|

Yalan iman ve medya

Şefkat Tepe en çok izlenen değil, en çok nefret edilen diziydi. Reyting şirketleri ile kurdukları tezgahla bu diziyi Diyarbakır’da bile birinci gösterdiler. Dahası söz konusu dizinin Konya’da yasaklanması tamamen adli bir vakadan dolayıdır. Dizi ekibi Konya’da sahte para-kalpazanlık suçu ile yargılanmaktadır. Dolandırıcılık iddiası var. Figüranlara sahte para verdikleri iddiası ile açılan bir dava var ve dizi ekibi ve yönetimi bu dolandırıcılıktan dolayı Konya’ya gidecek cesarete sahip değildir.

Yeni Şafak
04:00 - 4/12/2014 Perşembe
Güncelleme: 23:38 - 3/12/2014 Çarşamba
Diğer
Gündem
Gündem
Prof. Dr. Mazhar Bağlı - Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

 


Efendim bendeniz daha önce de kendimi tutamayarak, Doğu Perinçek’ten aldığı talimat-bilgilerle Türkiye ile İsrail arasında derin bir ilişki kurduğu için Ali Bulaç’a cevaben bir yazı yazmıştım. Genelde bildiğim bir iş değil birilerine cevap vermek. Kendi bildiklerimi paylaşmayı tercih ederim. Hem demiştim, ben bu işlerin ustası değilim, var olan ustaların (Ahmet Kekeç abimin) işine de burnumu sokmak istemem. Lakin memlekette kötücül bir ruh, yalancılık ve sistematikalgı operasyonlarıüzerinden büyük bir gayri nizami harp yürütmektedir. İnsanın akıl selameti tehdit altındadır. Toplumun geleceğini ipotek altına almak isteyen mafyavari bir çete pervasızlaştıkça saldırganlaşmaktadır. Kin, öfke, edepsizlik, yalan, dolandırıcılık, sahtekarlık gibi hasletleri meziyete dönüştüren bir sisteme bizi icbar etmek istiyorlar. Buna sessiz kalmak bütün bu kötülüklere, yani suça ortak olmak demektir.

Bu işlerin kim tarafından ve nasıl yapıldığına dair bol miktarda da örnek var elimizde. Sistematik yalancılık Gobbelsi aratmıyor. Burada Gobbels adını özellikle ve bilerek andım. Zira o da benzer bir şekilde halkı “aydınlatma” işlerini yürüten bir bakanlığın başındaydı. Karşı karşıya olduğumuz Gülenci çetenin de çok benzer bir metafor üzerinden şekillendiğinin altını çizelim.

Gülencilik için ilke yoktur

Bu kara propagandayı örnek bir kişi/yazı üzerinden analiz etmeye başlamadan önce iki konuya dikkatleri çekmek istiyorum, birincisi Gülenciler için takiyye ve yalan bir ibadettir. Yalan söylerken ibadet ettiğine inanan bir düşünceden, bir ideolojiden bahsediyorum. Bu alanda akademik-bilimsel çalışma var mı gerçekten bilmiyorum. Yalan haber ve manipülasyonlar üzerinden kara propaganda yeni bir uğraş değil evet ama şu an karşılaştığımız durum bundan hayli farklıdır. Galiba dünyada ilk defa bu tarz bir “bozgunculuğa” şahit olmaktayız. Var olan metinlere, düşüncelere ya da inançlara gizlice ya da çaktırmadan kendi ideolojisini dahiletmenin İslam literatüründeki adı zındıktır. Ama şimdi zındıklığı da aşan bozguncu bir mekanizma ile karşı karşıyayız. Ne kadar derin ve çok fazla kitleyi kandırabilecek yalanlar uydururlarsa o kadar büyük iş başardığına, “sevap” kazandığına inanan bir kitleden bahsediyorum.

İkincisi de bu şudur: Gülencilik için hiçbir ilke ve sabite yoktur. Yeri geldiği zaman muhafazakar olur, yeri geldiği zaman seküler-laik, yeri geldiği zaman Kürtçü, yeri geldiği zaman ise ülkücü olur. Ez cümle bukalemun gibidir. Ama bu işi kelimenin tam anlamıyla bir ibadet aşkı ile ve din adına yapar. Yeri geldiği zaman PKK’nın haberleri üzerinden birilerini yerebilir ya da övebilir, yeri geldiği zaman birilerini ulusalcı tezler üzerinden vatansever de ilan edebilir hain de. Bu gruba ait kişilerin nerede nasıl davranacaklarını ilkeler değil, kendi örgütsel çıkarları belirler. Bunun içindir ki “yalan” bu yapı için son derece yaşamsal bir öneme sahiptir. İşin daha da ilginç olanı muhatabını ne ile suçluyorsa o işi en muhakkak profesyonelce yapamadığı içindir. Mesela havuz ifadesini kullanmalarının asıl nedeni tüm ülkeyi bir havuzda toplayamadıkları içindir.

