|

Türkiye''nin en aklı başında çılgın projesi

Vahdettin İnce
00:00 - 9/11/2014 Pazar
Güncelleme: 22:28 - 8/11/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Türkiye''nin en aklı başında çılgın projesi
Türkiye''nin en aklı başında çılgın projesi

Ne üçüncü köprü, ne ikinci Boğaz ne de birinci metro hatta ne de Almanları çıldırtan üçüncü hava alanı, bana göre Türkiye''nin en çılgın projesi ''Barış projesi'' adı verilen Kürt-Türk ittifakını öngören süreçtir. Çılgın bir proje olmakla kalmayıp çıldırtan bir projedir de. Çünkü oyun bozucudur, dolayısıyla oyun kurucudur.

Tarihsel detaylara girmeyeceğim, çok bir şey anlatmayan belgeleri etrafa saçarak bilgiçlik taslamayacağım. Sadece neticelere bakarak kanaatimi söyleyeceğim. Dolayısıyla ortalığı kaplayan toz dumanın ''barış sürecinin'' başarma ihtimali karşısında çıldıranların tepinmelerinden kaynaklandığını anlatacağım.

Kürtleri asimile etmek

Birinci Dünya Savaşı''nın karamsar ortamında varlık derdine düşen Türkiye böylece zayıf noktasını da faş etmiş oluyordu. ''İslam''ı ver varlığını kazan'', ödül olarak da Kürtleri verelim, teklifine yok diyemedi. Hemen kabul etti. Bir sorun vardı. Misak-ı Milli diye üzerinde hak iddia ettiği coğrafyanın sınırları içinde Kürtlerin ve Türklerin nüfusu aşağı yukarı eşitti. Bu takdirde Kürtler ödül değil basbayağı azap olurdu. Nitekim Cemiyet-i Akvam''ın oluşturduğu Macar başbakanının başkanlığındaki bir heyet, bölgede yaptığı araştırmanın sonunda hazırladığı raporunda Irak Kürtlerinin Türkiye''ye bağlanması gerektiğini, onların talepleri doğrultusunda önerdiği halde bizimkiler yanaşmadı. Suriye ve Irak Kürtleri bile isteye dışarıda bırakıldı. Yani öyle iddia edildiği gibi İngilizler vermedi falan, hepsi hikaye. Hatay çoğunluğu Arap olduğu halde zaman içinde ilhak edilebildi oysa. Uluslararası sistemin rızası olduğu halde Kürt coğrafyasının geri kalanı istenmedi. Çünkü kurucu kadronun niyeti Kürtleri asimile etmekti. Neredeyse eşit bir nüfusu asimile etmenin imkansız olduğunu düşünerek ''istemezük'' dediler ve içeride kalan gariban Kürtlere yüklendiler. Batı''nın ses çıkarmaması için de peş peşe inkılaplarla İslam''ın şiarlarını hırpaladılar.

Şeyh Said ayaklanması sırasında içeride Türk kamuoyuna ''bu bir Kürt isyanıdır, memleketi bölmek istiyorlar'' propagandası yapılırken Batı kamuoyuna ''hilafet isteyen mürteci bir isyandır bu'' mesajı verilmesi bu yüzdendi. Sus payı yani. Batıya, biz kuruluş felsefesine bağlıyız, diyorlardı. İslam''ı yıpratma politikalarına karşılık Kürtlerin eritilmesi yani.

Sürecin önemi

Seksen sene boyunca bir hacı yatmaz dengesi gibi ''ver İslam''ı döv Kürt''ü'' süreci devam etti. Her seferinde Batı''yı susturmak için İslam''ın şiarına saldırılıyor, karşılık olarak da Batı, Kürtlere yönelik katliamları görmezden geliyordu. Bazen tersi de oluyordu. Kimi iktidarlar İslam''a yakın durunca, mesela ezanı aslına çevirince bu sefer batı, Kürt muhalefetini devleti İslam''a müzahir durmaktan vazgeçirinceye kadar destekliyordu. Ama asla Kürtlerin sonuç almasına imkan vermiyorlardı. Hatta devlet İslam''a müzahir tavrından geri adım atınca Kürtleri acımasız bir şekilde ezmesine göz yumuyorlardı. Sonra İslam''ın yok edilemez bir ruh, bir dinamik medeniyet ve bir köklü kültür, Kürtlerin de eritilemez demir leblebi gibi oldukları anlaşıldı ve AK Parti iktidarı aracılığıyla barış süreci başlatıldı. Asıl var olmanın garantisinin İslam''la ve Kürtlerle barışmak olduğunu bilen bu kadrolar sözünü ettiğimi çılgın projeyi başlattılar.

Şimdilerde ortalık toz duman ya, sebebi bu çılgın projenin başarma ihtimalinin güçlü bir şekilde belirmiş olmasıdır. İçerideki ve dışarıdaki çıldırmışlar koro halinde ''süreç bitti'' diyorlar, bu bir hakikati değil, bir temenniyi ifade ediyor. Çünkü süreç, bu topraklara hiç uğramaması gereken bir tarihsel süreci parantez içine alıp rafa kaldırma suhuletinde ve sağlamlığında devam ediyor. Bu gün iktidar vazgeçse de durmayacak bir süreçtir bu yüzden.

Seküler güçler göreve (!)

Tabii bir çılgın proje başlatıyorsan, çıkarları zarar gören tarafların çıldırması kaçınılmaz olur. İktidara yönelik son süreçteki saldırıların bir de böyle bir yönü var. Yıllardır Kürtlerin talepleri üzerinden siyaset yapan kesimlerin, geçmişte Kürt taleplerinin önüne set çekmek için zinde kuvvetleri göreve çağıran kesimlerle aynı paralele düşerek ''seküler güçleri'' göreve çağırması da bu tür bir çıldırmışlığın ifadesidir. Kendilerini meclisten adi birer suçlu gibi derdest edip kodeslere tıkan iktidarlara karşı değil de kendilerini muhatap alan bir iktidara karşı böyle bir çağrı yapmaları başka nasıl izah edilir? Çıldırmışlık bu değilse nedir acaba?

Kürt varlığını asla kabul etmeyen, Kürtleri ''dağ Türkleri'' olarak tanımlayan, on binlerce Kürt''ü zindanlara tıkan iktidarlar karşısında efendisine hulus çakan köle misali müeddep duran kimi zevatın, Kürt varlığını tanıyan, sorunlarını çözmek için çabalayan, okullarda Kürtçe eğitimin önünü açan, Kürtçe TV yayınlarına izin veren ve Kürt-Türk tarihsel ittifakını sağlamak hususunda kararlı görünen iktidara karşı bu huşunetli tavrı takınmaları mantıkla, akılla izah edilebilecek bir durum değildir.

Bu da gösteriyor ki Türkiye''nin bu en çılgın projesi, kimilerini çıldırtan bir ''aklı başında''lığa dayanıyor.

9 yıl önce