|

Etyen Mahçupyan’dan modernlik okumaları

Etyen Mahcupyan’ın iki önemli kitabı Profil Yayınları arasında yeniden okuyucuyla buluştu. ‘’Türkiye’yi Anlamak” ve ‘’Batı’yı Anlamak” adını taşıyan bu iki kitapta Mahcupyan kendiyle yüzleşemeyen halkın toplum olamayacağı görüşünden yola çıkarak önemli tespitlerde bulunuyor.

Yeni Şafak
19:59 - 1/03/2015 Pazar
Güncelleme: 18:02 - 1/03/2015 Pazar
Yeni Şafak
GÖKHAN ERGÜR

‘’Çağ bir uğultu çağı oldu bizim için. Cehennem başkaları değil. Roma taşlarından bir cehennem inşa ettiler bizim için.’’ Böyle yorumluyor Nuri Pakdil yaşamaya çalıştığımız dünyayı. 1923 yabancılaşma süreciyle başlayan Roma taşlarından inşa edilen modern cehennemin evvelsi de var tabii ki. Örneğin Osmanlı’nın yaşadığı siyasal çıkmazda bir yol arayan devrin entelektüelleri, modernliğe başvurarak bir çıkış yolu bulmaya çalıştılar, modernlik Batı istila ve tazyikine karşı bir araç-yöntem gibi işlevselleştirildi. 


Yapılmak istenen şey kısaca, modernlikle barışıp Osmanlı’nın içinde bulunduğu siyasal krize bir son vermekti ama işler istenildiği gibi gitmedi, entelektüeller arasındaki bu yöntem bir zaman sonra inanç kabulüne evrilerek modernliğe teslimiyet halini aldı. Kısaca modernlik, politik kurtarıcı bir hamleyken artık toplum siyaseti olmaya başladı. Vaktiyle tutulduğumuz bu hastalık belirli dönemlerde şiddetlenmiş ve Türk toplumu bu hastalıktan bir türlü kurtulamayıp ‘hastalıkla beraber nasıl yaşarım’ın arayışı içine girmiştir.


Bu yılın başında Etyen Mahçupyan’ın iki önemli kitabı okuyucuya sunuldu Profil Yayınları tarafından: “ Türkiye’yi Anlamak ve Batı’yı Anlamak.” Üç bölümden oluşan Türkiye’yi Anlamak; Savrulma ve Direnç başlığı altında bu topraklardaki zihniyet değişiminin zorunluluğu karşısında devlet ve halkın gösterdiği uzun direnişi, Restorasyon ve Sıkışma başlığı altında zihni adaptasyonun başarıyla tamamlandığımızı sanıldığımız ama aslında içten içe savrulduğumuzu, kitabın son bölümü olan Arayış ve Tıkanma başlığı altında ise Mahçupyan’ın gözünden ayakta kalma çabası içindeki bir ülkenin nerede ve niçin takıldığını anlatıyor. Yazarın kendi deyimiyle, kendisiyle yüzleşemeyen hiçbir toplumun kendini anlayamayacağı, dolayısıyla ‘’toplum’’ olamayacağı tespitinin yükü altında, okuyucuyu bu yükü birlikte taşımaya davet eden bir kitap. 


MODERNLEŞME VE KOPUŞ

Batı’yı Anlamak kitabının çıkış noktası ise modernliğin bir zihniyet analizine konu edildiğinde ne tür bir algılamaya tekabül ettiği sorusudur. Günümüzde buna eşlik eden ve yanıt bekleyen başka sorular da var tabii: Modernliğin geçmişten geleceğe nasıl değiştiği, ne tür sorular ve sorunlar doğurduğu ve geleceğe yönelik neler ima ettiği gibi. Demokrat bir zihniyetle yazılmaya çalışılan kitap modernliği Avrupa tarihi içinden tanımlamakta.  Bu süreç içerisinde Avrupa’nın kendine özgü deneyimleri bizler için neredeyse bir kuram niteliği haline bürünmekte. Bu sebeple kendimiz üzerine düşünme, kendimizi anlama çabasına girişmek için kendimize referans edindiğimiz Batı modernliğinin zihniyet perspektifini okuyup anlamamız gerekir. 

Aydınlanma projesine göre insanın gelenek ve din gibi her çeşit metafiziksel boyuttan özgürleşerek dünyevi alana yerleşmesi gerekir, özerk birey kimliğiyle Yaratıcı’dan ve doğaüstü dünyadan koparak otonom bir varlığa dönüşmelidir. Burada amaç geleceğe yönelik ilerleme, kalkınma, özgürleşme ve dünyayı yeniden şekillendirme isteğidir. En büyük dayanağı aydınlanma projesi olan modernleşme teorisi İkinci Dünya Savaşı ertesine denk gelir, Avrupa’nın merkeze aldığı ve kutsadığı insanların birbirini vahşice öldürmesi ve tüm kutsalların kaybı. 

Yeniden kurulan dünya düzeninin liberal değişim planına karşılık olarak geliştirilmiş bir teoridir modernleşme. ABD’nin Sosyalist Rusya’ya karşı ortaya koyduğu kalkınma projesinin sosyolojik ve politik kuramsallığını temsil eder. Liberal politikanın dünya egemenlik ilişkilerini düzenlemek için Marksizme alternatif olarak geliştirdiği bir yaklaşımdır yani, ABD’nin emperyalist çıkarlarına hizmet eden ve yine ABD’li sosyolog Parsons tarafından geliştirilen bir kalkınma projesi. 

