|

Rahatlatıcı yanılsamalar

Kendi mülkümüz olan bilgilerimiz, düşüncelerimiz, tasavvurlarımız olsaydı eğer, ortak temel amaçlar doğrultusunda, niteliksel anlamda yeniden inşa üzerinde çalışıyor olacaktık. Etnisiteye dayalı kimlik politikalarının partizanlık biçiminde somutlaşmasıyla birlikte, insani yanımız, vicdani yanımız bir kez daha yeni bir sınavla karşı karşıya geldi. Düşünsel belirsizlikler ve bulanıklıklar, İslam’ı nihai bir tercih olarak seçemiyor oluşumuzla ilgili bir sorundur. Nihai tercihlerde hiçbir belirsizlik ve bulanıklık yoktur

Yeni Şafak
04:00 - 9/03/2015 Pazartesi
Güncelleme: 21:29 - 8/03/2015 Pazar
Diğer
illüstrasyon: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
illüstrasyon: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
ATASOY MÜFTÜOĞLU

İslami bir tasavvurun, dünyanın yeniden kuruluşu; din’in düşüncenin, bilginin, kültürün, edebiyatın, felsefenin, siyasal bir bilinç ve bağımsızlık içerisinde, birlikte, bütünlük içerisinde hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir. Kuşkusuz bu tasavvurun her şeyden önce toplumsallaşması ve toplumun ortak anlam ve amaç sistemi haline gelmesi gerekir. Müslümanlar, ilahi vahyin, bağımsız aklın ve düşüncenin ışığında, ortak anlam ve amaçlar doğrultusunda üretkenliklerini sürdürerek tarihin failleri oldular. Bugün, tarihte yeni ve önemli şeyler olabilmesi için, her şeyden önce bağımsız aklın ve düşüncenin, tevhide dayalı inancın rehberliğinde harekete geçmesi gerekir.


Günümüz dünyasında/toplumlarında, ne yazık ki, bağımsız akıl’dan da, bağımsız düşünceden de söz edilemiyor. İdeolojik ya da dini propaganda yoluyla, bireylerin düşünceleri şekillendiriliyor. Bu propaganda çoğu kez manevi ikna, kimi zamanda psikolojik ikna yöntemleriyle gerçekleştiriliyor. İslami bütüne yabancılaştığımız için bugün, düşünen ve üreten öznelerin yerini, düşünmeyen, düşünmeden tüketen nesneler almıştır. Patolojik bireyler tercihlerini düşünerek/araştırarak değil, propaganda yoluyla yapıyor. Aldatıcı yöntemlerle güdülenen ve gerçeklerden kaçarak, rahatlatıcı ortamlar/çevreler arayan bireyler hiçbir zaman soru sormaya, sorgulamalar yapmaya cesaret edemiyor.

Egoist neo-liberaller

Aldatıcı yöntemlerle güdülenen bireyler için, duygusal iyileşmeler ve psikolojik ihtiyaçların karşılanması önem arzediyor. Otoriteye boyun eğen, itaat edenler kolay bir yol seçmiş olurlar. Teslimiyeti seçmek, taşlaşmayı kabul etmek demektir. Günümüzde bir yanda taşlaşmayı seçen ve bununla ilgili her hangi bir rahatsızlık duymayan bireylerin oluşturduğu geleneksel topluluklar, bir diğer yanda ise, her durumda hesap yapan akılların rekabete ve ekonomik mücadeleye adanmış bencil-egoist neo-liberal dünyaları var. Neo-liberal kültür, günümüzde yeni bir düşünme ve varoluş biçimi olarak küreselleşiyor. Neo-liberal küreselleşme İslami kesimleri de ciddi bir biçimde etkiliyor. 

Müslümanlar da hesap yapan, rekabete ve ekonomik mücadeleye önem veren akıllara yöneliyor. Bugün, hayatımızda en çok neyi önemli saydığımızı hatırlayarak, konumumuzu değerlendirme imkanı bulabiliriz. Bu konuda, temel İslami sorunların gündemimizden çıkarıldığını hatırlatmak yeterli olabilir. Ahlaka ihtiyaç duymayan neo-liberal dünyada bütün ilişkiler yararcı ilişkiler halinde somutlaşıyor. Bilgi, her yerde ansiklopedik anlamda kavrandığı için, bireyler düşünmeye de ihtiyaç duymuyor. Aynı şekilde İslam ve Kur’an ile ilgili bilgiler de ansiklopedik anlamda öğrenildiği için, öğrendiklerimiz bağlayıcı bir değer sistemine dönüşmüyor. İslami bir dünya görüşü ve hayat tarzı perspektifine sahip olmadığımız için, geçmişte neler-nasıl oldu, halen neler-nasıl oluyor ve neden oluyor sorularına ikna edici yanıtlar veremiyoruz.

