|

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e felsefe geleneğimiz

Recep Alpyağıl’ın yayına hazırladığı felsefe sözlükleri bugüne kadar Batı’nın kötü bir kopyası denilerek ihmal edilen felsefe geleneğimize yeni bir açılım yapıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 19/05/2015 Salı
Güncelleme: 19:13 - 18/05/2015 Pazartesi
Yeni Şafak
ÖMER YALÇINOVA


Son yıllarda Osmanlı'nın felsefe veya düşünce mirası başlığı altında birçok yayınevi kitap çıkarmaktadır. Bunu düşünce dünyamız açısından faydalı, olumlu ve ufuk açıcı buluyorum. Sonuçta Türkiye'de Türkçe düşünmek Cumhuriyet tarihimizle başlamış değil. Düşüncenin olmadığı bir medeniyet veya toplum, daha doğrusu dil, tasavvur edilemez. Osmanlı felsefesi başlığı altında yapılan yayınların, bir noktadan başka bir noktaya doğru hareket ettiğimizi, varlığımızın ancak bu şekilde anlam kazandığını bilmek; bir de tabii ki kendimizi tanımak, kendimizle yüzleşmek ve tarihimizle, gelenek ve göreneklerimizle barışmak açısından önemli.



Çizgi Kitabevi Yayınları Ali Utku editörlüğünde uzun zamandır “Osmanlı Felsefe Çalışmaları” başlığı altında bir dizi kitap yayımlamıştır. “Osmanlı Felsefe Çalışmaları” Osmanlı tarihindeki bütün felsefi eserleri yayımlamak gibi bir iddiayla çıkmıyor. Zaten bunun hiç olmazsa yakın zaman için, çok mümkün olduğu söylenemez. Fakat Tanzimat'la Cumhuriyet arası diye bir ara dönem seçilebilir. Ki Ali Utku böyle bir zaman dilimini seçmiş ve bu zaman aralığında yazılan, belli başlı felsefe çalışmalarını yayımlamayı, dizinin amacı haline getirmiş. Gayet isabetli bir karar.



BİZDE YOK DİYENE ÖRNEK


Bu şekilde Osmanlının düşünsel plandaki Batılılaşma serüvenini de daha yakından tanıma ve anlama imkanına kavuşuruz. Sonuçta Türkiye durup dururken dümenini Batılılaşmaya kırmamıştır. Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük içinden yalnızca Batıcılık ve Türkçülük ayakta kalmış, bunlardan Batıcılık ve Türkçülük dini içeriğinden tamamen soyutlanarak ele alınmak ve devlet politikası haline getirilmek istenmiştir. Bu, birdenbire yapılmış değil. Belirli bir serüvenin sonucunda elde edilmiş. Bu serüveni anlamanın bir yolu edebiyat tarihimizi çok iyi bilmekten geçiyorsa, diğeri de edebiyat tarihimizle iç içe geçmiş felsefe geleneğimizi öğrenmekten geçiyor.


Recep Alpyağıl bu konuda başvurulabilecek ender akademisyen ve düşünürlerden biri. İz Yayınları arasından çıkardığı, her biri iki cilt tutan, meşhur Din Felsefesine Dair Okumalar, Türkiye'de Bir Felsefe Geleneki Kurmaya Çalışmak, Din Felsefesi Açısından Mutezile Gelen-Ek-i'nin editörlüğünü yapmış, bir nevi “Bizde felsefe yok, olmaz da.” diyenler için, örnek, okunası metinleri, felsefe geleneğimizin, terk edilmiş, görmezden gelinmiş, yok kabul edilmiş, bilinmezliğe itilmiş karanlıklarından, gün yüzüne çıkarmıştır. Recep Alpyağıl Latin harflere aktarılmayan Osmanlıca felsefe metinlerini çevirip yayımlamakla kalmaz. Konuyla ilgili telif eserler de yazar. Bunlardan birkaç tanesi; Fark ve Yorum, Din Felsefesi Yapmak, Evrim ve Tasarım'dır.



