|

Tarihe, kültüre, medeniyete ve düşlere dair: Kadim ve güncel Diyarbekir

İnsan, üzerinde yaşadığı coğrafyanın tabii bir parçasıdır, ondan ayrı düşünülemez. Ben yaşama ilk “merhaba”yı, dünyaya geldiğim bu kadim şehirde dedim. Beni tanıyanlar, doğup büyüdüğüm topraklara tutkuyla bağlı olduğumu bilirler. Memleketime karşı duyduğum sevgi, eşine ancak edebi metinlerde ya da şiirin sihirli sesinde rastlanan kelimelerle ifade edilir.

Yeni Şafak
04:00 - 25/05/2015 Pazartesi
Güncelleme: 22:47 - 24/05/2015 Pazar
Diğer
illüstrasyon: cemile ağaç yıldırım
illüstrasyon: cemile ağaç yıldırım
Mehmet Mehdi EKER Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı


Rüyası olmayanın hakikati olmaz derler. Evet, benim Diyarbekir'le ilgili bir rüyam ve bu rüyayı hakikate/gerçekliğe dönüştürecek bir inancım ve umudum var. Ben ülkemin insanına, milletimin ferasetine inanan birisiyim.


Büyük medeniyetler kurulan, kadim kültürlere ev sahipliği yapan, peygamberler ve sahabeler beldesi Diyarbekir'i tarihi güzellikleriyle yeniden buluşturup, yeniden muhteşem şehirlerden biri yapmak pekâlâ mümkündür.


Küller Altında Kalmış Mücevher Şehir: Diyarbekir

İnsan, üzerinde yaşadığı coğrafyanın tabii bir parçasıdır, ondan ayrı düşünülemez. Ben yaşama ilk “merhaba”yı, dünyaya geldiğim bu kadim şehirde dedim. Beni tanıyanlar, doğup büyüdüğüm topraklara tutkuyla bağlı olduğumu bilirler. Memleketime karşı duyduğum sevgi, eşine ancak edebi metinlerde ya da şiirin sihirli sesinde rastlanan kelimelerle ifade edilir.


Bazen havasını soluyup suyunu içtiğim, geceleri dolunay şölenlerine konuk olduğum, yıldızlarıyla âdeta konuştuğum, yerine göğüne hayran olduğum Diyarbekir'i dinlerken, “bu şehir hiçbir tarih kitabında tam anlamıyla hala anlatılamadı, ifadesini bulmadı” diye düşünüyorum…


Nice medeniyete beşik olan bu toprakların kadim şehri özellikle son yarım yüzyılda âdeta “küller altında kalmış bir mücevher”e dönmüştür.


Bu saklı cevher niteliğine sahip kentin, acılı ve hüzünlü talihini aşıp görkemli geçmişindeki gibi tekrar medeniyetimizin kurucu şehirlerinden biri haline geleceğini tahayyül ediyorum. Ve bu hayalimin, bu rüyamın yakın bir gelecekte mutlaka gerçekleşeceğine de gönülden inanıyorum.


Bereketin ve Medeniyetin Kaynağı Olan Şehir

Diyarbekir, insanlığın yerleşik hayata geçtiği ilk coğrafyalardan biridir. Bu yüzden önemli bir tarihsel misyona ve arkeolojik zenginliğe sahiptir.


Mezopotamya'nın iki bereket kaynağı vardır; birisi Dicle'dir. Dicle, Diyarbekir topraklarında var olur.


Dolayısıyla Diyarbekir bir manada Dicle'nin, yani bereketin kaynağıdır.


Burası Fırat Havzası'ndan Karacadağ ile ayrılır. Karacadağ, yer altındaki ateş kütlesinin tazyikiyle göğe doğru bir yükseliş, bir kabarmadır. Ve ateşin lava dönüşüp püskürttüğü milyarlarca bazalt parçasının döküldüğü sahadır Diyarbekir.


