|

Terörizmin kimliği

Almanya toplumu her ne kadar ırkçı, İslamofobik ve Nazi dönemi ruh halini benimsemiş olan PEGİDA hareketine karşı geçtiğimiz günlerde nispeten büyük kitleler toplayarak bir nebze olsun tepki gösterebilmiş olsa da, 83 milyonluk Almanya nüfusunun büyük bir kesiminin Müslüman ve Türklere yönelik maalesef önyargılı tutum içerisinde olmayı sürdürdüğünü elde edilen birçok verilere dayanarak söylemek mümkündür. Bu arada hatırlanacağı üzere, Kobani olayları sırasında Alman kamuoyunda Türkiye aleyhinde ve açık açık seküler/etnikçi terör örgütlerini bile olumlu gösteren yayınlara imza atılmıştı.

Yeni Şafak
04:00 - 10/01/2015 Cumartesi
Güncelleme: 21:01 - 9/01/2015 Cuma
Diğer
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
ERKUT AYVAZOĞLU - SİYASET BİLİMCİ ERLANGEN-NÜRNBERG ÜNİVERSİTESİ

Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye halkı terörizmden yıllarca çok çekmiş bir ülkedir. Ülke toprakları Balkanlardan Basra körfezine kadar uzandığında dahi terörist grup ve silahlı çetelerce işlenen alçak saldırılara karşı on yıllarca ciddi mücadeleler verilmiş, yeri gelmiş sabredilmiş ve gün olmuş yaralar da sarılabilmiştir. Tıpkı son zamanlarda Çözüm Süreci vesilesiyle hayata geçirilmeye gayret sarf edildiği gibi. Çoğunluğunu Müslümanların teşkil ettiği Türkiye Cumhuriyeti’nde, İslâmiyeti en güzel şekliyle yaşamayı şiar edinmiş ülke insanının genel itibariyle çoğunluğu geçtiğimiz günlerde Fransa’nın Paris kentinde gerçekleşmiş ve 12 kişinin ölümüne neden olmuş olan vahşete karşı sessiz kalmamış bir ülkedir. Terörün kimliğine, rengine, diline, milliyetine ve hatta komplo teorileriyle destekleniyor oluşuna veya olmayışına bakmadan bu şiddet yöntemine ilkeli olarak yaklaşmakta ve haliyle kınamakta olan Türk ve Türkiyeli halk her türlü alçaklıklara karşı mesafesini koruyabilmiş, tepkisini koyabilmiştir. 

Yıllarca yurtdışındaki Türk temsilciklerini hedef alarak onlarcasını şehit etmiş olan Asala terörü veya Güneydoğu Anadolu bölgesinde 30 yıldır bir çatışma ve terör ortamına sebebiyet vermiş olan PKK’nın vahşetine şahit olmak zorunda kalmış olan Türkiye insanı, bu nedenle “genel itibariyle” terörün rengine, diline, milliyetine, ideolojisine vs aldırış etmeden tarafını net olarak belirleme istikrarına sahip, demokratik olgunluktadır. Avrupa bu olgunlukla henüz tanışabilmiş değil, maalesef. Paris’teki son terör saldırısının şüpheli olması, saldırganların pek kimsenin bilmedği derginin yeni binasının yerini nereden öğrendikleri ve otomobillerinde “kimliklerini” absürd bir şekilde unutmuş olmaları bir yana, Türkiye insanının ortadaki somut vahşete karşı olduğu gerçeğini etkilememektedir. Tıpkı eli kanlı darbecilerin, seküler olup olmamalarına, milliyetlerine, mezheplerine ve saire bakılmadığı gibi...

Terör her daim terördür

Dolayısıyla, Paris’te dinî hassasiyetleriyle –ve sadece İslâm dini ile sınırlı kalmayıp– alay etme bedbahtlığını gösteren bir dergiye yönelik gerçekleşmiş olan ve sivillerin büyük bir soğukkanlılıkla güpegündüz katledilmiş olması, yaşadığımız bu topraklardaki yaygın halk kitlelerinin şiddete karşı oluşunda da bir değişikliğe yol açmamıştır; kuvvetle muhtemel açmayacaktır da. Bu topraklardaki insanlar, cehalete ve nefret tohumu saçanlara karşı dahi sağduyu ve en nihayetinde meşru ve kurumsal adalaetin tecelli edeceğine olan inanç duygusuyla yaklaşmaktadırlar. Türkiye toplumunu oryantalist ve ırkçı reflekslerden arındırılmış olarak iyi okuyabilenler bunu kolaylıkla gözlemlemektedir. Diğer bir yandan somut istatistiksel verilerin aksine, sesi çok çıkıyormuşçasına göze çarpan ve ortalığı bulandıran istisnaî unsurlar (özellikle sol-seküler cenahta ve din ambalajlı mâlûm cemaatsel örgüt çevrelerinde yoğun bir şekilde tercih edilen sosyal medya enstrümanlarıyla) büyük resmi etkilemekten ve Türkiye halkının barışçıl tutumunu manipüle etmekten de uzaktırlar.