Cyril Black Modernleşmenin Dinamikleri kitabında modernleşmeyi şöyle tarif ediyor: ‘’Eğer tanımlanması zorunluysa, modernleşme bir süreç olarak tanımlanabilir. Ki bu süreçte tarihsel olarak kurumlar, hızlı değişimin fonksiyonuna adapte edilirler. Bu değişimde insan bilgisinin beklenmedik çoğalışı, çevresi üzerine artan egemenlik rolü ve buna eşlik eden bilimsel devrim yer almaktadır. Bu adaptasyon süreci öncelikle Batı Avrupa toplumlarını etkiler. Fakat 19. ve 20. yüzyıldan sonra bu değişmeler bütün diğer toplumlara yayıldı ve dünya çapında bütün insan ilişkilerinin transformasyonuyla sonuçlandı’’.  

KALP YOK SAYILDI

McMicheal, Black’ın bu tanımını bir liberal dünya toplum mühendisliği olarak yani bir kalkınma projesi olarak yorumlar, nitekim ABD başkanı Truman, Marshall Planı çerçevesinde dünyayı gelişen/kalkınan modern toplumlar ile gelişmeyen (modern olmayan) toplumlar olarak ayırmıştı. Geri kalmış toplumlar, ‘’gelişme projeleri’’ni uygulayarak kalkınacak ve modern olacaklardı. Bunun için ilk olarak kültürel ve tarihsel farklılıklarına bakılmaksızın bütün geri kalmış toplumlar, kalkınma amacıyla Batı deneyimini evrensel bir model olarak uygulamaya koyacaklardı. Böylece kalkınma projesi ABD’ye müttefik Batı dışı toplumları modern yapmaya çalışırken temelde ekonomik yaklaşımı öne çıkararak sosyal hayatı düzenlemeye çalışacaktı.. 

Mevcut projeden ABD’nin yıllardır en büyük müttefiki olan Türkiye’de ne yazık ki nasibini aldı. Bu çerçevede 1923 yabancılaşma hareketi, Cumhuriyetin inşa döneminde aydınlar tarafından tasarlanan ve uygulamaya konulan yeni bir toplumun zoraki olarak inşa edilme çabasıdır aslında. Bu tasarı modernitenin; bilim, akıl, doğa ve toplum anlayışı ile kurgulanmıştır. 

Kurgu temelde iki büyük hata yaptı: İlk olarak aklı öne çıkarıp kalbi yok sayan proje, ömrünü maneviyat üzerine kuran Anadolu halkına uyumsuz ve gayr-i ahlaki gelmiştir, nitekim bu toprağın insanları bulunduğu her yerde bu yabancılaşma hareketine karşı ciddi bir direnç göstermiştir. Gavur kıyafeti giyip gavur gibi görünmediği, dünyanın en temel özgürlüğü olan inançlarını yaşadığı ve uğruna savaştığı dinini yere koymadığı için yüzlerce meydanda idam sehpalarında sallandı lakin yine de teslim olmadı. Yapılan ikinci büyük hata ise biraz daha teknik, modernliğin temelinde endüstri devriminin koşulları yatar bununla beraber bilimsel devrimler ve aydınlanma da bulunmaktadır. Oysa Batı-dışı toplumlarda ne endüstri devrimi yaşanmış ne de aydınlanma geleneğine has bilimsel ve düşünsel devrimler, dolayısıyla modern olmayan bir toplumda modernite propagandası yapılmaktadır.

‘’Uyum sıkıntısının ardında yatan neden, cumhuriyete giden entelektüel arayışın modernliği gerçekte son derece yüzeysel bir biçimde algılaması ve dolayısıyla anlamamasıdır. Modernliğin ataerkil zihniyetten kopuş olarak sınırlanmış bir yoruma mahkum olması, otoriter zihniyeti denetimsiz bir şekilde meşrulaştırdı.’’ (Türkiye’yi Anlamak, sayfa 122) diyor Etyen Mahçupyan, hastalıklı cumhuriyet aydının başarısızlığını ve millete reva gördüğü zulmün arka planını kısaca özetleyip okuyucuya her iki kitabında da farklı pencereler açıyor.


Osmanlı’nın üzerine kurulu olduğu zihni temellerden, günümüz Türkiye’sine uzanan fikriyat ve eylemsel bazdaki gelişmeleri özetlediği Türkiye’yi Anlamak ve Batı ideolojilerinin kökenlerinin anlaşılır bir dilde okura sunulduğu Batı’yı Anlamak dikkat edilmesi gereken iki önemli eser, umarız okuyucudan da gereken takdiri görür. 


Kitabın künyesi:

1 - Türkiye’yi Anlamak

Etyen Mahcupyan

Profil Yayınları

2015, 365 sayfa

2 - Batı’yı Anlamak

Etyen Mahcupyan

Profil Yayınları

2014, 331 sayfa
#türkiye'yi anlamak
#batı'yı anlamak
#etyen mahcupyan
9 yıl önce