|

Varoluş ızdırabı çeken insana hayatı anlama kılavuzu...

“Aşkın Ekolojisi”nde, 21. Yüzyıl insanının kimliğini tanımlayan birinci unsurun ‘müşteri’ olduğunu söyleyen Mim Kemal Öke, mabedini AVM yapan bugünün insanının tanrının karşısına dikildiğini sanarak kaybettiklerini, 3A adını verdiği denklemle yeniden yoluna koyabileceğini söylüyor. “Aşkın Ekolojisi”, çevre-mimari ve teknoloji döngüsüne sıkıştırdığımız alem algısını yeniden gözden geçirmeye davet ediyor.

Yeni Şafak
19:58 - 16/03/2015 Pazartesi
Güncelleme: 18:00 - 16/03/2015 Pazartesi
Yeni Şafak
RÜSTEM BAL

Mekanikleşen yalnızca devreler değil, insan da bunlarla birlikte doğallığından uzaklaşıyor. “Uygarlık” kelimesi arkasına sığınan günümüz dünyası ise kendi eliyle hazırladığı ekolojik felaketlerden kurtulmak için çırpınıyor; diğer yandan da aynı hızda yıkmaya, çevreyi tahrip etmeye tam gaz devam ediyor. XX. yüzyılın kültüre hastalıklı bakış açısı sebebiyle büyük gösterişçiliğe yönelinmiş, teknolojik başarı mimariyi yapan esas faktör addedilmiş; dolayısıyla mimarının ilgi alanı, çabası, bu gösterişli, şaşırtıcı teknolojik aşamaları gündeme getirmeye yönelmiştir…


Diğer yandan sanayi devrimiyle birlikte sosyal duyarlılığı olan “kamusal insanın ölümü” de gerçekleşmiştir. Bugün geçmişe doğru bakıp yaptığımız her türlü yorum ister istemez içinde nostaljik tınıları barındıracaktır. Mim Kemal Öke’nin deyişiyle, “Her nostaljik ifade, bir bezginliğin tükenişin alt sınırına vardığımızı işaretlemektedir.” Peki, bugün içinde bulunduğumuz, her gün dişlerini daha ısrarlı bir şekilde sırtımıza geçirmekte olan üretim çılgınlığı ve kapital toplumu bizi nereye sürüklemektedir? Bu soruya verilecek cevabın artık bir kıymet-i harbiyesi kalmamış olabilir kimilerince, ancak duruma daha derinlemesine yaklaşacak bir bakış bize bir şeyler yapmak için hâlâ vaktimizin olduğunu gösterebilir.

Bu hallerimizin izini süren Prof. Dr. Mim Kemal Öke Aşkın Ekolojisi’nde, dünya tarihinden tabloların, geçmiş bir zamanı dondursa da bugünkü bizi yansıttığını iddia ediyor. Yalnız kendine uzaktan bakma becerisinin yapıcı adımlar doğuracağını bilen Öke, “Koruyucu önlemler almak için henüz geç değil, sürdürülebilir bir çevre istiyorsak sürdürülebilir bir aşka sahip olmalıyız,” diyor. O halde yıllarını araştırmalara vermiş ve bugün kendini medeniyet tarihini yeniden yorumlamak vazifesine adamış Mim Kemal Öke’ye kulak verelim.

Aşkın Ekolojisi’nde Öke, çok temel bir soru ortaya atarak takip edeceği yöntemi de ortaya koyuyor: “Tarihin akışı içinde tekâmülümüzü sınayacak ölçütler var mıdır?” Sorduğu soruya ikiletmeden kendi duruşu çizgisinde “Evet,” diyerek cevap verdikten sonra devam ediyor, “[Bu analiz için] [a]nahtar kelime de uygarlık sözünde gizlidir. O nedenle ben uluslararası ilişkiler tarihine ‘uygarlıklar çalışmaları’ (civilizational studies) merceğinden bakmayı öneriyorum. O zaman yukarıdaki sorumun bu kez ‘Uygarlaşmanın neresindeyiz?’ şeklinde yeniden kurgulanması yerinde olacaktır. Peki, uygarlığı nasıl tanımlayacağız?”


Sorduğu ikinci soru bize kitabın bütününü getirecektir elbette. Ancak uygarlığın en temel şartını, yaşadığı doğaya saygı göstermesini bilen insan olarak tanımladığını söyleyebiliriz. Bu anlamda, çevre bilinci edinmenin, şehirle başlayan sürdürülebilir bir yaşam modeli olmadığını, insan olmakla başladığını medeniyet tarihinin kilit noktalarından örneklerle görmek mümkün. Bugün çevre-mimari-teknoloji döngüsüne sıkıştırdığımız âlem algısını yeniden gözden geçirme vaktimiz geldi. 


