|

Bu ömür şiire dahil

“Cemal Süreya/ Şairin Hayatı Şiire Dahil”de Cemal Süreya'nın hayatı, her adımı şiirle dekteklenerek aktarılıyor. Şairin şiir dışında yoğunluklu olarak emek verdiği tutkularından biri de resim olduğundan, biyografi, Süreya'nın desenleriyle renkleniyor. Çocukluk sürgünü, mülkiyeye gidişi, kitapları, ilk eleştirmeni, evlilikleri, arkadaşlıkları ve küslükleriyle gel-gitli bir okuma bu kitapta sizi bekliyor.

Hale Kaplan Öz
00:00 - 4/06/2008 Çarşamba
Güncelleme: 02:52 - 4/06/2008 Çarşamba
Yeni Şafak
Bu ömür şiire dahil
Bu ömür şiire dahil

Şair, denemeci, dergici, maliyeci olarak bilinen yönleriyle ve daha çok bilinmeyen yönleriyle Cemal Süreya'yı tanımak ister misiniz? Feyza Perinçek ve Nursel Duruel'in birlikte hazırladıkları "Cemal Süreya/ Şairin Hayatı Şiire Dâhil" isimli kitabı size bu anlamda çokça yardımcı olabilir. Cemal Süreya üzerine bir kitap yazma düşüncesi 2000'e Doğru dergisindeki "Cemal Süreya Arşivi" çalışmaları sırasında doğduğunu söylüyor kitabı hazırlayanlar önsözde. Aslında bu kitabın yazarı Cemal Süreya. Hayatın her adımı günlüklerle, şiirle destekleniyor çünkü... Şiir dışında kafa yorduğu, dostlarıyla paylaştığı tutkularından biri de resim olduğundan, biyografi Cemal Süreya'nın desenleriyle birlikte okura aktarılıyor.

"Çocukluğu ve İlk Gençliği" ve "İlk şiirleri" ilk ilki bölüm. Çocukluk dönemini bir göç hikayesi kaplıyor neredeyse. Bir de üvey anne belası... Ardından Mülkiye'ye giriyor. Garip gelebilir ama Süreya'nın Mülkiye'de okumasının sebebi çalışkanların bu okulu tercih etmesi. Ama o Mülkiye'yi seçtiği halde, "çalışkanlar grubu"ndan çabuk kopmuş. "Daha ilk günden başlayarak hayatlarını etüt salonlarında geçiren arkadaşlar vardı. Bu benim gözümü korkutmuş olacak. Yarışı bıraktım. Etüt salonlarına hiç çıkmamaya kara verdim. O dört yılı kantinde geçirenlere katıldım." diyor Süreya. Kantin hayatı onun ileriki hayatında çalışırken kalabalık mekanlar seçmesine neden olacaktır. Evdeyse eğer, televizyon ya da radyoyu açık bırakır.


ÜVERCİNKA'LAR SOBADA

1950'li yıllar sona ererken İkinci Yeni şairlerinin kitapları peş peşe basılır. 1958'de Cemal Süreya Üvercinka'yı yayımlar. Üvercinka'nın eşinden ayrılmasına sebep olan bir de hikayesi vardır: Seniha Hanım'dan ayrılmak istedikçe, eşi diretir. Cemal Süreya da ondan kurtulmanın yollarını arar. Ürkütmek için deli taklidi yapar. Seniha bir sabah bakar ki, Cemal'in kirli çamaşırları buzdolabında. Ertesi gün portakal sandığının içine doldurulup balkona atılmış. Cemal Süreya bir akşam, iş çıkışı, arkadaşıyla evine gelir. Üvercinka daha yeni yayınlanmıştır ve arkadaşına imzalamak için kitabı arar. Bir tane dahi bulamaz. Seniha'ya sorar. Aldığı yanıt yüreğini deler geçer: "Ben onları sobada yaktım. O gece evi terk eder. Seniha Hanım ile boşanmaları yedi yıl sürer. İlk eşinden boşanmak bu kadar zor olunca Zuhal Tekkanat'la yaptığı evlilik de Süreya, peşinen boşanma teminatı alır. Okuyalım: "Seniha ile yedi yıl süren boşanma davasından gözü korkan Cemal Süreya'nın ilk işi, "istediğinde boşanmayı kabul edeceğim" yazılı bir kağıt almak olur. Gerçekten de günü geldiğinde zorluk çıkarmaz Zuhal Hanım.