Bahsi geçen konulara örnek olarak da bütün bu işlerin yürütüldüğü merkez olan “medyanın” başındaki adam üzerinden bir okumaya tabi tutup konuya dair bir çerçeve belirlemeye çalışalım. Tabii burada bahse konu edilmesi gereken pek çok kişi var ama biz bu (yalan, manipülasyon ve kara propaganda) işlerin asıl yürütüldüğü merkezin fiilen başındaki adam üzerinden okumaya çalışalım. Takdirini de kamuoyuna bırakalım.

Gülenist medyanın tavrı

Malum, Gülenist medyanın görünen patronu Hidayet Karaca namındaki şahıstır. Her ne kadar bunun gerçek bir patron mu yoksa konu mankeni bir kukla mı olduğunu asla bilecek bir bilgimiz yoksa da biz zahir ile hükmedip söz konusu şahıs üzerinden, onun son yazılarından birisi üzerinden bir okuma yapalım.

Sn. Karaca’nın, “İktidarın Medya Sansürü” adlı yazısı tam da bahsettiğimiz konuları içermektedir. Aynı zamanda gündemin sıcak konusudur.

Söz konusu yazı şu cümleyle başlıyor: “17-25 Aralık operasyonlarından sonra hükümetin, Samanyolu kanallarına yönelik engelleme ve sansür uygulamaları akıl almaz boyutlara ulaştı. Üyelerinin çoğu AKP’li olan RTÜK, 10 ay içinde kanallarımıza milyonlarca lira para cezası verdi. Darbe dönemini aratmayan akreditasyon uygulaması, dizi çekimlerini engelleme, reklam verene ve program konuklarına baskı… Bunca zorluğa ve grubumuza karşı nefret suçu işlenmesine rağmen ilkelerimizle yolumuza devam edeceğiz.”

Söz konusu yazının devamında sahip olduğu medya grubunun yaşadığı mağduriyetler on alt başlıkta zikredilmiştir. Teknik olarak burada her birisine ayrı ayrı cevap vermenin zorluğunu dikkate alarak söz konusu yazıda dile getirdiği 3-5 konuya değinmekle yetinelim. Gaye bir yazı analizi değil, bir karakter tahlildir zaten. Sn. Karaca diyor ki 11 ayda “AKP’li üyelerin çoğunlukta olduğu Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), geçtiğimiz 10 ay içinde Samanyolu Yayın Grubu kanallarına milyonlarca lira idari para cezası verdi. Para cezalarını en üst limitten belirlediler.”

Külliyen yalan. Aksine hala orada çok özel korunduklarını bizzat biliyorum. RTÜK’ten aldığım resmi rakamlar bunun aksini söylüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Beyaz TV’ye sekiz, Samanyolu TV’ye bir, Ülke TV’ye beş, TRT TÜRK’e dört, A Haber’e dört adet yayın durdurma cezası verilmiştir.Sn. Karaca’nın verdiği rakamların tamamı hayali olup uydurmadır. İsteyen RTÜK ve YSK’dan ilgili istatistikleri alabilir, alamazsa gelip benden alabilir!

Sn. Karaca diyor ki: “21 yıllık yayın hayatı tertemiz olan ve cezasız yayıncılıkta rekoru elinde bulunduran Samanyolu” dur. Hayır efendim aksine, son süreçte RTÜK bu gruba hak ettiklerinin çok daha azını, hem de hak ettikleri maddeden değil, ilgili maddenin (8.madde) ç fıkrasından cezai işlem yaptı ki, bu, söz konusu medya grubunun haber yapma/yayma özgürlüğünün kısıtlanmadığı, ancak para cezasına muhatap kılındığı anlamına gelmektedir. Yani, Samanyolu yayın grubu iddia edildiği gibi cezalandırılmış değildir. Herkesin malumudur ki, a haber daha fazla cezalandırılmıştır. Bazı RTÜK üyelerinin bu yayın grubuyla geçmişten gelen ilişkileri bugün oldukça işe yarar görünmektedir ki, bu da paralel derinliğin kamuda ne kadar tesirli olduğunu göstermektedir.

En çok nefret edilen dizi

Sn. Karaca diyor ki: “Yayın grubumuza ait televizyonlara 28 Şubat ve darbe dönemlerini aratmayan akreditasyon uygulaması yapılıyor.” Televizyonculara ve muhabirlere herhangi bir akreditasyon uygulanmıyor, aksine kurşun askerlerin şov yapılmasına izin verilmiyor, soru sorma ile hakaret etmeyi karıştıranlara karşı dikkatli davranılıyor.