Paris’teki terör saldırısı vesilesiyle ise ne yazık bulanık fikir dünyalarında hapsolmuş bazı kalemşörlere veya akademisyen görünümlü işsiz ve nâmert ideologlara adeta gün doğmuş gibidir. İslamî hassasiyetlere karşı kadim ve ideolojik bir nefret ile yaklaşanlardan tutun, ‘köküne kadar seküler ama sözde mehzepçi bir kamufle kimlikle’ siyasî olarak var olmayı sürdürenler adeta fırsattan istifade işe koyulmuş vaziyetteler. En dikkat çekeni ise, genel anlamda seküler ve etnikçi politikalar üzerinden siyaset yapıp aynı anda ise teröre de mesafe koymayı red eden ülkemiz siyasilerin Paris olayı vesilesiyle terörü kınıyor olmalarıdır. Bu tablo, oldukça samimiyetten uzak durmaktadır haliyle. Kişisel ütopyalar ve ideolojik elverişlilik açısından bakıldığında, gerektiğinde Lenin’in 1901’de ifade ettiği üzere “Biz, ilke olarak, terörü hiçbir zaman reddetmedik ve edemeyiz de...” telkinini benimseme acziyetini bile gösterenler, benzer bir totaliter anlayışı benimseyen “karşı tarafın” terörizmini ise red etme ve kınama alışkanlığı, umulur ki artık bu vesileyle eleştirel olarak ve bir özeleştiri mahiyetinde seçmen nezdinde de tekrar gözden geçirilir. Terör, her daim terördür.

Dindarları zan altında bırakmak!

Bu anlamda, 6-8 Ekim olaylarında neredeyse 50 kişinin hayatını (birçoğunun vahşice katledilerek) kaybetmesine doğrudan sebebiyet vermiş olan bir siyasi parti lideri, Paris’deki terör olaylarının gerçekleştiği günün hemen akabinde enteresan demeçler ile gündeme gelmiş bulundu. Organik, duygusal, kurumsal ve fikirsel olarak bağlı olduğu terör örgütü liderinin müebbet hapse mahkûm olmasını tartışmaya açmak isteyen sözkonusu siyasi parti lideri, ne yazıktır ki aynı zamanda dinî ambalajlı terör saldırıları üzerinden kolektif olarak genelleme yoluyla dindar insanlara ve hatta Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerine dahi sınır tanımaksızın ateş püskürmüş, zan altında bırakarak iftiralara çanak tutmuş bir hareketin temsilcisidir. Böyle bir ruh haliyle karşılaşıldığında, tutarsızlık ve samimiyetsizlikte dozu fazla kaçırdığınız su götürmez bir gerçek olarak göze çarpabilir ve bu son olaylar vesilesiyle sorgulayarak gözden geçirilmelidir. 

Diğer bir yandan Paris’te gerçekleşmiş olan son terör saldırısı vesilesiyle Avrupa’da ve özellikle Almanya’da son aylarda artmış olan ırkçı ve İslâm düşmanlarının ekmeğine de maalesef yağ sürülmüştür. Burada dikkat çeken detay ise, Almanya’daki bazı dindar gençlerin bile, Alman devleti ve toplumu ile ilişkilerine yönelik aidiyetleriyle ilgili yaşadıkları sorunlarının bir neticesi olarak, Alman medyasının doğrudan veya dolaylı olarak sunduğu dayatmaları olduğu gibi kabul etmeleridir. 

Paris’teki son terör olayının şüpheli yanlarını imâ etme veya dikkat çekme durumunda (cür’etinde!) bile bir Müslüman olarak, ki terör saldırısını peşinen ve hatta “ilk olarak Müslümanların” (yani Almanyalı Türk, Arap, Kürt vs. olanların) kınaması absürd ve dayatmacı bir yaklaşımla beklenmekte iken, anında toplumsal dışlanma durumu ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Terörün ne denli bir vahşet anlamı taşıdığını normalde zaten bilen Türkiye veya Ortadoğu ile bağlantısı olan birçok Almanyalı Müslüman’ın bu derece insafsız bir çifte standart ile karşılaşması maalesef ileriye dönük Alman toplumundaki kronik takıntıların da devam edeceğine dair olumsuz işaretlerdir. Benzer şekilde zaten belirgin olarak göze çarpmaya başlayan aşağılık kompleksine meyilli Almanya’lı (Müslüman) gençlerin karşı karşıya kaldıkları bu hazin durum maalesef üzüntü vericidir.

Mesele terörizmi kınamaksa!

Son olarak, aynı şekilde Almanya toplumu her ne kadar ırkçı, İslamofobik ve Nazi dönemi ruh halini benimsemiş olan PEGİDA hareketine karşı geçtiğimiz günlerde nispeten büyük kitleler toplayarak bir nebze olsun tepki gösterebilmiş olsa da, 83 milyonluk Almanya nüfusunun büyük bir kesiminin Müslüman ve Türklere yönelik maalesef önyargılı tutum içerisinde olmayı sürdürdüğünü elde edilen birçok verilere dayanarak söylemek mümkündür. Bu arada hatırlanacağı üzere, Kobani olayları sırasında Alman kamuoyunda Türkiye aleyhinde ve açık açık seküler/etnikçi terör örgütlerini bile olumlu gösteren yayınlara imza atılmıştı.

Bununla yetinmeyip terör örgütlerine doğrudan silah verilebileceğine dair olumlu açıklamalar da bulunulmuştu Batılı/Alman resmî kurumlarca. Sonuçta Türkiye uzakta bir ülke idi ve o ülkenin güney sınırındaki terör örgütlerinden bir tarafını seçme gafleti olağan ihtimaller dahilinde olabilirdi... Türkiye halkı ezici çoğunluğuyla buna karşı çıkmıştır ve terörist ayrımı yapmamakta ısrarlıdır. Umulur ki, Batılı ülkeler de bu vesileyle hata yapmaksızın terörizmin renginin ve kimliğinin olmadığını idrak edebilirler. Mesele terörizm ise tabii.

#terörizm
#Türkiye Cumhuriyeti
#PKK
#Fransa
9 yıl önce