|

Tarihe, kültüre, medeniyete ve düşlere dair: Kadim ve güncel Diyarbekir-2

Yeni Şafak
04:00 - 26/05/2015 Salı
Güncelleme: 22:01 - 25/05/2015 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Mehmet Mehdi EKER Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı


Diyarbekir'in bir de 'kileri' var. Bu şehrin kileri olan Hevsel Bahçeleri Mardin Kapısı civarında, Dicle'ye doğru, bir çıkıntı yapar. 2 bin 700 dönüm üretim alanı... Burada bahçeler var ve bu bahçelerde meyveler, sebzeler üretilir. Dut ağaçları, kum şeftalisi, zerdali, vişne belli başlı meyve ağaçlarıdır. Diyarbekir ipeğin merkezi olduğu için dut ağaçlarından yaz-kış istifade edilir.


Yazları Dicle nehri kıyısında bostanlar ekilir; karpuz, kavun ve salatalık üretilir. Bu bölgeye Hevsel Bahçeleri denir. Kelimenin aslı Esfel'dir. Esfel, en aşağı ya da aşağı demektir. Topoğrafik olarak şehir merkezine göre aşağıda yer alır. Zamanla kelime bozulmuş Evsel veya Hevsel'e dönüşmüştür. Şehrin sebzeleri, meyveleri orada üretilir. 1919 metre yükseklikteki Karacadağ, görkemli bir dağ olmamakla beraber şehrin içme suyu kaynağıdır ve onun yamaçlarında başka bir bölgede olmayan bir endemik pirinç çeşidi yetişir; “Karajdağ Pirinci”. Şekli çok gösterişli değildir, mütevazıdır, ama o tevazünün içinde müthiş bir lezzet vardır. Karacadağ'ın taraçalarında soğuk sularla yetiştirilir. Tarih boyunca birçok medeniyetin hüküm sürdüğü böylesi kadim bir coğrafyada ve o coğrafyanın ender şehirlerinden biri olan Diyarbekir'in değerini bilmek bugünün yöneticileri kadar yarının nesilleri içinde bir görevdir.



Medeniyetin Merkezi Diyarbekir İlticanın Şehri Mi?


Böylesi bir mücevher niteliğine sahip Diyarbekir'e, yakın geçmişte yakılan ve boşaltılan köyler ve köylerinden kaçan insanlar, bir mülteci kampına sığınır gibi şehre yerleşti ve şehir büyük bir mülteci kampına dönüştü.


Bu şehrin kaderi, binlerce senedir hâkim olan barışın şifrelerini unutan anlayışın hâkim olmasıyla değişti. Her şey bir trajediye dönüştü. Bu şehrin kültürel çeşitliliğine katkı sağlayan, değer katan, zenginlik katan unsurlar zorla tekleştirildi huzur ve barış bu topraklardan kayboldu.


12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri, bu şehirde hayatın, kültürün ve barışın bozulmasının yakın tarihteki en önemli sebepleri arasındadır.


Cumhuriyet dönemindeki yanlış ve hukuksuz uygulamalar önce Ermenilerin, Süryanilerin çıkışı, sonrasında Kürt kimliğine dönük ret ve inkar politikaları ve darbelerle birlikte gelişen yeni süreç, onun yarattığı travma, Kürt sorununun yol açtığı terör ve bunun sonucu oluşan şiddet kültürü nedeniyle şehir değerlerinin çoğunu kaybetti.



…ve geceleri ay ışığı sofralarının kurulduğu, dolunay şenliklerinin, yıldız şölenlerinin mekânı olan o evler, 3-5 ailenin gelip sığındığı yeni bir yaşam alanı haline geldi. O güzelim sivil mimari örnekleri tahrip edildi, yakılıp, yıkıldı, şehir görünmez, tanınmaz hale geldi; ne imar, ne mimari kaldı. Diyarbekir'in kentlilik dokusu, kadim kültürü kayboldu ve o şehir küller altında bir mücevhere dönüştü.



Bizim bütün sorunlarımız temelde bir soruna geldi dayandı; Kürt sorunu etrafında gelişen terör ve şiddet…


Gazetecilerin bütün gündemini bir madde kapladı, bütün uzmanlık alanları kayboldu, kimse başka bir şey bilemez oldu, kimse başka bir haber veremez oldu. Kimse başka bir şey konuşmaz oldu. Tek boyutlu, tek maddelik bir gündem…


Biz bu Diyarbekir'i tekrar medeniyetimizin ve değerler dünyamızın merkezi haline getirmeye çalışıyoruz. Bunun yolu çeşitlilikten, farklı görüşlere, inançlara tahammülden geçer.



