|

Zahirle batını, şeriatla hakikati buluşturan tefsir: Bahrü’l Medid

Bahrü’l – Medîd, zahirle batını, şeriatla hakikati, ilimle irfanı, nakille tecrübeyi, amelle edebi, biraraya getiren orijinal bir tefsir olması bakımından ve diğer tefsirlerin bir özeti olarak da kabul edildiğinden ayrı yerde tutulması gereken çalışma.

Yeni Şafak
19:17 - 16/03/2015 Pazartesi
Güncelleme: 17:18 - 16/03/2015 Pazartesi
Yeni Şafak
MEHMET ERİKLİ

El-Bahrü’l-Medîd fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Mecîd, Fas’lı âlim ve aynı zamanda Şâzelî – Derkâvî şeyhi olan İbn Acîbe el – Hasenî’nin, Kur’an’ın zahiri ve tasavvufî işaretlerini bir araya getirerek kaleme aldığı en önemli eserlerinin başında zikrediliyor ve bu eser tefsir literatürünün göz ardı edilmemesi gerektiği düşünülen çalışmalarından biri. Bu önemli müfessiri pişiren neydi, nasıl bir ilim almıştı? Hayatına biraz kulak kesildiğimizde nasıl bir tedrisattan geçtiğini ve büyük ilme ne şekilde ulaştığını anlayabiliyoruz. 1161›de (1748) Tanca ile Tıtvân arasında bulunan Hamîs köyünde dünyaya gelen İbn Acîbe hazretlerinin ailesi bu bölgenin şeriflerindendir. El-Fehrese adlı otobiyografik eserinde Hz. Hasan soyundan geldiğini söylemektedir ve şeceresini kaydetmiştir. İbn Acîbe’nin yaşadığı dönemde Fas’ta, Filâlî Şerifleri Devleti hüküm sürmekteydi. Mevlây Muhammed (1757-1790), Mevlây Muhammed’in oğulları Mevlây Yezid (1790-1792) ve Mevlây Süleyman›ın (1792-1822) hükümdarlıklarına tanık oldu. Mevlây Süleyman, kabilelere karşı şehir halkını, sûfîlere karşı ulemâyı destekledi. 


GİTTİĞİ ÜLKELERDE İLİM TAHSİLİ

İbn Acîbe, Kasrülkebîr’de Muhammed es-Sûsî es-Simlâlî’den bir süre ders aldı. Daha sonrasında ise Tıtvân’a gitti. Buradaki âlimlerden fıkıh, kelâm, tefsir ve edebiyat dersleri aldı. Tıtvan’da yaklaşık 20 sene kaldı. Muhammed el-Cenevî Tıtvân’a gelince onun derslerine devam ederek fıkıh ve hadis bilgisini ilerletti. Tasavvufla da onun aracılığıyla tanıştı. Cenevî’nin vefatından sonra 1200 (1786) yılında Fas’a gitti. Fas’ta 8 sene kaldı. Muhammed et-Tâvüdî İbn Sûde’nin derslerini takip edip icazet aldı. Fas’taki diğer âlimlerden de faydalanan İbn Acîbe daha sonra Tıtvân’a dönerek dinî ilimleri okutmaya başladı. 1209›da (1794) Derkâvî-Şâzelî şeyhi Sîdî Muhammed el-Bûzîdî ile tanıştı. Daha önce Muhammed Cenevî’nin etkisiyle tasavvufa ilgi duyarak Kuzey Afrikalı Şâzelî şeyhi İbn Atâullah el-İskenderî›nin el-Hikemü’l-Atâiyye’sini okudu. Bûzîdî’ye intisap edip seyrü sülûkünü tamamladıktan sonra kurduğu zaviyede irşad faaliyetlerine başladı. İbn Acîbe hazretlerinin aldığı ilimleri aktarmaya ve kendisine emanet edilmiş bu yükü kalıcı kılmaya çalıştığını görürüz. Yetiştirdiği talebeler, müridler bir yana eskimeyen güçteki eserleriyle yüzyıllardır ilminin ilacı birçoklarına yetiyor. Bütün eserlerinin içinde belki de en başa koyabileceğimiz ölçekte özel eseri Bahrü’l Medîd’in ülkemiz dışında üç farklı neşri bulunuyor. Bunlar içerisinde en muteberi, Ahmed Abdullah el-Kureşî Raslân’ın tahkikiyle 1999’da Kahire’de gerçekleştirilen baskısı gösterilir. Her biri yaklaşık altı yüz sayfa ve altı ciltten mürekkeptir. Semerkand Yayınları’nın büyük gayretleriyle ve Dilaver Selvi’nin titiz tercümeleriyle dilimize de kazandırılmış oldu. Daha önce Türkçe’ye tercüme edilmemiş olan bu büyük eser on bir cilt halinde tamamlanarak Türkçe tefsir alanında önemli bir yer tutacaktır. Bahrü’l – Medîd, zahirle batını, şeriatla hakikati, ilimle irfanı, nakille tecrübeyi, amelle edebi, biraraya getiren orijinal bir tefsir olması bakımından ve diğer tefsirlerin bir özeti olarak da kabul edildiğinden ayrı yerde tutulması gereken çalışma. Eserin zahirî tefsir kısmı, Beyzâvî, Ebüs-Suûd, Nesefî, Kurtûbî, İbn Atiyye ve İbn Cüzey gibi Ehl-i sünnetin en muteber tefsirlerinden oluşmaktadır. Tasavvufî işaretlerini ise, Kuşeyrî’nin Letâifü’l-İsârâtı, Baklî’nin Arâisü’l-Beyânı, Hikem-i Ataiyye başta olmak üzere Kûtü’l-Kulûb, İhya, Avarif gibi tasavvufun ana kaynaklarından yapılan nakillerle, müellifin müşahede, tecrübe ve tavsiyeleri oluşturuyor. 


