|

İnsanın Taşrası’ndan notlar

Elias Canetti’nin “İnsanın Taşrası” adıyla yayınladığı notları, insana ve dünyaya yaklaşmasındaki sahiciliğiyle dikkat çekiyor. Canetti’nin kendisiyle ve çağının toplumuyla hesaplaşması, insana ve onun anlamına ilişkin maskesiz konuşabilmesi nedeniyle taşraya ve kendisine yabancı kalmak istemeyen okura söyleyeceği çok şey var.

Yeni Şafak
21:50 - 21/04/2015 Salı
Güncelleme: 18:53 - 21/04/2015 Salı
Yeni Şafak
AHMET EDİP BAŞARAN


Dünya küresel bir köy artık. Merkez ve periferi asli anlamlarını kaybedeli çok oluyor. Teknoloji bir tuşla dünyayı ayaklarımızın altına seriyor. Böylesi bir dünyada taşra nereye denk düşer? Taşra, bilirsiniz eski Türkçeden miras bir kelimedir ve dışarı anlamına gelir. Coğrafi bir tanımlamanın merceğinden bakarsak taşra üzerine farklı okumalar yapmak mümkün. Mesela insanın dışı var mı? Kuşkusuz bir dışımız, dışarımız var ama savunmakla sorumlu olduğumuz içimiz ne âlemde? Dış, doğal olarak içi ve içerdekini de hatırlatıyor bize. İçi olmayan bir şeyin dışından bahsetmek ne mümkün…


Elias Canetti, biraz da bu taşraya yöneltiyor bakışını: İnsanın taşrasına. Canetti'nin Notlar başlığı altında yazdığı metinler, hem üslup hem de içerik bakımından türünün en seçkin örneği olarak okunabilir. Kitabın yazılış hikâyesi, biraz da o özgünlüğün ipuçlarını veriyor bize. Canetti, uzun yıllar üzerinde çalıştığı Kitle ve İktidar'ı yazarken kendisine koyduğu bir tür yasaktan bahseder. Tamamen çalışmasına yoğunlaşmak ve ilgi alanlarını dağıtmamak için yazınsal nitelikteki diğer çalışmalardan uzaklaşır. Ancak bu yasak, bir müddet sonra kendi deyişiyle üzerinde “tehlikeli ölçülere varan bir basınç” oluşturur. Bu basıncı aşmak için tamamen şahsi temayüllerinin izinden gittiği serbest çağrışımlara, anlıklara, aforizmalara, yazar ve kitap eleştirilerine yer verdiği notları yazmaya başlar.



KÖRLEŞEN BİR DÜNYADA GÖREBİLMEK


İnsanın Taşrası'ndaki notlar 1942-1972 yılları arasını kapsıyor. Tam otuz yıllık bir serüvenden söz ediyoruz. Ahmet Cemal, kitap için yazdığı önsözde, Canetti'nin notlarını bir tür bireysel hesaplaşma olarak değerlendiriyor. Bireyin kendisiyle ve toplumla olan hesaplaşması. Notları okurken Canetti'nin sözünü esirgemeyen tavrını, cesur çıkışlarını, bariz insanlık durumlarını anlatırken kullandığı iğneleyici üslubunu, ironisini, dramını, çelişkilerini gözlemliyoruz. Canetti, belki de diğer kitaplarında olmadığı kadar daha çok kendisi bu metinlerde. Çünkü bir tür dertleşme olarak görüyor notları. Bir iç dökme. İçine hapsolan ve içinden kurtulmak isteyen bir yazarın dışına, insanın taşrasına kaçma isteği. Notlar bu yüzden doğallığı ve özgünlüğü ile göz kırpıyor okura. Çünkü alt metinlerde Canetti'nin bazen güldüren bazen inciten samimiyetiyle yüzleşiyoruz sürekli. Bir yazarın yüzleşmesi aynı zamanda onun cümlelerine muhatap olan okurun da yüzleşmesi demek.



“İçinde yaşadığımız dünyanın durumunu göremeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur.” diyor Canetti. Dünya üzerine yazmak için dünyayı görmek gerek evet. Bunu daha özel bir alana çekersek şöyle diyebiliriz: İnsanı anlatabilmek için insanın hâlihazırdaki durumunu ve konumunu görmek gerek. Görmek, burada anahtar kelime. Canetti'nin notları biraz da bu “görme-görebilme” imkânlarının izinden gidiyor. Aklıma Kazancakis'in Zorba'sı geldi tam da. “Niçin ağlıyor biliyor musun patron?” diye soruyordu Zorba ve cevabı da hemen veriyordu: “Gördüğü için.” Her geçen gün körleşen bir dünyada –hem içine hem dışına– Canetti'nin cümleleri bir gerçeği ifşâ ediyor âdeta. İnsanı ve onun anlamını kaybediyoruz. İnsanı yürürlükteki kötürümleşmeden koruyabilmenin yolu belki de bu yüzden insanın taşrasına çıkmaktan geçiyor. Çünkü bilirsiniz bir şehir en güzel şehrin etrafına, dışına çevrilen surlardan korunur. İnsanın taşrasına çıkmadan insanın durumunu görebilmek de pek mümkün değil. Aslında amaçsız, gelişigüzel, doğaçlama yazılan metinler olarak başlanmış Canetti'nin notlarının böylesine bir etki uyandırmasının sebebi de burada saklı. Dıştaki iç.



