|

Dünya tarihini piyasalar yazıyor

Sema Karabıyık
00:00 - 5/12/2007 среда
Güncelleme: 11:16 - 7/01/2008 понедельник
Yeni Şafak
Dünya tarihini piyasalar yazıyor
Dünya tarihini piyasalar yazıyor

2001'deki durgunluk krizi 11 Eylül'ü ardından Afganistan ve Irak savaşlarını getirdi. Aylardır yeni krizin sinyallerini veren ABD ekonomisi yedekte tuttuğu İran'ı sahaya sürmek üzere. İran'ın resmi ordusu daha önce terörist ilan edilmişti. Medyaya son düşen haberlere göre PKK Kuzey Irak'ı terk edip İran'a kaçmaya başladı. Geriye insanları şoka sokacak kitlesel katliamlar ve sansasyonel eylemler kaldı!

Ortadoğu'da tarih yeniden yazılıyor. Bu süreç teröre karşı küresel savaş maskesi altında cereyan etse de gerçekte küresel güçlerin uzun vadeli ekonomik çıkarlarından başka bir şey değil. Ortadoğu küresel sisteme dâhil edilmeye çalışılıyor. İnsanlığın kaderine Tokyo-New York- Stockholm arasındaki dar üçgende karar veriliyor. Dünya tarihini piyasalar yazıyor. Gündem Bush-Erdoğan görüşmesine odaklanmışken, sınır ötesi operasyon 'estetik' operasyona evrilirken, yaşananlara küreselleşme penceresinden bakmama okuduğum kitap sebep oldu: Dünyanın Yeni Sahipleri ve Onlara Direnenler.

Jean Ziegler dünyanın yeni sahiplerinin kim olduğunu ve kullandıkları yöntemleri anlatmaya küreselleşmenin tarihinden başlıyor. 1989'da Berlin duvarının yıkılışı ve soğuk savaşın sona erişiyle hayatımıza dâhil olan küreselleşmeyi, yazar 15. yüzyıldan başlatıyor. Afrika'nın, Okyanusya'nın, Amerika'nın Avrupalılar tarafından keşfedilmesini milat kabul ederek. Dünyanın Avrupalılaştırılması manasına gelen küreselleşme bayrağını artık Amerika devralmış durumda.

En bilinen şekliyle küreselleşme dünyayı global bir köy olarak tanımlar. Bilgi çağı, hız çağı gibi kavramlarla desteklenen, dünyayı birleştirdiği iddia edilen küreselleştirme aksine dünyayı parçalıyor. Kitapta yer alan bilgilerden sadece bir kaçını alt alta yazınca küreselleşmenin ne kadar parçalayıcı, gittiği her yeri yok eden bir sermaye kapanı olduğu gerçeği su yüzüne çıkıyor.

Bugün dünyada 900 milyon yetişkin sürekli işsiz. Dünya nüfusunun yüzde 20 'si zenginliklerin yüzde 80'inden fazlasına sahip. Geride kalan 1 milyardan fazla insan dünya gelirinin %1'i ile yetinmek zorunda. Dünya üzerinde her gün yaklaşık yüz bin kişi açlıktan ya da açlığın doğurduğu sebeplerden ölüyor. Her yedi saniyede bir, on yaşın altında bir çocuk açlıktan ölüyor. Diğer yandan insanlık tarihinde inanılmaz bir bolluk yaşanıyor. Üretim, ticaret hacmi, enerji tüketimi giderek artıyor. Aynı zamanda ceset yığınları da gün geçtikçe artıyor. Açlık, susuzluk, salgın hastalıklar ve savaş her yerde. 3. Dünya savaşı çıktı çıkacak derken 3. Dünyanın insanları uzun zamandır 3. Dünya savaşını yaşıyor. Ziegler'in yırtıcılar diye tanımladığı egemen güçlerin pazarı ele geçirmek, rekabeti yok etmek için kullandıkları dil ve yöntem savaşın ve yıkımın dili.