OKUDUKÇA ŞİFA ALIRSINIZ

El-Bahrü’l Medîd, rivâyet ve dirâyet metodları açısından incelendiğinde bilhassa dirâyet tefsiri açısından en orijinal yönünün, âyetler ve sureler arasındaki münâsebetleri dirâyetle işaret metodunu birleştirerek verdiği bilgilerdir. Ayrıca hazretin tasavvuf’un içinden Kur’an ve tefsire bakışı düşünüldüğünde çalışmanın mahiyetini artırmakla beraber daha önce işâri tefsir çalışmalarında olmayan özgünlüğü de yakaladığı görülür. Alanının en yetkin çalışması olduğunu bu vesileyle de ispat ediyor. İbn Acîbe’ye göre tefsir, Kur›an âyetlerinin dil ve bağlama dayalı nesnel karakterli açıklamalarını ifade ederken, işaret ise sûfîlerin Kur’an-ı Kerim’i en iyi şekilde yaşamaları neticesinde kendilerine gelen ilhâma dayalı olarak yaptıkları yorumlardır ve bu nedenle bağlayıcılığı yoktur. Herhangi bir âyetin açıklaması yapılırken, zâhirî manayı vermeden işârî manaya geçmenin doğru olmadığı vurgulanmaktadır. Neticede bu bakışın etkisiyle şekillenen işârî tefsir anlayışı ortaya konulmaya çalışılmış oluyor. Kur’an’ı Kerim hiç şüphesiz doğru bilginin kaynağı ve bütün hastalıkların da şifasıdır. İbn Acîbe hazretleri de bu yaklaşımla yani Kur’an’ın okundukça şifa vereceği fikriyle tefsirini kaleme almıştır. O bize sevgilinin mektubudur. İnsan kalbinin arınması da gene Kur’an’a bağlılıkla mümkün olur. Zahirî ve batınî her şeyi ihtiva eden rehberimiz ve kaynağımız olan Kur’an okundukça insanın kalbine şifa olacaktır şüphesiz. Büyük müfessir İbn Acîbe hazretlerinin de tefsiri kaleme almasındaki maksat biraz da burada yatıyor. Kur’an’ın okunup anlaşılmasından maksat, onun baştan aşağıya hayatımızı feraha erdirmesi ve bizi nizama kavuşturması olarak anlaşılırsa müfessirin bu büyük eseri daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca kalp ehlinin diline yakın bir yerden açılıyor Bahrü’l Medîd. İbn Acîbe hazretleri ‘marifet’in diğer bilgilerden daha değerli ve üstün olduğunu hayatı boyunca vurgulamış bir müfessir. Böyle olunca kaleme aldığı bu tefsir de marifetullah ilminden bir parça taşıyor şüphesiz. Öyle ki marifetin arifler için dünyadaki cennet olduğu dillendirilir. Bu bakımdan arif kişinin gönlü ve bakışı avamdan farklıdır. Bahrü’l Medîd’’i okurken bu hususları da göz ardı etmemek gerekiyor. Daha önce zikrettiğimiz gibi eserin Türkçe’ye tercümesi yoktu. On bir ciltlik bir külliyat henüz dilimize kazandırılmış oldu. Arapça’dan, ki bu kitaplık çapta, tefsir literatürünün en başta gelen eserleri arasında olan çalışmayı dilimize tercüme etmek oldukça zahmetli bir iş. Semerkand Yayınları’nın öncülüğünde Doç. Dr. Dilaver Selvi bu işi en iyi şeklide başarmış ve bu güçlüğü müminlerin duasıyla aşmış görülüyor. Dilaver Hoca, birçoklarınızın bileceği gibi, tercüme ve telif eserleriyle takip edilen önemli bir akademisyen. Bu kıymeti dilimize kazandırdığı için müminlerin duasını almaya da devam edecektir. Ayrıca unutmadan söylemeli ki eserin içinde âyet- hadis tahriçleri, mütercimin dipnotları ve hazırlanan indeks okumayı kolaylaştırmakla birlikte eseri de zengin kılıyor. Bahrü’l Medîd tefsiri, kitaplığınızda bulunmasından ziyade kalbinize tesir etmesi bakımından özgün bir öneme sahip.


Kitabın künyesi:

Bahrü’l – Medîd fi- Tefsîri’l- Kur’âni’l-Mecîd 

İbn Acîbe el-Hasenî

Çev.Dilaver Selvi

Semekand Yayınları

11 cilt,  2015
#Bahrü’l – Medîd fi- Tefsîri’l- Kur’âni’l-Mecîd
#İbn Acîbe el-Hasenî
#Çev.Dilaver Selvi
9 yıl önce