|

Tek yanlı görmek hiç görmemektir

İslami ilgilerimiz, bağlılıklarımız, çabalarımız, tarihi metinlerde, arşivlerde, kütüphanelerde, araştırma merkezlerinde kapalı tutulan, İslam’ı araştırmaktan, İslam’a nisbet ettiğimiz folklorik gösteriler sergilemekten öte geçmiyor.

Yeni Şafak
04:00 - 9/12/2014 Salı
Güncelleme: 20:25 - 8/12/2014 Pazartesi
Diğer
ATASOY MÜFTÜOĞLU 

İslam dünyası ülkelerinde, özellikle de, Ortadoğu bölgesinde, ülkeleri birleştirecek bir bilincin, düşüncenin, duyarlığın, kültürün, iradenin, beklentinin, talebin, otoritenin ortaya çıkmaması çok düşündürücü ve çok hayret vericidir. Bu parçalanma ve belirsizlik sebebiyle, toplumlarımız kendilerine yönelik hiçbir baskıyla, saldırıyla başa çıkamıyor.


Sömürgecilik; sekülerleşme, seküler eğitim/bilim aracılığıyla Batıdışı toplumlarda nihai kontrolü sağlıyor, bu toplumlarda ne pahasına olursa olsun İslami etkiyi ve belirleyiciliği sınırlandırıyor, marjinalleştiriyor. Emperyal/modern paradigma Batı’yı normalliğin/meşruiyetin/üstünlüğün/akılcılığın kaynağı olarak yüceltmeyi başarırken, Doğu’yu da, anormalliğin/geriliğin/gayri meşru’nun/akıldışılığın dünyası olarak tanımlayabiliyor.

Uygarlık, barbarlık karşıtlığı

Sömürgeci yayılma, bilimin desteklediği ırksal mitolojiler yoluyla sürdürülebiliyor. “Tarihin Sonu” ideolojisi İslam toplumlarını/kültürünü/medeniyetini/İslami dünya görüşünü lüzumsuz ve gereksiz bir toplum/kültür/dünya görüşü olarak görebiliyor. Emperyal tarih ve siyaset, Ortadoğu bölgesinin Batı’nın günüdümünde kalmasını stratejik bir hedef olarak belirlemiştir. Arthur Balfour’un 1918 de “Petroller bizim denetimimizde olduğu sürece, sistemin ne önemi var” dediğini hatırlamak gerekir. Arabistan’ın, Ortadoğu bölgesinin tayin edici bir unsuru haline getirilmesi de emperyal aklın bir tercihidir. Bu amaca yönelik olarak Suudi krallarının itibarlarını kutsallaştırmak üzere, İran Şahı’nın önerisi ve Amerika’nın da onayıyla, Suudi krallarına “Hadimül Harameyn” unvanı verildiğini kaydetmek önemlidir.

Uygarlık/barbarlık karşıtlığı temelinde icat edilen, ideolojik/politik/oryantalist ve misyoner dil, bugün de küstahça kullanılabiliyor. Bizler de, bu dil karşısında daha çok duygusal/romantik referanslar kullanıyoruz. Emperyalist jeopolitik, bugün “terörle küresel savaş” maskesi altında, çıkarlarını istediği şekilde sürdürüyor. Kurucu İslami bilinci kaybettiğimiz için, kullanımdan düşmüş bir dil’le kendimizi savunmaya çalışıyoruz. İslam dünyası ülkeleri, Afganistan, Pakistan, Irak, Mısır, Libya, Suriye birer birer sömürgeci savaşların malül’leri haline getirildiler, felç edildiler. 

İslami varlığımızı duyurmak

Bütün bu ülkeler yerli işbirlikçilerin büyük ihanetleriyle bu noktaya getirildiler. Bütün bu ülkelerde zihinsel/ruhsal/fiziksel yıkım ve imha, insanlıkdışı zulümler, sürgünler, ırksal/mezhepsel/siyasal rekabetlere dayalı işkenceler/katliamlar, derin insanlık acıları halen devam ediyor.

