koleksiyon var” diyen Okuyucu ekliyor, “Buradaki kitapların ne numarası vardı, ne kaydı. Uzman da olmadığı için ne olup ne olmadığının da farkında değiller. Oradaki kitaplardan 5-10 tane eksilse kimsenin ruhu duymazdı.” 


KİTAPLAR ANADOLU’DAN 

Prof. Yaşar Aydemir, kitap kapasitesi olarak ikinci sırada Makedonya’nın bulunduğunu söylüyor. “Başta Makedonya Milli Kütüphanesi olmak üzere, İslam Birliğine bağlı İsa Bey Kütüphanesi, Ohri Devlet Arşivi Kütüphanesi, Ohri Halveti Dergâhı Kütüphanesi gibi kütüphanelerde beş bine yakın kitap mevcut. 2400 cilt civarında el yazması eserle Hırvatistan üçüncü sırada yer alıyor. Fiş olarak düşünüldüğünde dört bine yakın eserden söz etmek gerekir. Tarama yaptığımız ülkeler bazında en düzenli ve zengin koleksiyonların Hırvatistan’da olduğunu söyleyebiliriz. Bunda Alman Türkolog Franz Babinger’in 1927 yılında Hırvat Bilimler Akademisi Doğu Yazmaları Kütüphanesinin temellerini atması ve kütüphane adına özellikle Bosna Hersek’ten kitaplar toplaması önemli bir etken” diyor. Prof. Nurettin Ceviz de buradaki kitapların büyük kısmının Müslüman halktan toplandığı notunu düşüyor. Hatta Anadolu’dan götürülen kitaplara dikkat çekiyor. Ceviz, “Oryantalistler 19. Yüzyılda Anadolu’dan topladıkları eserleri Batı’ya götürmüşler. Oradaki kitapların ekseriyeti oryantalistlerin götürdüğü kitaplar. Kitaplar üzerinde damgaları var. Bu ilgimizi çektiği için oradaki meslektaşımız ile konuştuk ve bu kitapları neden burada bıraktıklarını sorduk. Meslektaşımız ‘Bunlar buraya bıraktıkları eserler. Daha değerlilerini kendi ülkelerine götürdüler’ dedi. Avrupa ülkeleri kütüphanelerinde rastlanan nadir ve yazma eserler 18, 19 ve 20. Yüzyıllarda buralardan götürülmüş. Satın alınmış ya da elde edilmiş kitaplar” 


MISIR’DA DA YAPILMALI

Projenin öngörülen 3 yıllık süresi sona erdi. Merkez Bankası tarafından ayrılan bütçede de katalog çalışmaları için ayrılan kalem kaldı. Proje ekibi çalışmalara devam etmek istiyor. Yunus Emre Enstitüsü de bunun için gerekli girişimlerde bulunuyor zaten. Cihan Okuyucu, “Mısır’da, Suriye’de, İran’da, Kuzey Afrika’da ve Orta  Asya’da çok sayıda el yazmaları vardı. Balkanlar için yapılan bu proje başka ülkelere de kaydırılabilir” diyor.

#Yaşar Aydemir
#kitap
#Osmanlı mirası
#Yunus Emre
#Balkanlar
9 yıl önce