İLKESEL OLANI MODERN BİR DUYUŞLA ANLATMAK
İlahiler bölümündeki birçok şiirde, Erol Akyavaş’ın son dönemine ait bazı resim dizilerinde yapmak istediğini yapmayı denedim. Geleneksel olanı, ilkesel ve tarihüstü olanı modern bir duyuşla yani tam da tarihle belirlenmiş olanla ele almak istedim. Bir Şair Bisikletle kitabımın Cönk bölümündeki şiirlerimin devamıdır bu şiirler. Miraç, Cuma, Oruç, Kadir, Kalender vb başlıklara aslında Sakal-ı Şerif, Abdest, Hafız gibi başka başlıklar da eklemek istiyordum, olmadı. Yani “şiire yakışmayan”, iş yapmayan, tarz olmayan bazı başlıklarda şiir yazmak istedim. Bunu yaparken de, on sekiz yaşındaki bir genç bunları okuyabilsin istedim. Eski şiir bu temaları bu şekilde ele almaz, mutlaka soyutlar, ilkeselleştirir, sembolik bir matrise yerleştirir.
ŞÜKÜRDEN ÇOK SABRA VURGU YAPMAK
Bu konuda konuşmak biraz netameli. Modern dindar bireyler olarak tevekkül, rıza, teslimiyet, tedbir, tefviz gibi başlıklarda ciddi zihinsel arızalarımız olduğunu düşünüyorum. Genel olarak eylem ve aksiyon merkezli düşünüyoruz; dindarlığı çilecilik olarak kurguluyoruz; şükürden ziyade sabra vurgu yapmayı ciddiyet sanıyoruz; mutluluğu kerih görüyoruz. Kısaca kendi gücümüze, birikimimize, programımıza, ideolojik kurgumuza, topluluğumuza haddinden fazla anlam ve güç atfediyoruz. Kitaptaki şiirlerimden daha az popüler olanlardan birinde yer alan şu dize bütün bunlara dair aslında: “din dilini yenileyin dediydi diyanet, işte yenisi/ lâ havle velâ kuvvete, lâ havle velâ kuvvete” Bu her birini dikkatle seçtiğim örnekleri de aydınlatacak meseleyi daha geniş olarak konuşamadan, şiirlerimde niçin öyle bir atmosfer kurduğumu anlatmaya çalışmam yararsız olacaktır. Belki bu konuda müstakil bir şeyler yazabilirsem, şiirdeki tercihlerimi de aydınlatmış olurum.
Tasavvufla şiirin irtibatı üzerinde konuşmaya bile değmeyecek kadar güçlü. Yunus Emre diyorum ve susuyorum. Yunus Emre’yi tasavvuftan arındıramazsın, dahası Yunus’u tasavvufa borçluyuz. Ama daha önce bir vesileyle yazdığım gibi, sufiler şiiri ya aşk acısıyla yazmışlardır ya da rehberlik için yazmışlardır. Her iki durumda da o şiirler baskı altında kaleme alınmıştır diyebiliriz. Ben maalesef ne oyum, ne de bu. Dolayısıyla benim yazdıklarım, sebebi telifleri bütünüyle tasavvufi gerekçelere dayanarak açıklanabilecek türden değil. Ama tasavvufun asli insan olmaya yaptığı çağrısı, bana bigâne kalamayacağım güçte geliyor. Merhume Ayşe Şasa’yla konuştuğumuz meseleler arasında bunlar da vardı. Bazı şiirlerim üzerinde düşünür, bunları telefonda bana okurdu, bunların üzerine birlikte konuşurduk. Şiirlerimizin birer yakınmadan çıkarılmaları da konularımız arasındaydı. Yeri geldi; son görüşmemizde, bir kitap yazdığını söylemiş ve benim “Ekmek sıcak, Allah güzel, sen iyi” dizemi kitabına başlık olarak düşündüğünü söylemişti. Bilmiyorum o kitap bitti mi, akıbeti ne oldu.
Senin de kibarca dediğin gibi az işte. Daha çok yazabilmek isterdim. Ama bende sistem böyle çalışıyor.
DÜNYA KARŞISINDA İKİRCİKLİ HALİMİZ VAR
Evet, öyle bir iki şiirim var. Ikea şiirinde aslında yaman çelişkimi, çelişkimizi yazmak istedim. Yani ne Ikea’yla oluyor, ne de onsuz. Modern, stilize, steril, seçkin, beyaz, kuzey yarımküreli cazip dünya karşısındaki ikircikli halimiz. Ikea bir simge isim tabi burada. İzlediğimiz filmlerle, dinlediğimiz müziklerle şekillenen zevkimiz bizi Ikea’nın çizgilerini sevmeye itiyor; okuduğumuz kitaplarla şekillenen zihnimiz bizi bu kibirli, minimalist stile muhalefete çağırıyor, gibi bir durum.
Namazları mutlaka kılalım ama kaçırırsak ta, kendimizi hırpalamak ve kendimizden ümit kesmek yerine efendice kaza edelim. Yanlış anlaşılmayı göze alarak şunu ekleyeyim: Son yılardaki namaz üzerine yapılan orantısız vurgu da bana modern bir arıza gibi geliyor.
İlginç bir soru. Bu şiirin böylece değil ama şiirin işaret ettiklerinin, ilgilerinin ve kaygılarının seslendirildiği bir minber… Evet, hayalim bu.
O yedi sekiz şiiri hiçbir kitabıma koyamadım. Ben de hep onları bir kitaplık çapta ilerletebilmeyi ümit ettim ama bir türlü nasip olmadı. Zaman içinde o şiirlerin havasından da çıktım. Bilemiyorum, sanki böylece yayınlandıkları dergilerde kalacaklar gibi görünüyor.