Biz Müslümanlar, bütün bu olup bitenlere rağmen, kendi zamanımıza sahip değiliz, kendi zamanımızı inşa edemiyoruz, belirleyemiyoruz. Kuşkusuz tevhide dayalı, ümmet bilincine dayalı bir dünya görüşü ve hayat tarzına bütün bir varlığımızla sahip olmaksızın zamanımızı inşa edemeyiz. İslami varlığımızı ve muhalefetimizi insanlık ölçeğinde duyurma yeteneğimiz yok.

Enformasyon, dezenformasyon fırtınaları karşısında sağlam durabildiğimizi iddia edemeyiz. Putkırıcı bir düşünce/kültür akımı/okulu/hareketi oluşturmuş olsaydık sesimizi duyurabilirdik. Bizler, Türkiyede, maddi başarılar, ekonomik başarılar, bürokratik başarılar, niceliksel başarılarla büyülendiğimiz için, gerçek sorunları, hayati sorunları, varoluşsal sorunları hiç görmüyoruz, konuşmuyoruz. Sözünü ettiğimiz başarıları takdir etmek ayrı şeydir, bunlarla büyülenmek daha ayrı bir şeydir. Suriye’nin emperyal bir proje doğrultusunda yıkımına bir şekilde katkıda bulunmak asla bir başarı sayılamaz. 

Tek yönlü görmek

Seküler/liberal sınırlar, normlar ve kontrol altında var olmak, var olmak değildir. Bu tür bir kontrol altında ancak köle olunabilir. Bir Müslüman için akla hayale gelmeyecek en büyük yabancılaşma, sekülerleşme ve liberalleşmeyle bütünleşmektir. Nerede olursa olsun, kültürel gerileme ve çöküş, bağımlılıkları çoğalttığı gibi, aşırılıkları da çoğaltıyor. Geçmişin baskısı altında, geçmişi taklit ederek modernliği taklit ederek yol almak, köhneleşerek yol almak şeklinde somutlaşıyor.

Eskiyi restore ederek, yenilenmiş sayılmayız. Yenilenmek, yeniden inşa etmek, hiç’likten yola çıkmak demek değildir. Tevekkül, pasiflik ve hoşgörü içerisinde bulunuyor oluşumuz,nihai anlamda bir konum/duruş tayin edememek, bir karar verememekle ilgilidir. Günümüzde her toplumda kitleler, propogandaya, reklama, moda’ya boyun eğerek düşüncesizleştiriliyor, modernleştiriliyor. Herkes, her gün yeni icat edilen tüketim nesneleri edinerek, bunları teşhir ederek, modernleşen sürülere katılıyor. Bu tür bir modernleşmenin önünde hiçbir direniş tutunamıyor.

İslami bağlılıklarımız

Modernleşmek herkes için, gösteri yapmak, gösteriye katkıda bulunmak, kendini bir şekilde göstermekle başlıyor. Günümüzde bu gösteriye, Müslüman göstericiler de katılmış ve bu iklime intibak etmişlerdir. Varolmak, gösteri yapmakla da mümkün hale gelebilmektedir. İçe dönük taşralılıklar ve muhafazakarlıklar sebebiyle ne istediğimizi, nasıl istediğimizi, nasıl muhalefet edeceğimizi, nasıl direnebileceğimizi bilmiyoruz.

İslami ilgilerimiz, bağlılıklarımız, çabalarımız, tarihi metinlerde, arşivlerde, kütüphanelerde, araştırma merkezlerinde kapalı tutulan, İslam’ı araştırmaktan, İslam’a nisbet ettiğimiz folklorik gösteriler sergilemekten öte geçmiyor.
#Ortadoğu
#Sömürgecilik
#sekülerleşme
9 yıl önce