İLK ELEŞTİRMEN ÖZDENÖREN

Üvercinka çıktığında henüz Lise öğrencisi olan Alaeddin Özdenören'in Maraş'ın Sesi gazetesi'nde yayınlanan 'Değişik Güzel' başlıklı yazısının Cemal Süreya hakkında yazılan ilk eleştiri olduğunu da kitaptan öğreniyoruz. Özdenören anlatıyor: "Bir gün Cahit (Zarifoğlu) gazetesine geldi ve bana Üvercinka'yı uzattı. Okudum. Doğurgan, değişik ve güzel şiirler. Yeni bir şiir iklimine girmiştim. Pırıltılı bir zeka ile lirizm, kederci ve alaycı bir sır perdesi içinde kendini gösteriyordu bu şiirlerde. Üvercinka'yı Cahit de sevmiş. Bana bir yazı yaz dedi. Ben de 'Değişik Güzel' başlığı altında bir yazı yazdım. Bu yazı söz konusu gazetenin sanat sayfasında çıktı. Cemal Süreya ile tanışmamız 1961 yılında oldu. Ben fakültede öğrenciydim. Beyazıt'ta bir pastanede oturduk. Arkadaşlarla birlikte Maraş'tayken çıkardığımız Hamle dergisini, yerel gazetelerde düzenlediğimiz sanat sayfalarını izlemiş. Doğrusu böylesine duyarlı ve dikkatli bir izleyici oluşu beni hayrette bırakmıştı. Bana kendisinin ilk eleştirmeni olduğumu söyledi ve 'Değişik Güzel' yazısını hatırlattı."

Cemal Süreya edebiyatçı yönüne tezat gibi görünse de uzun yıllar maliye müfettişliği yapar. Bir dönem ara verir ama yine döner. Günlüğünde soruyor Cemal Süreya “İyi bir maliyeci miyim?” diye. Cevabını kendi veriyor: “Sanmıyorum. Ama benim için maliye müfettişi olabilmek de büyük başarıdır. Üstelik ben bir rekor da kırdım: İki kez maliye müfettişi oldum."

İki kez maliye müfettişi olmak oldukça az görülen bir uygulama. Müfettişlikte bir kural var; özel sektöre giden geri dönemiyor. Cemal Süreya'nın 1965'te istifa ettikten sonra tek işi olmuş, Papirüs'ü yayınlamak. Dergi çıkartmanın serbest sektör içinde ele alınması gerektiği kabul edilince sorun çıkmamış, Maliye'ye geri dönmüş.

Bir rekoru daha var: "İyi bir iş bulmadan Maliye Teftiş Kurulu'ndan ayrılan tek adamımdır." Maliye ve şiir birbirine yaklaşır gibi görünmeyen iki alan. Bizler gibi daha öncekiler de hep merak etmiş bunu ve sormuş. O ikinci uğraş meselesini parayla ilişkilendiriyor: "Çoğu kez maliyecilikle edebiyat çalışmalarımı nasıl bağdaştırdığım soruluyor. Ama sanırım bu her meslek için aynı derecede bir sorundur. Dünyada "ikinci uğraş" sorunu henüz çözülmüş değil, özellikle şiir için. Şiir para getirmediği için her şair ikinci bir uğraş arayacaktır. İkinci uğraşın şiirden çok uzak olması şair için daha iyi galiba. Çünkü o uğraştan, derin bir soluk alırcasına kopabilir. Bir yerde düşünceye yönelmemde bu mesleğin yararı olmuştur. Çünkü maliye müfettişi kusur bulmaya değil islah etmeye çalışır."


KÜSLÜKLERİ MEŞHUR

Küslükleri de şairin hayat hikayesinde sıkça yer alan bölümlerden. Az küsmemiş Cemal Süreya, Fazıl Hüsnü'yle, Tahsin Saraç'la, Tevfik Akdağ'la, Edip Cansever'le. Sezai Karakoç'la da arkadaşları küsüp barışmalarla devam etmiş. Arif Damar'la küsme nedeni ise alınganlığının zirvesi. Arif Damar, 1986'da yeniden basılan Günden Güne kitabını imzalayıp verdiğinde, bu davranışı yanlış anlar. Üvercinka'nın ayrı bir kitap olarak yeniden basılmadığını ima ettiğini düşünür. Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "Sen şiiri bırak da düzyazı yaz" demesi ise en büyük küslüğün sebebidir.





16 yıl önce