Bu volkanik hareket; Diyarbekir'in rengini tayin etmiştir. Siyah bazalt taş, Diyarbekir'in mimarisinin temel malzemesi olmuştur. Diyarbekir'in surları, evleri, camileri, kiliseleri, kaldırımları bütün sivil mimari örnekleri bu taşla inşa edilmiş, sokakları bu taşla döşenmiş, hatta önemli ölçüde tarlaları bu taşla bezenmiştir.


Karacadağ Fırat'ı Dicle'den, bu iki havzayı birbirinden ayıran dağdır. Karacadağ'ın etekleri yeryüzünde tarımın ilk yapıldığı topraklardandır ve bu dağın çevresi, etekleri, halen dünyada asgari iki buçuk milyar civarındaki insanın temel gıda maddesi olan buğdayın ana vatanıdır.


Dolayısıyla Diyarbekir; Mezopotamya uygarlıklarını sulayan, emziren, ona beşiklik eden toprakların kaynağındaki şehirdir. Aynı zamanda insanlığın yerleşik hayata geçişi ile birlikte yaptığı zirai faaliyetlerden elde ettiği temel ürünlerin vatanıdır.


Bu havza Dicle nehri ile kıvrıla kıvrıla Musul'a, Bağdat'a, Basra'ya ve oradan da Hint Okyanusu'na ulaşır.


Dicle kıyılarında Çayönü, bundan 10 sene öncesine kadar insanlığın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak bilinirdi. Sonra Göbeklitepe keşfedildi. Göbeklitepe'den sonra Diyarbekir'in Bismil ilçesinden Batman'a doğru giderken Körtiktepe keşfedildi.


Körtiktepe'nin tarihi günümüzden 12 bin 500 yıl öncesine dayanıyor. Dicle kıyıları etrafında esasında tarih boyunca hep yerleşim yerleri var olmuştur. Ben de adını bir höyükten alan, Türkçe adı Ziyaret Tepe olan (Tep'a Barava) beldede doğdum. Barava Kürtçe'de su kıyısı anlamına gelmektedir.


Tep'a Barava dediğimizde su kıyısındaki tepe anlaşılır. Ziyaret tepe de yapılan kazı çalışmaları, alanda 8000-8500 yıl öncesine ait yerleşim yerlerinin kalıntılarını ortaya çıkarmıştır.


Görkemli Tarihi ve Mimarisiyle Diyarbekir

Diyarbekir, bir vilayet olarak bu toprakların tümünün ismidir. Emeviler döneminde Veyl bin Bekr'den geliyor ismi. Şehir (tarihi sur içi) merkezine Amida Höyüğü'nden ötürü Amid denmiş. Selçuklular ve Osmanlılar siyah bazalt taştan ötürü Kara Amid demişler.


Diyarbekir surlarının gökyüzünden bakınca kalkan balığına benzediği yönündeki genel yargıyla birlikte, anatomik bağlamda daha çok insan kalbine benzemektedir.


Diyarbekir Surları (Yedi Kardeş ve Benu Sen Burcları yukarı alınıp bakıldığında) ile ilgili yapılan bir sempozyumda bir araya gelen tarihçiler, Diyarbekir şehir planının dört ayrı bölgeye bölünerek yapıldığı konusunda birleşirler. Bu da tıpkı dört odacıktan oluşan insan kalbini akla getirmektedir. Hakikaten şekil olarak hem kalkan balığına ama daha çok insan kalbine benzeyen surlar ilgi çekici bir yapıya sahiptir.


Daha ilginci ise bugün hala Diyarbekir surlarında kim tarafından ve ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmeyen devasa boyutta iki adet kalp motifi bulunmaktadır. Buna ilaveten bize göre; insan bedeninin hayati organlarından en önemlisi olan kalbe benzeyen Diyarbekir, bugün de ironik bir biçimde Türkiye'nin üzerinde çokça konuştuğu, çokça tartıştığı, her dönem çeşitli nedenlerle gündeme gelen ve tarih boyunca stratejik önemini her çağda koruyan âdeta ülkenin kalbinin attığı bir yer olmuştur.


Devamı yarın.

#Mehmet Mehdi EKER
#Diyarbekir
#Kadim ve güncel Diyarbekir
9 yıl önce