1873 yılında Fatih Sarıgüzel’de dünyaya gözlerini açtığında, ‘Cihan İmparatorluğu’nun, tarih sahnesinden çekileceğini, savaşlar, göçler, yoksulluk ve çile dolu bir hayat geçireceğini nereden bilebilirdi ki? En acısı da ömrünü adadığı ülkesinde günün birinde ‘sakıncalı’, ’mürteci’ ve ‘tehdit’ ithamlarıyla muamele göreceğini nasıl tahmin edebilirdi ki?
Halbuki, gençliğinde en ağır eleştirileri yaptığı, dahası, ‘devr-i istibdad’ olarak andığı Sultan II. Abdülhamid döneminde dahi ne takibe uğramış, ne de sürgün edilmişti.. Gazetesinde istediği eleştirileri yapabilmiş, şiirlerini konuşturmuş, hatta II. Abdülhamid’i bir darbe ile tahttan indirecek İttihatçılar’a destek bile olmuştu. Ancak büyük ümitlerle destek verdiği, cephe cephe dolaştıktan sonra bedellerle kurulan yeni Cumhuriyet o kadar insaflı ve merhametli davranmamıştı kendi milli şairine.
Redd-i miras yapan ve geçmişle bağlarını kesen yeni Türkiye Cumhuriyeti, Mehmed Akif’in hem gazetesini kapatmış, hem kadim dostunu idamla yargılamış, hem de kendi peşine hafiyeler takarak izlemeye almıştı..
Akif, çare olarak ülkeyi terk etmiş, ancak Mısır’a hicret ettikten sonra da takibattan kurtulamamıştı. Şeflik Rejimi, O’nun izin sürmüş, O’nunla ilgili istihbarat yazışmalarını, takip raporlarını ‘İrtica 906’ kodlu dosyada biriktirmişti. 1924 sonrası Akif, yeni rejime göre artık bir ‘kahraman’ değil ‘mürteci’ ve sakıncalıydı. Bunların bir söylenti ve dedikodu olmadığını, bizzat Devlet Arşivleri’nde yer alan gizli/resmi belgeler bize göstermiş oldu.
1925 kışını Mısır’da geçirip baharda İstanbul’a döndüğünde ise şartların daha da kötüleştiğine tanıklık edecekti Milli Şair. Zira başyazarı olduğu gazete Sebilürreşad, Takrir-i Sükun yasası ile kapatılmış, (5 Mart 1925) kadim dostu Eşref Edib ise Şark İstiklal Mahkemesi’nde hem de ‘Vatana İhanet’ suçlamasıyla yargılanmaktadır. Üstelik Eşref Edib Fergan, Mehmed Akif’in de Sebilürreşad’da yazdığı her satırdan hesaba çekiliyordu.
Düşünüyordu; Milli Mücadele yıllarında çektiği sıkıntıları... Şimdi kapatılan gazetesinin o zaman cephelerde nasıl dağıtıldığını, şimdi idamla yargılanan dostu Eşref Edib’in zor günlerde gece gündüz İstiklal için koşturduğunu... O artık işsiz, dahası ‘mürteci’ bir kişidir. İşte bu manzara karşısında kesin kararını verecek ve 1925’te Mısır’a gidecektir. Vefat edeceği yıl olan 1936’nın 16 Haziran’ına kadar da çok sevdiği yurduna dönmeyecektir artık.