|

Duran'ın aradığı kendimiz olabilme gücü

Şaban Abak, Duran'ın atının, medeniyetimize dinamizm kazandıran ana ruhu temsil ettiğini söylüyor

Mehmet Şeker
00:00 - 27/10/2007 Cumartesi
Güncelleme: 00:53 - 28/10/2007 Pazar
Yeni Şafak
Duran'ın aradığı kendimiz olabilme gücü
Duran'ın aradığı kendimiz olabilme gücü

'Bağdat'tan Dönen Şiirler' ve 'Karpuz Kestim Yiyen Yok' kitaplarının yazarı Şaban Abak, on yılı aşkın bir süreden beri yazdığı ve bazı dergilerde yayımladığı, atını arayan Durmuşoğlu Duran'ın şiirlerini 'Kayıp Atlar Haritası' adıyla kitaplaştırdı. Hem destanlardan, hem mesnevi formundaki şiir kitaplarından, hem de halk hikâyeleri ve efsanelerden aldığı ilhamın izlerini şiirine taşıyan Abak, atın medeniyetimize dinamizm kazandıran ana ruhu temsil ettiğini söylüyor ve ekliyor:"Gerçekten de İslâm toplumlarının yeryüzünde insanlık âlemi içindeki etkin, güçlü ve saygın konumunu yitirmeye başlamasıyla, atın hayatımızdan çekilişi dönem olarak çakışıyor. Bu da atın, arayış temasında simge değerini güçlendiriyor."

Kimdir bu Durmuşoğlu Duran?

Atını kaybetmiş biri. İçimizden biri. Kaybettiğini tariften hareketle Durmuşoğlu Duran'ın kim olduğunu daha iyi anlayabiliriz.

Kaybettiğine bakalım. Atı Gülşah nasıl bir attır?

Görünüşte bir at kaybetmiştir, adı Gülşah bu atın. Ak Boz da olabilirdi, Aşkar da olabilirdi, Kırat da.

Peki, nedir aslında?

Medeniyetimizin geçmiş parlak dönemlerinden, 21. yüzyıla geçerken mutlaka beraberimizde taşımamız gerekip de taşıyamadığımız, miras olarak devralamadığımız, en geniş manada "kaybettiğimiz her şey"i simgeliyor aslında. Medeniyetimize dinamizm kazandıran ana ruhu, o ana ekseni temsil ediyor. İktidarı, muzafferiyeti, başat olmayı, "kendimiz" olabilme gücünü temsil ediyor. Dolayısıyla Durmuşoğlu Duran da bütün bunları kaybetmiş olan ve arayan kişiyi temsil ediyor.

Kaybetmiş ama arıyor da...

Arıyor, çünkü araması gerekiyor. Kitap bu yüzden kaybettiklerimiz üzerine bir ağıt sayılmaz. Evet, onun acısını duymamak mümkün değil. Nitekim Duran, bir yerde aklını dahi kaybettiğini söylüyor. Ama genelde arama konusunda kararlı, azimli ve bulma ümidini daima koruyan, hatta bulacağına emin bir kişilik olduğunu söyleyebiliriz.

At şiirde bir simge olarak yer alıyor ama doğrudan at kültürüyle ilgili de çok miktarda kelime ve gönderme var.

İslâm medeniyeti, atlı kavimlerin medeniyetidir. Biz Türklerin atı ilk evcilleştiren, ehlileştiren, savaşta, avda ve tarımda ilk kullanan halk olduğumuz söylenir. Komşumuz Farisiler atlı bir kavimdir. Büyük komşumuz Arapları ve Arap atlarını söylemeye gerek yok. İslâm medeniyetinin teşekkül yükseliş ve parlayış dönemlerinde at daima hayatımızın merkezinde yer almıştır.

At hayatımızdan çekilince medeniyetimiz de inişe geçti diyorsunuz.

Bir zamandaşlık sözkonusu. Gerçekten de İslâm toplumlarının yeryüzünde insanlık âlemi içindeki etkin, güçlü ve saygın konumunu yitirmeye başlamasıyla, atın hayatımızdan çekilişi dönem olarak çakışıyor. Bu da atın, arayış temasında simge değerini güçlendiriyor.

Atlara aşinalığınız...

Ata aşinalığıma gelince, çocukluğumda atlarımız vardı. Binek atlarımız ayrı, koşum atlarımız ayrıydı. Babamın bir de cirit atı vardı. Küçük kardeşim Mustafa'nın da yakın zamana kadar atları vardı. Ata aşina son nesilden olduğumu söyleyebilirim.