Sn. Karaca diyor ki: “Şefkat Tepe isimli dizimiz yayınlandığı günden bu yana Türkiye’de en çok seyredilen yapımlarımızdan biridir. Valilik, Konya’daki sette hazırlanan dizinin çekimlerini hiçbir gerekçe göstermeden resmi mekânların ötesinde coğrafi olarak Konya il sınırları içinde kamuya açık alanlarda ve kırsalda yasakladı”.

Daha başka dizilerden de bahsediyor ama ben ilkiyle ilgili bilgi vereyim gerisini siz tamamlayın. Birincisi dizi en çok izlenen değil, en çok nefret edilen diziydi. Reyting şirketleri ile kurdukları tezgahla bu diziyi Diyarbakır’da bile birinci gösterdiler. Dahası söz konusu dizinin Konya’da yasaklanması tamamen adli bir vakadan dolayıdır. Dizi ekibi Konya’da sahte para-kalpazanlık suçu ile yargılanmaktadır. Dolandırıcılık iddiası var. Figüranlara sahte para verdikleri iddiası ile açılan bir dava var ve dizi ekibi ve yönetimi bu dolandırıcılıktan dolayı Konya’ya gidecek cesarete sahip değildir.

Sn. Karaca diyor ki: “Yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, oy sayımı devam ederken ellerinde AKP propaganda malzemeleri olan bazı şahıslar televizyon binamızı işgal etmeye kalktı. Bunu gerçekleştiremeyince de televizyon çalışanlarına ağır küfür ve hakaretler yağdırdılar.” Külliyen yalan. Yerel seçim zamanında korsan hazırlanan bildirilerin Gülenci eşkıyalar tarafından sabaha karşı ev ev dağıtıldığına sanıyorum hepimiz şahit olduk. Keza siyasete, siyasi aktörlere ve hükümet üyelerine nasıl küfrettiklerini ve saldırdıklarını görmeniz için de herhangi bir veri sunmama hiç hacet yok, saat başında Sn. Karaca’nın başında olduğu yayın grubundan herhangi birisini açın ve dinleyin.

Hangisi yalan söylüyor?

Yazı bir dizi başka sloganlarla devam ediyor ve Sn. Karaca yazısını son derece üstten bakan bir tehdit ile bitiriyor. Hepimizin suçlu olduğuna karar vermiş, cezayı kesmiş ve ilk fırsatta da infazını gerçekleştireceğini buyuruyor.

Kendisine küçük bir hatırlatma: Muhterem, biz sizden korkmayız. Sizin tedbir olsun, kimse bizim farkımıza varmasın dediğiniz günlerde nasıl ödlekler olduğunuzu kaç kez gördük, şahit olduk. Hatta korkmayın biz varız sizi kimseye yedirmeyiz derken sizin “mübarek kendimizi ateşe atmayalım” sözleriniz hala kulaklarımızda çınlamaktadır.

Son olarak, ilgisiz gibi olacak ama Yeni Akit gazetesinden Ersoy Dede’nin Amerika’nın keşfi ile ilgili reis-i cumhurun konuşmasına yalan diyen Gülenci eşkıyaların tezlerine Gülen’in sözleri ile cevap verdiği yazısı da bu bağlamda çok kıymetli bir referanstır.

Gülen: “Nitekim, modern gemilerin olmadığı bir devrede, Kristof Kolomb’dan evvel Müslüman seyyahların, hem atlarını da beraberlerinde yükledikleri gemilerle Amerika’ya geçip orayı keşfettikleri, bugünün araştırmacılarının büyük bir çoğunlukla kabul ettikleri açık bir gerçektir. Demek oluyor ki Amerika’ya gidip bugünkü nesle menşe olan insanların oraya geçmesi için harikulâde bir hâdiseye gerek yoktur. Olan olduğuyla gayet makuldür...” diyor. Sn Karaca’nın İngilizce çıkan gazetesinin genel yayın yönetmeni: “Amerika’yı Müslümanlar keşfetti’ kuyruklu palavrasının elle tutulur tarafı yok. Ama gündemi değiştireyim, bu vesileyle kaşif diye Müslümanları onurlandırayım derken, nasıl bir hakarette bulunduğunun farkında bile değil. Mümkün mü? Koskoca Amerika’yı keşfedecek kadar cesur/kaşif olacaklar ve aynı zamanda cehaletten bunları tarihe geçirmekten aciz kalacaklar” diyor. Acaba hangisi yalan söylüyor? Gülen mi? Karaca mı? Yoksa Keneş mi? Ya da hepsi mi?
#Doğu Perinçek
#Ali Bulaç
#Gobbels
9 yıl önce