|

Aşk, tek kişilik bir humma

Sibel K. Türker, Hayatı Sevme Hastalığı romanında, kadınların aşka sarılışlarının arkasında yatan duyguları ince ince anlatmayı biliyor. Romanın kadın kahramanı Ayda, erkek kahraman Gurur''u değil, ''Ayda''nın sevildiği bir yaşamı seviyor.

Arzu Şahin
00:00 - 28/11/2012 Çarşamba
Güncelleme: 15:33 - 28/11/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Aşk, tek kişilik bir humma
Aşk, tek kişilik bir humma

Ingeborg Bachman''ın Malina''sında geçen "Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar" cümlesi aslında koca kitapların anlatmakta zorlandığı gerçeği tek bir solukta ortaya döker. Ortada aşık bir kadın ya da aşık bir adam varsa ve bu duyguya biri diğerinden daha fazla hakimse –ki öyle olur- sonrasının hicran olmaması neredeyse kaçınılmazdır. Edebiyatın ve insanlık tarihinin bu en kadim çatışma noktası hayatın içinde de karşılığını bulur. Zaten aşkların efsaneye dönüşmesi mutlaka mutsuz bir sonun neticesi değil midir?

Sibel K.Türker''in Can Yayınları''ndan çıkan son romanı Hayatı Sevme Hastalığı da modern zamanların iki sevgilisini ve zamane aşıklarının çıkmazlarını anlatıyor. Venüs''ten geldiği söylenen kadınlar ile Mars''tan geldiğine inanılan erkeklerin hemen her konuda olduğu gibi aşka bakışlarındaki farklılıkların üzerine yalnızlık, kaybetme korkusu, sevilme isteği ve ölümle tanışma eklenince ortaya koca bir fiyasko çıkıyor. Hem de hemen herkesin birebir yaşayıp deneyimlediği bir fiyasko.

Sevmek bir kadın için hükmetme sanatıdır

34 yaşında sesinin güzelliği ile hayatını kazanan kahramanımız Ayda erkek arkadaşı Gurur tarafından terkedilince kendini bir "aşk humması"nın içinde buluyor. Yetimhane güzeli Ayda''nın yıllar sonra kavuştuğu annesiyle olan ilişkisi ise kitabın başka bir ayağı olarak ilerliyor. Böylece psikolojiye meraklı olan biz okurlar için bulunmaz bir laboratuvar kuruluyor. Yalnızlığını tüm sevgisini verdiği Gurur ile kapatmaya çalışan Ayda''nın ayaklarının altındaki zemin kayınca hayatı alt üst oluyor. Tam böyle bir zamanda ise Neşe ismindeki kapı komşusu devreye girip iki kadının dostluğa dönüşen hikayesiyle çok tanıdık bir resim çiziyor.

Tüm bu hikayenin içinde Sibel K. Türker''in hayata ve özellikle kadınlara dair tespitlerini biraz tebessüm biraz buruk okuyorsunuz. "Sevmek bir kadın için hükmetme sanatıdır ..." diyen Ayda bir kadının severken aslında neyi sevdiğini ise şöyle anlatıyor "Aslında aşk duyduğum şey Gurur''un yakışıklı çehresi miydi, yoksa o çehrenin parlak aynasında gördüğüm kendim mi? Gurur''un sevdiği Ayda''yı severek affediyordum galiba. Ayda''yı sevildiği bir yaşamın içinde görerek gurulanıyordum"

Sibel K. Türker, romanında kullandığı dil ve ironik üslubu ile belli bir başarıyı yakalıyor. Olay örgüsünü ise bunun biraz gerisinde tutuyor. Son dönem yazarlarının tercih ettiği yeni dil arayışından kaçarken söyledikleri ile çıtayı yükseltiyor. Ortaya rahat okunan ve üzerine düşünülmesi gereken cümlelerle dolu bir kitap çıkıyor. Romanın örgüsündeki sıçramalar bazen okuru tam bir duygunun içindeyken başka bir yere fırlatsa da genel anlamda rahatsızlık oluşturmuyor. Birden fazla hikayenin birlikte yürümesi ise tablonun tamamlanmasına yardımcı oluyor.

Sevme tutkusunun geri planı

Hayatı Sevme Hastalığı, kadınların aşka sarılışlarının arkasında yatan duyguları ince ince anlatmayı biliyor. En ümitsiz anlarda fallara dadanan, gecenin bir yarısında yatağından fırlayıp hıçkırıklara boğulan, ortadan kaybolan bir sevgilinin dönme ümidine her şeye rağmen bel bağlayan, zihninde yine de aşka en güzel yerleri açan kadınlar "sevme" duygusunu hastalıklı bir hale dönüştürüyor. Çaresi olmayan bu hastalık her defasında sarsıcı bir sona doğru götürse de kadınları uslandırmaya yetmiyor. Ve özünde belki de "sevilme" isteğinden gelen "sevme" duygusu her kadının ruhunda bir ura dönüşüyor. Belki de onun için Ayda hepimize böyle sesleniyor:

"Hey kadınlar! Akşamın bu saatinde, bir yeraltı treninin içinde aslında birer aşk yolcusu olduğunuzu biliyor musunuz? Hepimiz istinasız hepimiz biraz dövülüp ezileceğiz. Yolculuğumuz bittiğinde ise bu akşam treninden kozayı delip çıkan kelebekler gibi mutlu ve özgür ve bilmiş ve tükenmiş ama hayatta kalarak yerüstünün ışıklarına doğru aceleyle uçarak çıkıp gideceğiz. Nereye mi ey kadınlar! Karanlık inlerimize tabii ki."

Hayatı Sevme Hastalığı

Sibel K. Türker

Can Yayınları

Haziran 2012

240 sayfa


11 yıl önce