|

Gülen hareketi icazetsiz imametin sonu

Yeni Şafak
04:00 - 20/12/2014 Cumartesi
Güncelleme: 00:36 - 20/12/2014 Cumartesi
Diğer
Gülen hareketinin tüm samimi uyarılara kulak tıkayarak ‘‘kibr-i inadî’’ de ısrar ederek bırakın geri adım atmayı, özür bile dilemeyi zül telakki eden yazılarla, saldırgan yayınlarla, iktidarı ve devleti hedef alarak adeta bir ölüm kalım mücadelesine girişmesi, aslında bu hareket için sonun başlangıcı idi. 

Yapılan son operasyonlar, devletin bekası adına çok ciddi bir tehdit haline gelmiş olan ‘‘Gülenizm’in’’  belinin kırıldığını tescil etmiştir. Bu hareket örgüt olmadığını ispat etme adına kendileri ile bir şekilde teşrik-i mesai içinde bulunmuş olan İslam âlimlerini de cemaat müntesibi gibi göstermiş, hamaset ve istismar kokan değişik yayınlarla bu insanların İslami camiâlar içindeki ağırlıkları üzerinden kendi hareketlerine meşruiyet kazandırmak istemiş ve ihanetlerine şerikler aramıştı.

Gülencilerden örgüt diye bahsedenlerin kastı; hiç bir zaman bu cemaat ile zaman zaman ilişki içinde bulunmuş hakiki din âlimleri yahut cemaatin ekseriyetini teşkil eden İslami hassasiyetleri istismar edilmiş saf Anadolu insanı olmamış idi. Örgüt nitelemesinin, başka bir ülkenin kucağına oturmuş, cemaati yöneten üst tabakanın ülkelerine ihanetlerini ifade etmek amacıyla söylendiği, aklını ‘‘sû-i imam’’lara teslim etmemiş herkes tarafından çok iyi bilinmektedir.

İcasetsiz imamet!

Yaklaşık kırk yıldır,  bu milletin dinî ve millî değerleri üzerinden hesaplar yaparak adam devşirmeyi, cemaat oluşturmayı ve devletin kurumlarını ele geçirmeyi stratejik hedef olarak tayin etmiş ‘‘icazetsiz imamet’’ makamlarının, meğer kimlerin ‘kuklası’ olduğu malum tohumu( haşhaş) yutmamış bu milletin her bir ferdi tarafından artık çok iyi görülmüştür.

‘‘Pîr-i mugan’’ lafzının arkasına gizlenerek asıl icazet aldıkları konsülleri ve hiçbir zaman intisab etmedikleri bir âlimden icazetli imiş gibi kendilerini ve arkalarındaki üst akılları gözlerden uzak tutmaya çalışanlar, ilâ nihaye bu milleti kandırabileceklerini mi düşünüyorlardı? Asırlardır bu dinin sancaktarlığını ve peygamber yolunun hâdimliğini yapmış aziz milletimiz, Allahın dinine, kitabına ‘‘susatılmışlığının’’ harareti ile her pınara koşmuş ama haince emellerle inşa edilmiş bazı pınarların dinini ifsad edebileceğini hesap edememişti.

Bidayetinden beri bu topraklarda, İslam ümmetini parçalamak, ifsad etmek, ecdadımızın inşâ ettiği Ehl-i Sünnet omurgayı yok etmek isteyen İslam düşmanları, son derece iyi yetiştirilmiş zâhiri ilimler ile mücehhez, âlim görünümlü elemanları vasıtası ile bu omurgaya hücum etmişler ve İslam Alemini içeriden inkıraza uğratmaya çalışmışlardır. Nasıl ki Şia anlayışı, Hulefa-i Raşidin döneminden sonra böyle bir plan ile İslam aleminde tedavüle sokulmuş, Ehl-i Sünnet inancını ve dolayısıyla Müslümanları parçalamaya matuf, İslam düşmanlarının güdümünde bir  tahrif hareketi olagelmiş ise, günümüzdeki İslam kisvesi giydirilmiş bazı hareketler de öyledir.

Hâkeza Vehhabilik, İngiliz istihbarat elemanlarının kontrolünde benzer bir planın Sünni inanç anlayışı içinde uygulamaya konulduğu bir başka tahrif hareketidir. Amaç o sağlam Ehl-i Sünnet omurgayı olabildiğince tahrip edebilmek. Yine aynı amaçla Osmanlının son döneminde Arapları, ırkçı tahriklerle Devlet-i Âliyye’ye karşı kışkırtan Lawrence gibi yüzlerce İngiliz istihbaratçısı da zahiren âlim, fâdıl, âbid görünümlü, İslami ilimlere son derece vâkıf ve kusursuz belâgat ile Arapça konuşan kişilerdi.

Türkiye adına faaliyetler

Dolayısıyla Müslümanlar, Alemlerin efendisinin irtihalinden itibaren bu ümmetin düşmanları tarafından zâhiri görünümü âlim, âbid, fâzıl olan ulemâ-i sû’i ile aldatılmaya ve akîdeleri kirletilmeye çalışılmıştır. Öldürülen üç-beş Yahudi çocuğu için sabahlara kadar uyuyamadığını ifade edip, kumsalda oyun oynarken İsrail hücumbotları ile paramparça edilen çocuklar için dillerini yutanların samimiyetlerine kim inanır?

Ümmetin bir parçası yok edilmeye çalışılırken, kefenlerini yanlarına alarak yardım için giden Müslümanları taşıyan gemileri, tahfif edercesine bazı renklerle niteleyenlerin, bu yardımların asaletine leke sürmeye çalışanların, acaba bellerinde renkli bir zünnar taşımadıklarına veya bir gücün kontrolünde olmadıklarına kim inanabilir?