SÖZLÜKTEN ZİYADE ANSİKLOPEDİ


Recep Alpyağıl yakın zamanda Çizgi Kitabevinin “Osmanlı Felsefe Çalışmaları” dizisinden İsmail Fenni Ertuğrul'un Lugatçe-i Felsefe'sini; Doğu-Batı Yayınları arasından Rıza Tevfik'in Kâmûs-ı Felsefe'sini yayıma hazırladı. İkisi de birer felsefe sözlüğü. İsmail Fenni Ertuğrul daha çok Fransız felsefe geleneğindeki sözlüklerden istifade eder ve uzun bir çalışma sonucunda Lugatçe-i Felsefe'sini bitirir. Rıza Tevfik de aynı kaygılarla Kâmûs-ı Felsefe'yi yazmaya başlar. Rıza Tevfik kitabını bitirememiş, c harfinde, iki cilt çıkardıktan sonra durmuştur. Ve olabildiğince felsefi terimlerin dışına çıkmamıştır. Fakat İsmail Fenni Ertuğrul tıbbi, fenni bilimlerde kullanılacak terimlere de Türkçe karşılık bulmaya çalışmış, alanını olabildiğince geniş tutmuştur. Bu yüzden İsmail Fenni'nin sözlüğü derli toplu ve daha kapsamlıdır, kelime sayısı açısından Kâmûs-ı Felsefe'den öndedir.



Kâmûs-ı Felsefe'ye nazaran Lugatçe-i Felsefe tam bir sözlüktür, terimlerin açıklaması ayrıntılara girilmeden kısaca yapılmıştır. Kâmûs-ı Felsefe ise Rıza Tevfik'in felsefe hocalığından, bir de öğrencilere dönük yazdığından olsa gerek, kavram üzerine uzun uzun durularak, geniş açıklamalar yapılarak, kavramın tarihçesi verilerek, bir de tabii ki her kavram için İslam geleneğinde bir karşılık aranıp, üzerinde kısa da olsa yorum yapılarak işlenir. Burada Rıza Tevfik, “feylesof” tarafını konuşturur. Özellikle siyaset felsefesine ait kavramların tarihçesini, günümüzdeki anlamını, Türkçedeki karşılığı ve nasıl anlaşıldığını işlerken, deryadil kesilir. Uzun uzun açıklama ve eleştiriler yapar. Kavramın ilk defa hangi kitapta geçtiğini söylemekle kalmaz, ondan sonra hangi önemli kitaplarda işlendiğini de aktarır. Ve kitaplar ve düşünürler arasındaki farkı, bazen ince imalarla, bazen açıktan yaptığı eleştirirlerle karşılaştırır. Bu açıdan ele alındığında Rıza Tevfik yalnızca sözlük yazmamıştır. O, bir nevi bir felsefe ansiklopedisi, hatta bir felsefe tarihi yazmıştır. Üçü bir arada olunca, tabii c harfine gelene kadar iki cilt dolmuştur.



MUHTEŞEM BİRİKİM


Hem Rıza Tevfik'te hem de İsmail Fenni Ertuğrul'da dikkat çekici yön, Doğu ve Batı felsefe geleneğine dönük ilgi çekici birikimdir. Cumhuriyet tarihinde yazılan felsefe sözlük ve tarihlerine göz atıldığı zaman, orada Osmanlı'nın ve diğer İslam ülkelerinin felsefe geleneğiyle çok karşılaşılmaz, karşılaşılsa da kısaca değinilip geçildiği görülür. Hatta İslam felsefesi, Yunan felsefesinin kötü bir kopyasıdır deyip bırakırlar. Bunu yalnızca siyasi iktidardan çekindikleri için değil, gerçekten özelde İslam, genelde din felsefesini iyi incelemedikleri için yaparlar. Bu da ister istemez Türkçe hazırlanan felsefe tarihinin, yalnızca Batı felsefe tarihinden ibaret kalmasıyla sonuçlanır. Oysa kitabın ismi Batı felsefe tarihi değil, felsefe tarihidir. Orada İran'ı, Selçuklu'yu, Osmanlı'yı, Mısır'ı… bulamayız. Rıza Tevfik ve İsmail Fenni Ertuğrul ise felsefeyi Batıya, Yunan geleneğine özel kabul etmeden, onları da devre dışı bırakmadan, bütün bir dünyaya mal ederek yazarlar. Seçtikleri kavramlar, günün egemen gücü olan, Batı felsefesinden olabilir. Ama onlara karşılık ararken, geniş bir coğrafyayı, bir imkan olarak önlerine açıp, oralardan terim bulurlar. Bu yüzden Arapça ve Farsçadan birçok terim bulmuşlardır. Bunları neden önerdiklerini de açıklamışlardır. İlginç olan şey; önerdikleri terimin örneğin Arapça kök anlamını belirttikten sonra, bunun Osmanlıda nasıl anlaşıldığını, diğer ifadeyle o terimin geçirdiği evrimleri de anlatmalarıdır.


#Rıza Tevfik
#İsmail Fenni Ertuğrul
#Fark ve Yorum
#Din Felsefesi Yapmak
9 yıl önce