İSTİKAMET HARİTASI: ALLAH, ÂLEM, ÂDEM

Öke, “3A Birliği” adını verdiği Allah-Âlem-Âdem birlikteliğini, yürünecek doğru yolun bir haritası olarak sunuyor. Nedir 3A? İnsanın yaşadığı, irtibatlı olduğu çevreyi âleme çeviren; en küçük canlıdan cansız taşlara kadar her şeyin insana, bütünüyle göbek bağıyla bağlı olduğunu gösteren sistemdir. Aynı zamanda yeryüzünü de bir ayna kabul ederken ışığın kaynağına işaret eder.


Mimarlığı teknolojik ilerlemenin bir göstergesi değil uygarlığın gözler önüne serildiği en somut kurum olarak yeniden tanımlayan Öke, “Her ne kadar karşıt görüşler olsa da, mimari sadece zanaat değildir. Sanattır. Çevresini yaşadığı hayat tarzı ve dünya görüşüyle etik uyum içinde olacak şekilde düzenler ya da biçimlendirir. […] Metafiziksel düzlemde ifade edecek olursa mimarlık, doğada/çevrede gördüğü sembolleri, ait olduğu uygarlık havzasının değerler prizmasından süzerek mekânı, o kutsalların izdüşümünde yaşanır realiteye dönüştürme sanatıdır,” diyerek bir anlamda ekolojik bir mimarlığın düşüncesinin iskeletini de kurmaya çalışıyor. 


Aksi tarafta duran ve onun kitap boyunca eleştirel bir gözle okumaya çalıştığı mimarlık biçimini, “mimar katıksız bir profesyonellikle müşterisi olan insanları sadece hacim olarak görüp, mesleğini onları fiziksel-matematiksel bir alan diye nitelendirdiği belli bir mekâna bir takım hücreler içine dağıtmak şeklinde telakki ediyorsa; o kişi bence mimar değil, olsa olsa bir mekân teknisyenidir!” olarak tanımlayan Öke, medeniyetin insana ve doğaya değer vermekle elle tutulur kanıtlar elde ettiğine dikkat çekerken, gözlerimizi ısrarla başka bir kaynağa da yönlendirmeye çalışıyor.


EKOLOJİNİN HÜMANİZMDEN KOPUŞU

Bugün çağdaş dünyanın yalnızlığı, dünyanın çıkmazını yansıtan aynadır. XXI. yüzyılın insanının mabedi, artık AVM’lerdir. Bugünlerde kimliğimizi tanımlayan birincil unsur da “müşteri” oluşumuzdur. Mim Kemal, Tanrı’dan koparıldıktan sonra gün geçtikçe anlamını yitiren “insan” sözcüğünün hümanizmden kopartılması gerektiğini çünkü, “[Hümanizmin] insaniyetperverliği değil, insanın Tanrı önünde yüceleştirilmesini/eşitlenmesini öngören bir egzistansiyalizm,” olduğunu söylüyor. Bu kopuşun bizi -Öke’nin tanımladığı- ekosistemin nihai kaynağı ve döngünün temel dinamiği olan Allah-Âdem-Âlem birlikteliğine yönlendireceği aşikâr. Ona göre, ekosistemin ilahi dengelerinin -tüm döngüsel işleyişiyle- sürdürülebilmesi için metafiziksel (ya da kutsal) bir bakış açısının önemi ortadadır. İnsan ancak, evren ve Allah arasında birliği/birlikteliği yakaladığı zaman uyuma/ahenge ve dinginliğe ulaşabilir. Mimarlık da bu inanca göre aşkın ekolojisi ışığında çevreyi idrak ve inşa etme sanatıdır.

Bu bakışın tasavvuftaki âlem algısıyla ile kesiştiğine işaret eden yazar, “Şehir imajı İslam uygarlığında cennet tasavvurunun bir yansımasıdır,” diyor. Mekân tasavvuru üzerine ıskalanmayacak tespitlerin yer aldığı Aşkın Ekolojisi, hümanizmden sanayi devrimine, tekdüze yorumları sarsacak ciddi bir bilim tarihi eleştirisi de yapıyor. 

Mim Kemal Öke, Aşkın Ekolojisi’nde uygarlığı yumuşak karnından dönüştürmeye çağırıyor!


Kitabın künyesi:

Aşkın Ekolojisi

Mim Kemal Öke

Sufi Kitap

2015

187 Sayfa
#Aşkın Ekolojisi
#Mim Kemal Öke
#Sufi Kitap
9 yıl önce