ABD Irak'taki savaşı sürdürebilmek için 87 milyar dolar harcıyor. BM bunun yarısı kadar bir para ile yeryüzündeki herkese su, yeterli beslenme, gerekli sağlık koşulları ve temel eğitim sağlayabileceğini tahmin ediyor.

Ortadoğu'yu teröre karşı savaş maskesi altında küreselleştirme hedefinde olan ABD, 2.Dünya savaşı sonrasında sosyalist blok dışındaki ülkeleri örgütlemek niyetiyle IMF, Dünya Bankası, DTÖ, OECD gibi arka arkaya ekonomik-siyasi kuruluşlar kurdu. Kapitalist sistemin varlığını borçlu olduğu bu kurumlar sermayenin dünya çapındaki egemenliğinin garantörü.

IMF özellikle kriz dönemleriyle birlikte hayatımızın parçası haline gelmiş bir kuruluş. İç politikanın türbanla beraber kullandığı bir diğer figür. Seçim meydanlarında IMF'yi yurdumuzdan kovacağız naralarından sonra paşa paşa stand-by anlaşması yapılan, siyasi olmadığı iddiasında olan ama tamamıyla Amerika çıkarlarına göre çalışan bir kurum. IMF her türlü masrafını verdiği krediler karşılığı aldığı faizlerle ödüyor. Türkiye hariç bütün diğer ülkeler borçlarını kapatınca dar boğaza düştü IMF. Personel çıkarılması bile gündemde şu günlerde.

Türk Popüler Tarihinde İlkler kitabında hayat deyince aklınıza ne geliyorsa her şeye dair bilgiler yer alırken ekonominin ilklerinden de bahsediliyor. IMF ile ilk tanışma bahsi hakikaten ilginç. Türkiye IMF üyeliğine kuruluşundan bir yıl sonra kabul ediliyor. IMF'ye şirin görünebilmek için yüzde 119 oranlı bir devalüasyon yaparak. İktidar bu devalüasyonu üyeliğe kabul için önemli bir referans olarak öne sürüyor. Birkaç milletvekili dışında devalüasyonun ne demek olduğunu henüz bilen yok. Türkiye IMF'ye üye olmasına oluyor ama nasıl çalıştığını merak etmeye başlıyor. Birkaç hafta sonra ihtiyaç olmadığı halde sistemin nasıl çalıştığını çözmek için kredi talep ediliyor IMF'den. İstenilen para veriliyor, kuşku bulutu dağılıyor, meraklar gideriliyor. IMF yıllık denetimler için Türkiye'ye gelmeye başlıyor. Geliş o geliş bir daha da gitmek bilmiyor. Yaşanılan krizler, niyet mektubu, yükselen dış borçlar. Siyasilerin meydanlara çıkıp IMF'yi kovacağız sloganlarından sonra iktidara gelince sessiz sedasız yenilenen stand-by'lar. Kediyi öldüren merak ülke ekonomisine de bağımsızlığını kaybettiriyor.

Dünyanın Yeni Sahiplerine dönersek Ziegler, küresel sermaye sahibi oligarkları yırtıcılar olarak adlandırıyor. IMF, DB, DTÖ' de yırtıcıların paralı askerleri. Bu kurumlar yırtıcıların elindeki en etkili savaş makineleri. DTÖ ticaret akışını, DB ve IMF sermaye akışını yırtıcılar lehine düzenliyor. Zengin ülkeler karar veriyor yoksul ülkeler izliyor. Büyük yırtıcılar tarafından toplanan servetlerin çoğunun da kanlı paralar olduklarını öne sürüyor yazar. Jean Ziegler yırtıcıları ve onların paralı askerlerini anlatırken bunun yanında bu güç odaklarına dünya çapında direnen ve giderek çoğalan tepkileri de dile getiriyor. Yeni bir dünya sivil toplumu bu. Dünyanın özelleştirilmesini içlerine sindiremeyen, örgütlenerek yeni dünya için savaşmaya karar veren sivil toplumun görkemli bir biçimde yeniden doğuşunu müjdeliyor. Kitabın kapağında Dünyanın Yeni Sahipleri büyük harflerle onlara direnenler küçük harflerle yazılmış olsa da.

16 лет назад