Alışkanlığa dönüşen düşünceler

Çıkarlarımız, önyargılarımız, bencil tercihlerimiz/bağlılıklarımız/yorumlarımızı bir kenara koyarak, ortak İslami kaygılar/ilkeler temelinde hareket edinceye kadar ahlaki bir duruşa, konuma, inisiyatife sahip olamayız. Toplumsal ve tarihsel sorunlar karşısında eleştirel bir tavrın ve duruşun insanı olamamak da ahlaki zaaflarımızın büyüdüğüne işaret eder. İslam dünyası toplumlarında gelenekçilikler kitleleri rahatlatıcı yanılsamalarla şekillendirdiği için, Müslümanlar bütüncül bir vizyona sahip değiller. Bugün, yaşamakta bulunduğumuz her bencillik, her önyargı, her parçalanma, bizleri sözünü ettiğimiz bütüncül vizyondan bütünüyle uzaklaştırıyor. Bencillikler, önyargılar, düzmece karşıtlıklar ve parçalanmalar, bizleri bütüncül değerlerden, anlamlardan uzaklaştırarak, ilkelliklere, barbarlıklara ve benzersiz bağnazlıklara sürüklüyor. 

Zihin ve gönül dünyamızın kapsamı ve büyüklüğü, kapsadığı zamansal ve mekânsal enginliklerle, ufuklarla değer kazanır. Müslüman olmak demek, bütün yönlere, bütün boyutlara, bütün ufuklara bakarak yürümek demektir. Asla, bütün haline gelmeyecek, asla bütüne katılmayacak olan parçaların, hangi parça olursa olsun, İslami temsil etmeleri beklenemez. Alışkanlıklarımız ve üzerinde yoğunlaştığımız ayrıntılar, içerisinde yaşadığımız tarihsel zamanlarda üstlenmemiz gereken ağır sorumlulukları kesintiye uğratıyor. Alışkanlıklarımız, alışkanlığa dönüşmüş düşüncelerimiz miadını doldurduğu için, bugüne özgü bir dil oluşturmamıza da engel oluyor.

Etnisiteye dayalı kimlik politikalar

Ütopik bir geleceğe umut bağlayan bir geleneği sürdürdüğümüz için, tarihin yeniden yapılması gibi bir düşüncemiz ve tasavvurumuz yok. İslami anlamda bir düşünce sistemine bile sahip değiliz. Mode konular, eski konular ve eski sorunlarla ilgilendiğimiz için, merkezi konular ve merkezi sorunlarla ilgilenmiyoruz. Geçmişe yönelik olarak abartılı bir öykünme içerisinde bulunduğumuz için, bugünün sorumluluklarını açıkça ihmal ediyoruz. Bugünü ihmal ettiğimiz için, bugün üzerinde hiç  bir olumlu etki oluşturamıyoruz. İslami hayatımız, ulus-devletin sınırları ve özel çıkarları içerisine çekildiği günden bu yana sembolik anlamda varlığını sürdürüyor. Bu nedenle de, gerçek anlamda ümmet kaygısı içeren amaçlarımız olduğunu söyleyemiyor, açıklayamıyoruz.

Kendi mülkümüz olan bilgilerimiz, düşüncelerimiz, tasavvurlarımız olsaydı eğer, ortak temel amaçlar doğrultusunda, niteliksel anlamda yeniden inşa üzerinde çalışıyor olacaktık. Etnisiteye dayalı kimlik politikalarının partizanlık biçiminde somutlaşmasıyla birlikte, insani yanımız, vicdani yanımız bir kez daha yeni bir sınavla karşı karşıya geldi. Düşünsel belirsizlikler ve bulanıklıklar, İslam’ı nihai bir tercih olarak seçemiyor oluşumuzla ilgili bir sorundur. Nihai tercihlerde hiçbir belirsizlik ve bulanıklık yoktur. Bizler, bugün emperyal/sömürgeci bir iradenin belirleyici etkisine maruz kalmaksızın üretemiyor, eylemde bulunamıyoruz. Farklı – yeni bir model – alternatif oluşturmaya cesaret etmek bir yana, bu konuyu gündeme bile getiremiyoruz. Bilinçli bir varoluş, bilinçli bilmekle başlar. Bilinçsiz varoluş ve bilgi çözümsüzlüktür.
#Müslümanlar
#psikolojik
#Patolojik
9 yıl önce