Cengiz Han’a göre liderler için muhatabına verdiği güven hediyelerden daha mühimdi. İyi bir yöneticinin emri altındakilere güven aşılaması gerektiğinin, insanların yöneticilerine duyduğu güveni yitirmeleri halinde başka arayışlar içine gireceklerinin, neticede herkesin öncelikle kendini ve geleceğini kollamak zorunda kalacağının farkındaydı.
Cengiz Han insanlara ne kadar yaklaşılacağını, karşısındakinin yaradılışına göre sadakatinin nasıl kazanılacağını çok iyi biliyordu. Kendisine zor günlerinde yardım edenleri asla unutmadı. İhanet edenleri ya da buna tevessül edenleri de. Etrafındakilere karşı cömertti. Kendi yanında cesaret ve sadakatle hizmet edenleri statüleri ne olursa olsun onurlandırırdı.
Cengiz Han aile bağları yüzünden zaaf göstermemiş ve yeri geldiğinde en yakınını dahi cezalandırmıştı. Ancak kendi soyundan gelenleri ortadan kaldırmanın tehlikeli olduğunun bilincindeydi. Miras ve görev paylaşımı adil bir şekilde yapılmazsa kardeşler ve akrabalar arasında kavga çıkması her zaman muhtemeldi. Bu sebeple kendinden sonraki imparatorun uzlaşma yoluyla seçilmesini sağladı. Neticede üçüncü oğlu Ögedey varisi seçildi.
Vücudu için demirden bir disiplin geliştirmişti. Kendisini kış boyunca çıktığı sürek avlarında denerdi.
Bir yöneticinin, ne kadar dirayetli, zeki ve bilgili olursa olsun kurallar olmadan tesirli ve kalıcı olamayacağını kavramıştı. Kurallar mutlaka yazılı olmalıydı. Kurallar ve bunların tatbik edilmesini sağlayacak, gerektiğinde uymayanları cezalandıracak bir otorite olmadan ilerlemek mümkün değildi. Şüphesiz çıkar hırsıyla kuralları hiçe sayan müteşebbisler olacaktı. Ancak bunlar eninde sonunda kanunun pençesine düşecek ve hüsrana uğrayacaklardı.
kendilerinden üstün bir ülkeye yaptıkları ilk seferdi. Bu tecrübeyle yerleşik topluluk ve medeniyetleri tanıdılar. Bu ülkeleri ele geçirmek için teknolojinin ne kadar önemli olduğunu kavradılar.
Buhara’da iki tarafta sıra sıra evleri, tuğla duvarlı sarayları ve büyük binaları gördüğünde şaşkınlığa uğramıştı. Kafkasya ve Rusya seferleri de Moğollar için büyük bir tecrübe olmuştur. Buralardan topladıkları bilgiler sayesinde söz konusu coğrafyaya asırlarca hükmedebildiler.
Yöneticilerin başarılarında danışmanların payı büyüktür. Ancak gerektiğinde karşı çıkabilen danışmanlar yöneticiyi hata yapmaktan koruyabilir. Bunun farkında olan Cengiz Han farklı uluslardan danışmanlarla çalıştı. Bilgi ve yeteneklerinden faydalandı. Böylece hata riskini en aza indirdi. Onun yönetiminde bir çoban, general veya bir düşman, danışman olabilirdi. Kendine hizmet edenlere Moğol olsun ya da olmasın cömert davranırdı. Dolayısıyla yabancılar da Cengiz’in hizmetinde çalışmak isterlerdi.
Ele geçirdiği ülkelerin yönetim sistemlerini alırdı. Yazının, bürokrasinin ve siyasî danışmanların gereğine inanmıştı. Cengiz ve sonrasındaki dönemde sağlanan istikrar, diğer adıyla Pax Mongolica (Moğol Barışı) ticaretin en geliştiği dönemlerden biri olmuştur.
Sözkonusu zenginlikse rekabet ve akla gelmedik entrikalar kaçınılmazdır. Tarihte birçok hanedan bu çekişmeler yüzünden yok olmuştur. Bunun şuuruna varan Cengiz Han adımlarını dikkatle attı; entrika çeviren ve insanları birbirine düşürenlere karşı temkinli davrandı. Rakiplerine fırsat vererek hata yapmalarını bekledi.
Düşmanlarından işe yarayanları ortadan kaldırmaktansa onlardan faydalanmayı tercih ederdi. Düşman ordusundaki en iyi asker ve silah uzmanlarının canını bağışlar, ordusuna katardı. Düşmanınki ile kendi gücünü kıyaslayarak savaşa girer, hasımları hakkında yeterince bilgi topladıktan sonra doğru zamanı beklerdi. Kazanamayacağı sefere çıkmazdı. Gerek Kıpçaklar, gerekse Ruslar Moğolları küçümsedikleri, Moğolistan, Çin ve Türkistan’da neler yaptıklarını bilmedikleri için yenildiler. Bu sayede Moğol orduları Avrupa’nın içlerine kadar girebildi.
Dünyaya belli bir görev üzere geldiğine ve bu görev için Tanrıdan destek göreceğine inanmıştı. Bu inanç onu maneviyata yönlendirdi. Taoistleri vergiden muaf tuttu. Müslümanların dinleri için öldüğünü gördü, etkilendi. Ülkesinde herkes dinini yaşamakta özgürdü.
Lükse itibar etmez, göçebelik geleneklerini ve basit hayat tarzını sürdürürdü. Ancak gerektiğinde ihtişam ve gösterişten faydalanmıştır. Bilhassa önemli karar arifelerinde kutsal Burhan Haldun dağına çıkarak inzivaya çekilir, dua ederdi. Taoist rahip Çang Çun’un kendisine önerdiği gibi düzenli bir hayatın ömrü uzattığına inanırdı. Sonsuza dek yaşamak mümkün olmasa da Cengiz Han’ın ölümsüzlüğü aramasına pek şaşmalı. Çünkü ebediyen var olmak düşüncesi insanoğlunun en büyük arzusudur.