Durmak, Durmuşoğlu Duran'ın hem adında var, hem de soydan geliyor. Yine de hiç durmadan, diyar diyar geziyor. Bu isim sembolizasyonu ile anlatılmak istenen nedir?

Soyunda demeyelim de babasının adı Durmuş. Yani bir kuşak öncesi. Bu durağanlık hali Duran'da müthiş bir sefer arzusu uyandırıyor. Duran, oğlunun adını Sefer, torununun adını Fatih koymak istiyor.

Kitaptaki şiirlerde Sefer ve Fatih isimlerine dair bir işaret görünmüyor.

İşaret iç kapakta yer alıyor. Orada yer alan "birinci cilt" ibaresiyle, Duran'ın atını arama macerasının bitmediğini, nasip olursa ikinci ciltte bu bahsi tamamlayacağımızı ifade etmek istedim.

Bir şiir kitabında pek görülen bir özellik değil "Birinci cilt" ibaresi.

Haklısınız, on yılı aşkın bir süreden beri yazdığım, dergilerde yayımladığım bu şiirlerin bir an önce kitaplaşması yönünde bana telkinde bulunan dostlarımı kıramadım. Aslında kırk şiir tasarlamış bulunuyorum. Şiire daha çok vakit ayırabilmek ve kalan şiirleri de yazmak konusunda kendimi bağlamak amacını da gözettim.

Yıllar önce ilk bölümleri okuduğumuzda üç dört yıl içinde tamamlanacak gibi algılamıştık. Aradan epey zaman geçti. Neredeyse yıla bir ya da iki şiir düşüyor. Bu tempoyla devam ederse, ikinci cilt için ne kadar bekleyeceğiz?

Allah bilir. Tabii gönlümün arzusu bir iki yıl içinde kafamda tasarlamış olduğum ve esasen bende bitmiş olan şiirleri yazıya geçirip dostlarımla paylaşmaktır.

Başa döner gibi yapıp bir soru daha sormak istiyorum. Durmuşoğlu Duran atını niye kaybetti, nasıl kaybetti, ne zaman kaybetti?

Bunları bilmiyoruz ya da bilindiğini varsayıyoruz. Zira atın simgelediği kaybettiklerimiz bahsi, bunları nasıl kaybettiğimiz, hangi sebeplerle kaybettiğimiz bahisleri belki ayrı kitapların konusudur. Millet olarak halen bir "yayalık dönemi" yaşadığımızdan, neyi nasıl kaybettiğimizin milletimizin her ferdi tarafından bilinmese bile sezildiğini varsayıyoruz. Doğrudan aramaya geçiyoruz.

Okuyan ister istemez merak ediyor: Duran atı bulacak mı, ne zaman bulacak?

Bununla ilgili kitabın son şiirinde bir işaret var. Şimdilik daha fazlasını söylemek istemiyorum.

İlk bakışta bu bir destan ya da mesnevi dedirten bir metin. Şiirlerin bütününden ortaya bir hikâye çıkıyor. Bu bakımdan geleneği takip eden bir kitap.

Doğrudur, hamse geleneği içinde değerlendirilmesini arzu ettiğim, o geleneğin günümüzdeki bir yansıması, bir numunesi olsun diye de çaba gösterdiğim bir kitap. Belirttiğiniz gibi hem destanlardan, hem mesnevi formundaki şiir kitaplarından, hem de halk hikâyeleri ve efsanelerden aldığım ilhamın izlerini, küçük işaretler, yer yer belirgin göndermelerle şiire taşıdım.

Şiirlere yüksek sesli bir tempo, coşku ve heyecan hâkim. Kitaba başlayınca bütün şiirleri okumadan bırakamıyoruz. Ve Duran'ın arayış macerasına ve heyecanına ortak oluyoruz.

Çok teşekkür ederim. Bunu başarıyorsa ne mutlu bana.


GÜNEŞ ÇİÇEĞİ

Dönmesin Tanrım kalbim,

dönmesin kalbim

Dönsün başım

Dönsün başım

Dönsün daima güneş

sarhoşu başım

Bir gündöndü tarlası uğultusuyla

Bal sarısı, at rüyası, arı tefsiriyle

Serin ikindi esintisiyle

Kırpıştırıp iri kirpiklerini

Yüzünde aşk aydınlığıyla

Dönsün, şifadır

Unutuşun yarasına ve kaybedişin

Kalbim sabit kalsın diye

Dönsün dursun durmadan

O gözleri gece güzelin,

Gölgesi ay sevgilinin

Yörüngesinde

Bulutları köpürterek yüzen

Altın bir gemidendir

Leventleri ışın mızraklar yağdıran

Ateşli öpüşlerle uyandıran

Bayıltan ve uyandıran

O sevgilinin.
16 yıl önce