Çözüm süreci, Diyarbekir turizmine katkı sağladı. İnsanlar rahatladı. Ne zaman Diyarbekir'e gelsem, Hasan Paşa Hanı'na, Ulu Cami'ye, İç Kale'ye, Hz. Süleyman Camii'ne gitsem farklı bir grupla karşılaşırım. Nereden geldiklerini sorarım; Manisa, Kütahya, Konya, Kayseri yanıtını alırım. Ardından “Biz burayı böyle bilmiyorduk. Ne güzel bir şehirmiş” derler. Diyarbakır'ımızda turizm alt yapısının güçlenmesi gerekmektedir. Yine restorasyon yoluyla çeşitli tarihi eserlerin yeniden işlevsel hale getirilmesi ve geleceğe kazandırılması elzemdir.



Buradan gerçekleşmesini hayal ettiğim bir rüyamı da paylaşmak istiyorum: Diyarbekir surları 1930'lara kadar, kesintisiz bir bütünlükle şehri kuşatıp çevreliyor, hatta geceleri şehrin kapılarının kilitlendiğini biliyoruz. O yıllarda “şehir nefes alsın” gibi son derece komik ama aslında şehrin hayatını karartan bir gerçekle, dağ kapı bölgesinde surlar yıkılmış ve surların bütünlüğü bozulmuştur. 400 metre kadar olan bu boşluğun tekrar inşa edilip bütünlüğün sağlanması ve Diyarbekir şehrine tekrar kapılardan girilmesini sağlamak, Diyarbekir'e yapılacak en büyük hizmet olacaktır. Bu rüyamın bir gün gerçekleşmesi için dua ediyorum. Ve inşallah o günleri görürüz.



Kente, kentin tarihi dokusuyla ve bu kadim kültürel zenginliğiyle uyumlu daha çok turizm yatırımı, otel yatırımı yapılması lazım. Mesela mahalli yemeklerin örneklerinin sunulduğu mekânların açılması lazım. Biz bütün bunları inşa etmeye, çeşitli projelerle hayata geçirmeye çalışıyoruz…



İnsanların ideolojik söylemlerin rüzgârına kapılarak yakıp yıktığı Diyarbakır'ı ateşler içinde görünce yüreğimiz kavuruyor bizi derinden yaralıyor! Çünkü ben Diyarbekir'in son 30 yılda hak ettiğinin tersine bir noktaya geldiğini görüyor ve acı duyuyorum. Bölge halkı da yaşanan olaylardan çok muzdarip. Bütün bunlar; Diyarbakır'ın ne tarihsel birikimine, ne medeniyet merkezi olma vasfına, ne kültürel değerlerine, ne de tarihsel büyük barış tecrübesine yakışıyor. Diyarbakır'ı sadece, şiddetin, gözyaşının, lastik yakmaların şehri gibi gösteren anlayışı bertaraf etmek ve onun yerine bir nebze de olsa Diyarbekir güzelliklerini ikame etmek için çok çaba sarf ediyoruz.



Bugün Diyarbekir şehir merkezine oradan da tarihi Amida Höyüğünün, eteğinde ve 14. Yüzyıldan bu şehre hakim kültürümüzü oluşturan İslam medeniyetinin kuruluşuna ve gelişmesine başlangıç olan ilk Müslüman ve Sahabelerin, şehid olduğu ve gömülü bulunduğu Hazreti Süleyman Camii'nin hemen yanındaki 19. Yüzyılda inşa edilen 8 sicil mimari örneğini ve 2 bin yıllık St George Kilisesi dahil İç Kale projesi adıyla restore edilerek, tekrar hayat bulmasını çok önemsiyorum. 11 yıldır süren restorasyon çalışmaları bitti ve bu yapılar (binalar), 12 bin 400 yıl önceye ait Körtiktepe kazıları ve diğer kazılardan çıkan çok önemli değerdeki 'eserlerin' sergilendiği Müzemiz de dün hizmete açıldı. Bu tür çabalar ve eserlerin tamamlanmasına şahit olmak, Diyarbekir ile ilgili rüyamızın gerçeğe dönüşmesinin işaretlerinden birisini oluşturuyor.


BİTTİ


#Diyarbekir
#mehdi eker
#Amida Höyüğü
9 yıl önce