GÜNLERİN MEKANİKLEŞMESİ


Canetti'nin notları aynı zamanda kendi iç bünyesindeki bir tehlikeyi de bertaraf etmesini bilmiş. Bu tehlike sıradanlaşma. Sadece günlerin isimlerinin değiştiği ama o günlere dair yaşantıların belli bir mekanikleşme çıkmazına düştüğü hayatlar yaşıyoruz. Öyle ya da böyle… Canetti, bu mekanikleşme olgusunu “dua etme” eylemi üzerinden anlatıyor: “Dua etmek, yinelemenin en etkin ve en tehlikeli biçimidir. Korunmanın tek çaresi, rahiplerde ve Budistlerin dua değirmenlerinde olduğu gibi duanın mekanikleşmesidir.”



Canetti, duanın mekanikleşmesini bir korunma çaresi olarak alsa da, insanların sayısız dualarından her birinde gerekli içtenliğe nasıl varabildiklerini anlamadığını söyler. Aynı içtenlikle, aynı samimiyetle, aynı bağlanış ve adanış zarafetiyle bir duanın içinde yaşamak, yeryüzündeki günlerimizi böylesi dualar gibi yaşamak ne kadar zordur oysa. Mekanikleşme, ayak izleri olmayan bir hayata sürüklüyor bizi. Hâlbuki insan, yaşadığı günlerin, kurduğu cümlelerin, söylediği sözlerin üzerinde hep kendine ait bir 'insan izi' bırakabilme ödeviyle baş başadır.



Canetti'nin notları alt metinlerde bu ödevleri hatırlatıyor bize. Birçok duygu, kavram, terim, düşünce ve yazar isimlerinin ortasında bir yeryüzü atlası seriyor Canetti. Bu atlasın sınırları alabildiğince geniş. Belli başlı isimler üzerinden yaptığı değerlendirmeler, birçok eleştiri kitabında kaynak metin olarak alınabilecek kıratta ve derinlikte. Kitabın sonunda yer alan dizin, böylesi araştırma heveskârları için çok güzel bir imkân…



FOTOĞRAF SÛRETİ YIKTI


Canetti, teknolojinin insana yaptığı fenalıkları anlatırken yalın ve net cümlelerle bir çırpıda söyleyiveriyor olan biteni. Bir kalemde kolayca söylenmiş izlenimi veren cümlelerin arka planında bütün bir modernist yıkım var aslında. “Fotoğraf sûreti yıktı” böylesi bir cümle mesela. Tam da yukarda belirttiğimiz gibi, fotoğrafla yıkılan sûreti görebilmek için o sûrete bir de dışarıdan bakmak şart. Canetti, belki de bu yüzden insanın kendi sûretini samimi bir arkadaş gibi karşısına alıp konuşması gerektiğinden bahsediyor. İnsanın yıkılan sûreti(ni) yeniden ayağa kaldırması gerek.



Canetti, modern çağın özgürlüğünü tanımlarken ise şunu söyler: “Artık hiçbir amaç uğruna, ölümsüzlük uğruna bile yaşamamak: Yeni özgürlük.”Bu yeni özgürlük sanrısının çizdiği dünya haritası pek de öyle iç açıcı değildir: “Artık, hiçbir haritaya bakamıyorum. Kentlerin adları yanık et kokuyor.” Canetti'nin notları bu ve benzeri çağrışımları geniş insanlık meseleleri etrafında dolaşıyor çokluk. “Kendimi bütünüyle ben olana kadar parçalamak istiyorum” diyen yazarın parçaları var İnsanın Taşrası'nda. Taşraya ve elbette kendine bigâne kalmak istemeyen okurun bu notlardan alacağı çok dersler var.



Kitabın künyesi:


İnsanın Taşrası


Çev. Ahmet Cemal


Elias Canetti


Sel Yayıncılık


2015


394 Sayfa



#Elias Canetti
#Sel Yayıncılık
#insan
#toplum
#modern
#teknoloji
9 yıl önce