Anlaşılan hâlâ bu millete “mental retarde” muamelesi çekmeye ve kucağına oturdukları ülkeden bu millete ve devlete yönelik dalavereler çevirmeye utanmayacaklar. BM’de yapılan güvenlik konseyi geçici üyeliğine Türkiye’nin seçilmemesi adına yaptıkları kulis faaliyetleri, hem millet hem de devlet tarafından not edilmiştir.

Eğer gerçekten bu hareket, mazlum ve mağdur olsa idi inanınız ki bizim milletimiz, tarihin her döneminde olduğu gibi bir lahza tereddüt etmez, mazlumun yanında saf tutma refleksini gösterirdi. Fakat milletimiz, artık bu ‘‘camianın’’ bu toprakların refah ve saadeti adına değil, başkalarının bu topraklarda kök salması adına sahada yer aldığını çok iyi idrak etmiştir. 

Temiz Anadolu çocuklarının hicret, ashab- ı suffa, şehadet, garib gibi ümmetin mukaddes kavramları kullanılarak bir takım emeller uğruna nasıl iğfal edildikleri, boğaz tokluğuna çalıştırıldıkları, gerek yurtiçi gerekse yurtdışında diğer İslami gruplarla olan ilişkilerinin nasıl engellendiği çok iyi biliniyor. Milletimiz, Başbakanından dağdaki çobanına kadar size ve okullarınıza, bu milletin din-ü devlet surlarında açılmış materyalist gedikleri kapatacağınız ümidi ve hem maddi hem manevi olarak yetiştireceğiniz inancı ile evlatlarını teslim etti, ön şartsız olarak destek verdi. Ama siz, milletin bu teveccühünü hoyratça istismar ettiniz.

“Bize samimi niyetlerle her türlü desteği veren” bu kadar insan, ne oldu da birdenbire bize sırtlarını döndüler diye düşünmüyorsunuz da “biz örgüt isek bize destek verenler de örgüttür” gibi sığ, pespaye kurgulara tutunmaya çalışıyorsunuz.  

Siz bu milleti en aziz bildiği değerleri üzerinden iğfal ettiniz ve bu şekilde devşirdiğiniz gücün kibrine kapılarak başka güç odakları ile birlik olarak bu milletin ve devletin üzerine çullanmaya kalktınız.  Geçmişte sizin hareketinizin gayesini, milletin evladına dinini, kitabını, peygamberini öğretmek, imanını kurtarmak, imanlı nesiller yetiştirmek olarak biliyorduk. Tüm bu yaşananlar göz önüne alındığında demek ki değilmiş. 

Cumhuriyet tarihi boyunca lâdini bir rejimin, üzerinden silindir gibi geçtiği, hayat hakkı tanımadığı tüm İslami teşekküller, zindanlara atılan hakiki İslam alimleri, yalnız ve yalnız Allaha itimad ve istinad ederek dinini ‘‘ kor ateş misali’’ taşımaya, yaşamaya çalışırken bu hareket, kendi menfaatleri için adüvvü-l İslam ile kol kola girmekten imtina etmemiştir.

İslami değerle örtüşmeyen üslup!

Bu hareket, daha düne kadar bu milletin canından aziz bildiği dinine, kitabına, mukaddesatına, ezanına kuduz köpekler gibi saldıran bir takım eşhas ve fırkalarla can ciğer olmuş ve onların himmetlerine muhtaç hale gelmiş ise mayalarının ne kadar saf olduğu çok su götürür. “Allah ıslah etsin” şeklindeki dualarımızı bile adeta küfür telakki edecek seviyede gözleri kararmış bir topluluğa, bu saatten sonra söylenecek bir şey kalmamıştır.

Hal sâridir, dolayısıyla başlarındaki zatın halet-i ruhiyesi (paranoid şizofren) tüm bu topluluğa sirayet etmiş ise yapılacak olan tek şey,  bu hastalık ile malul zihinlerin izole edilerek zararsız hale getirilmesidir. İşte an itibariyle devletin tüm hücreleri ile yapmış olduğu son operasyonların amacı tam olarak budur ve milletin kahir ekseriyeti tarafından muvafık görülmektedir. 

Haddizatında bu hareketin bir bütün olarak Türkiye’ye karşı çok ciddi ve samimi bir özür borcu vardır ama Vatikan’a “yürütmekte olduğunuz diyalog faaliyetleri konusunda üzerimize düşeni yapmaya hazırız” diyen bir zihniyetin, özür dilemeyeceğini cemaatin Amerika’da efendisinin dizi dibinde mukim yazarı “cemaat özür dilesin ha!” başlıklı yazısıyla açıkça deklare etmişti. 

Evet, özür dilemeyecekler, Vatikan’a sundukları “bağlılığın” kırıntısını bu milletten ve devletten esirgeyecekler ama biz zaten bu lafları onlara değil, onların iğfal ettikleri temiz, saf, Allahın dinine ‘hizmet’ ettiğini zanneden Anadolu insanına söylüyoruz: “İslami hiçbir değer ile örtüşmeyen bir üslubun sahipleri ile yollarınızı ayırın, uyanın,  Kur’ani ifade ile ‘fe eyne tezhebun’ ( nereye gidiyorsunuz) görün artık, hiç hata yapmadığına iman ettikleri bir beşer ile sizi manevi felaketlere sürüklüyorlar…”
#Gülen
#Gülenizm
#icazetsiz imamet
9 yıl önce