|

Dinle ve Âgâh ol

Sâhipkırân Osmanlılar'ın muhayyilesini yansıtması açısından da çok kıymetli. Edebi, tarihi ve düşünsel değere sahip. Çocuklardan önce ebeveynler okumalı

Ömer Yalçınova
00:00 - 27/10/2007 Cumartesi
Güncelleme: 00:58 - 28/10/2007 Pazar
Yeni Şafak
Dinle ve Âgâh ol
Dinle ve Âgâh ol

Sâhipkırân "ne ararsan bulunur, derde devadan gayrı" türünden bir kitap; şiir, Kuran kıssaları, masal, efsane, destan, öğüt, macera, düşünce... hepsi var. Kitaba ayaküstü göz atmış bir okuyucu "Bunlar şiir mi ya da bunlar da mı hikâye?" diyerek iddiamıza karşı çıkabilir. Sâhipkırân'ın ne şiir ne de masal kitabı olarak değerlendirilebileceğini belirtelim; ne de başka bir edebi kategori içinde. Sâhipkırân melez bir tür mü ya da post-modern? Hayır. Post-modern bir eserdeki bulamaçlık, kıssaları tarihsel bağlamından kopararak keyfî kullanmak veya amaçsızlıktan eser yok onda. Melez bir eser de diyemeyiz, çünkü şiirler şiir, hikâyeler hikâye, öğütler öğüt; her biri kendi içinde bir bütün ve bir bütünün parçaları. Kastımız şu: Sâhipkırân, okuyucusuna tüm bu türlere ait tatları sunabiliyor; okuyucusunun dimağında şiir, masal, kıssa veya roman tadı bırakabiliyor. Sâhipkırân'ı Hasan Aycın hazırlamış. Hazırlamış diyoruz çünkü kitabın yazarı bilinmiyor. Belki de birden fazla yazarı vardır. Yazarının bilinmemesi o yüzden olabilir mi? Kitabı okuyan ve çok beğenip kütüphanesinde bulundurmak için temize çekmek isteyen, temize çekerken de kitaba yeni masallar eklemiş kişiler... Belki. Belki de sırf bu yüzden o hünerli yazarlar kitaba yazar olarak kendi imzalarını atmadılar. Bilemiyoruz. Mukaddimeden öğrendiğimize göre Sâhipkırân "en az ikiyüzyirmi yıllık". Kitaba yeni masallar eklendi mi bilmiyoruz, ama Hasan Aycın'ın o selis üslubu, sanatçı titizliği ve duyarlılığıyla, "kendi zamanında, olduğu yerde ve kendi değer yargılarıyla" Sâhipkırân'ı yeniden yazdığını söyleyebiliriz. Kitabın "mukaddime", "üstad" ve "temmet" başlıklı bölümleri de Aycın'a ait. Bu bölümler kitaba ayrı bir hava katmakla kalmamış, sağlam bir bütünlük de sunmuş. Kitabın diğer ismi: Nâm-ı Diğer Hamzanâme. Hikâyeleri üstat anlatıyor. Bu yüzden anlatımda konuşma, daha doğrusu sohbet havası hakim. Her hikâyenin girişinde, içinde ve sonunda alınacak dersler var. Hikâyeler bir hikmete binaen dile getirilmiş; bir hikmetin sembolü, somutlaştırılmış hali ya da misali olarak; birbirini destekleyen, esinleyen, büyüten ve bütünleyen nitelikte. Bir hikâye diğer bir hikâyeye doğru adeta akıyor. Bu akıcılıkta yazarın ustalığı, temiz Türkçesi ve

anlattıklarına hakimiyeti de büyük paya sahip. Kitap beş yüz sayfa olmasına rağmen kısa sürede okunup bitirilebilir. Hemen bütün hikâyeler masalsı, şiirsel ve destansı. Kitabın kahramanı Sâhipkırân Abdulmuttalip eşrafından, Mekke-i Mükerreme'de dünyaya gelmiş, yiğit ve zulme karşı savaşan biri. Kitap da bir hamzanâme. Buna rağmen bilinmeli ki: "Bu hikâye, hâşâ Hazreti Hamza'nın hikâyesi değildir; ama, ondan temsilen muhayyeldir." Kahramanımız ismini doğduğu yıldan alıyor: "Müşteri ile zühre yıldızı bir burçta buluştuğunda dünyaya gelene Sâhipkırân derler." Kitap boyunca anlatılan hikâyelerin merkezi, ilk insan Hz. Adem'den bu yana hak ile batılın savaşması; hakka sahip çıkan, onu savunan ve benimseyen, onun için mücadele verip cenk eden kişilerin Müslümanlar olması; hak-batıl mücadelesinin kıyamet gününe kadar devam etmesidir. Hz. Adem ile Hz. Havva'nın İblis tarafından ayartılışı ve cennetten dünyaya indirilişi kıssasıyla başlayan kitap yedi iklimin sultanı, cihan padişahı ve ateşperest Keykubat'ın hikâyesiyle devam eder. Keykubat adını Kasr-ı Cihannüma koyacağı muhteşem şehri kurmak için keşfe çıkar. Keşif sırasında Oduncu Kubat'la karşılaşır. Böbürlenerek "Şu, Nâr-ı Nûr'un hikmetine bakın; ben Kubat'ım, bu da Kubat. Ben cihân pâdişahıyım bu ise bir oduncu." der. Bunun üzerine Müslüman (Hudâperest) cariyecik Dilbâde, "O, Nâr-ı Nûr'un değil sultanım; Hudâ'nın hikmetidir!" diyerek batıla meydan okur. Devamını kitapta bulacağınız bu hikâye gibi onlarca hikâye var. Hepsi birbirinden etkili ve şaşırtıcı. Özellikle Sahipkıran'ın on sekiz yıl kaldığı Kûh-i Kaf'taki maceraları okuyucuyu hayran edecek cinsten. Kûf-i Kaf cinlerin, devlerin, perilerin, ejderhaların, devekafaların ve daha binbir çeşit mahlûkun yaşadığı bir âlem; altın, yakut, mercan ve daha binbir çeşit değerli taştan yapılmış bina ve yollarıyla zengin bir hayal dünyasının ürünü; en fantastik romanlarda veya filmlerde karşılaşılmayacak zenginlikte tasvirler, olaylar ve diyaloglarla dolu. Sâhipkırân Osmanlıların muhayyilesini yansıtması açısından da çok kıymetli. Edebi, tarihi ve düşünsel değere sahip. Çocuklardan önce belki de ebeveynler okumalı.

16 yıl önce