|

Osmanlıca tartışmaları altında Türkçeyi yeniden hatırlamak

Türkçe üzerine düşünen az sayıdaki yazarımızdan biridir Turgut Güler. Yazar, “Ejderlerin Beklediği Hazine: Türkçe Üzerine Düşünceler” adlı kitabında binlerce yılda kurulan ve bir imparatorluk dili olan Türkçe’nin giderek nasıl bir kabile diline dönüştürülmeye çalışıldığına dikkat çekiyor.

Yeni Şafak
21:47 - 21/04/2015 Salı
Güncelleme: 18:50 - 21/04/2015 Salı
Yeni Şafak
SELÇUK KARAKILIÇ


2014'ün sonlarına doğru Osmanlıca tartışmaları alevlendiğinde bazı aydınlar eski yazının liselerde seçmeli ders olarak öğretilmesinin faydalı olacağını ileri sürmüşler, bazıları ise böyle bir düşüncenin irticaı hortlatacağını iddia etmişlerdi. Ancak ne yazık ki, entelektüel bir seviyede yürümeyen Osmanlıca tartışmaları bir sonuca varmadan sönüverdi. Bu tartışma ortamında aydınlar, Türkçenin dünü, bugünü ve yarını ekseninde çeşitli yorumlar geliştirmesi gerekirken aksine ideolojik çerçevede meseleyi ele almayı ve ait oldukları çevrenin bakış açısını yansıtmayı tercih ettiler. Hal böyle olunca, Osmanlıca tartışmalarından kayda değer bir sonuç elde edilemedi; hatta Türkçenin dünü, bugünü ve yarını açısından bir perspektif sunulamamış olması ciddi bir kayıptır.



Ancak bu kaybı telafi eden aydınlarımız da yok değildir. Türkçenin geçmişi ve geleceği için okumaya, yazmaya devam eden yazarlarımızdan biri olan Turgut Güler, Ejderlerin Beklediği Hazine: Türkçe Üzerine Düşünceler isimli yeni kitabıyla bizi şaşırtıcı, aynı zamanda sarsıcı bir tarihî gezintiye çıkarmaktadır. Her yazarın, kitabının bir hikâyesi, yazma sebebi vardır. Daha önce Orhun'dan Tuna'ya Uluğ Türkler ve Cihângîr Tûglar isimli kitapların yazarı Turgut Güler, neden Türkçe üzerine düşüncelerini bir kitapta toplamak ve okuruyla paylaşmak istemiştir?



SADELEŞTİRME TEHLİKESİ


Türkçenin tarihî seyrini derinlemesine bilen Güler, basit, brütal ve kaba bir dille yazmadığının farkında olmakla birlikte konuştuğu ve yazdığı dilin yani Türkçenin “imparatorluk dili” olduğunun idrakinde bir entelektüeldir. Bu idrak ve şuur, yazarı, “cihanşümul bir dilin” nasıl olup da kabile diline dönüştürülmek istendiği üzerinde düşünmeye sevk ettiği görülmektedir. Turgut Güler, Türkçenin nasıl hoyratça budandığını çarpıcı bir soruyla ortaya koyuyor: “Orhun Abideleri'nin orijinal metnini okuyup anlayacak nesli fantezi kabul etsek bile, perişan ve kirli manzarası içinde kitabesini muhafaza edebilmiş zavallı bir çeşmenin sağından solundan geçen kaç Türk çocuğu, orada yazılanları önce çözebilecek, sonra da anlayabilecektir? Maalesef geldiğimiz dramatik nokta budur. Mesele, sâdece çeşme kitabesinin yazıldığı alfabe de değildir. Aynı yazıyı Lâtin esaslı alfabe ile yazsak, bu sefer yine ortaya çıkan harf kümelerini mânâlandıracak kişileri bulmakta sıkıntıya düşeceğiz. Türkçeyi, 20. yüzyılda en sade ve anlaşılır biçimde eserlerine aksettiren Reşat Nuri, Yakup Kadri, Halide Edip gibi yazarlarımızın yazdıkları, “sadeleştirme” işgüzarlığına kurban ediliyorsa, siz hangi çeşme kitabesinden bahis açacaksınız?”



Ejderlerin Beklediği Hazine'de Turgut Güler, en eski zamanlarından günümüze kadar Türkçenin geçirdiği merhaleleri, zor zamanlarda yaşadığı müdahaleleri ve sonuçlarını dikkate değer bir üslupla anlatıyor. “Türkçenin var oluş sebebimiz” olduğunu dile getiren Güler'in kitabı hacimce küçük, ancak muhtevaca büyük bir eserdir. Güler'in Ejderlerin Beklediği Hazine'sinden anlıyoruz ki, ana dilimiz ilk başlarda tek sesli bir dil iken sonraları coğrafyaya sığmayan bir imparatorluk dili olmuştur. İmparatorluk sınırları içindeki milletlerden kelime alıp kelime veren Türkçenin ses ve rengi zenginleşmiş, 1900'lü yılların başında renkli ve ahenkli bir dil kıvamına ermiştir. Ancak ne olduysa bir tel koparılmış ve ahenk bozulmuştur.



DİLDE DEVRİM OLMAZ


1930-40'lı yıllar boyunca Türkçenin ara dönem yaşadığını ve bu dönemin nesiller arasında ciddi kırılganlığa yol açtığını söyleyen Turgut Güler, “dilde devrim” olmayacağı kanaatindedir. Uydurmacılığa karşı çıkan Güler, bir kelimenin güçlü bir mazisi olduğunu, milletin kültüre hafızasında haddeden geçerek yer edindiğini belirterek şu çarpıcı tespitte bulunuyor: “Hâtırâ ile idrâk ettiğimiz bin yılda, milletimizin mensupları, karşılaştıkları yerlerde birbirlerinin hatırlarını sormuşlar; bâzen istemeyerek de olsa bâzılarının hatırlarını kırmışlardır. Mehmed'in Ali'de, Fatma'nın Ayşe'de hatırı kalmış; Mustafa'nın yaptıkları bâzen hatıra gelmemiştir. Hatırlı insanlardan olmayı istemiş, misâfirperverliğimizi “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” atasözüyle belli etmişizdir.


Bu bin yıl içinde hatırda kalmayacak daha nice hâtırâlarımız olmuş, hatırdan çıkaramadığımız müşterek sevinç ve kederlerimizi hatırlayarak, dünyâda hatırı sayılır bir millet olmuşuzdur. “Anı” ile atılmak istenen, sâdece bir tek hâtırâ kelimesi değil, millî yaşayış ve düşünüşümüzün, geçmişten geleceğe uzanan çok büyük bir bölümüdür. Atılmak istenen, her şeyi ile bize âit, bizim olmuş bir kültür parçasıdır. Atılmak istenen, millî hayat yolunun en önemli köprülerinden biridir. Böylece, büyük Türk milleti, geçmişini hatırlayamayan garîb insanların derekesine düşürülmek istenmektedir. Bu ise, “ihtilâl”i geride bırakan mânâsıyla, şeddeli “devrim”dir. “Dilde devrim”den maksat, herhâlde bu olmalıdır.” (s. 148)



Ejderlerin Beklediği Hazine: Türkçe Üzerine Düşünceler, ana dilimizin dünü, bugünü ve yarını üzerine düşünenler için önemli bir kaynak eserdir.



Kitabın künyesi:


Ejderlerin Beklediği Hazine: Türkçe Üzerine Düşünceler


Turgut Güler


Ötüken Neşriyat


2015


158 sayfa


#Türkçe
#dil
#Turgut Güler
#Ötüken Neşriyat
9 yıl önce