'Bağdat'tan Dönen Şiirler' ve 'Karpuz Kestim Yiyen Yok' kitaplarının yazarı Şaban Abak, on yılı aşkın bir süreden beri yazdığı ve bazı dergilerde yayımladığı, atını arayan Durmuşoğlu Duran'ın şiirlerini 'Kayıp Atlar Haritası' adıyla kitaplaştırdı. Hem destanlardan, hem mesnevi formundaki şiir kitaplarından, hem de halk hikâyeleri ve efsanelerden aldığı ilhamın izlerini şiirine taşıyan Abak, atın medeniyetimize dinamizm kazandıran ana ruhu temsil ettiğini söylüyor ve ekliyor:"Gerçekten de İslâm toplumlarının yeryüzünde insanlık âlemi içindeki etkin, güçlü ve saygın konumunu yitirmeye başlamasıyla, atın hayatımızdan çekilişi dönem olarak çakışıyor. Bu da atın, arayış temasında simge değerini güçlendiriyor."
Atını kaybetmiş biri. İçimizden biri. Kaybettiğini tariften hareketle Durmuşoğlu Duran'ın kim olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Görünüşte bir at kaybetmiştir, adı Gülşah bu atın. Ak Boz da olabilirdi, Aşkar da olabilirdi, Kırat da.
Medeniyetimizin geçmiş parlak dönemlerinden, 21. yüzyıla geçerken mutlaka beraberimizde taşımamız gerekip de taşıyamadığımız, miras olarak devralamadığımız, en geniş manada "kaybettiğimiz her şey"i simgeliyor aslında. Medeniyetimize dinamizm kazandıran ana ruhu, o ana ekseni temsil ediyor. İktidarı, muzafferiyeti, başat olmayı, "kendimiz" olabilme gücünü temsil ediyor. Dolayısıyla Durmuşoğlu Duran da bütün bunları kaybetmiş olan ve arayan kişiyi temsil ediyor.
Arıyor, çünkü araması gerekiyor. Kitap bu yüzden kaybettiklerimiz üzerine bir ağıt sayılmaz. Evet, onun acısını duymamak mümkün değil. Nitekim Duran, bir yerde aklını dahi kaybettiğini söylüyor. Ama genelde arama konusunda kararlı, azimli ve bulma ümidini daima koruyan, hatta bulacağına emin bir kişilik olduğunu söyleyebiliriz.
İslâm medeniyeti, atlı kavimlerin medeniyetidir. Biz Türklerin atı ilk evcilleştiren, ehlileştiren, savaşta, avda ve tarımda ilk kullanan halk olduğumuz söylenir. Komşumuz Farisiler atlı bir kavimdir. Büyük komşumuz Arapları ve Arap atlarını söylemeye gerek yok. İslâm medeniyetinin teşekkül yükseliş ve parlayış dönemlerinde at daima hayatımızın merkezinde yer almıştır.
Bir zamandaşlık sözkonusu. Gerçekten de İslâm toplumlarının yeryüzünde insanlık âlemi içindeki etkin, güçlü ve saygın konumunu yitirmeye başlamasıyla, atın hayatımızdan çekilişi dönem olarak çakışıyor. Bu da atın, arayış temasında simge değerini güçlendiriyor.
Ata aşinalığıma gelince, çocukluğumda atlarımız vardı. Binek atlarımız ayrı, koşum atlarımız ayrıydı. Babamın bir de cirit atı vardı. Küçük kardeşim Mustafa'nın da yakın zamana kadar atları vardı. Ata aşina son nesilden olduğumu söyleyebilirim.
Soyunda demeyelim de babasının adı Durmuş. Yani bir kuşak öncesi. Bu durağanlık hali Duran'da müthiş bir sefer arzusu uyandırıyor. Duran, oğlunun adını Sefer, torununun adını Fatih koymak istiyor.
İşaret iç kapakta yer alıyor. Orada yer alan "birinci cilt" ibaresiyle, Duran'ın atını arama macerasının bitmediğini, nasip olursa ikinci ciltte bu bahsi tamamlayacağımızı ifade etmek istedim.
Haklısınız, on yılı aşkın bir süreden beri yazdığım, dergilerde yayımladığım bu şiirlerin bir an önce kitaplaşması yönünde bana telkinde bulunan dostlarımı kıramadım. Aslında kırk şiir tasarlamış bulunuyorum. Şiire daha çok vakit ayırabilmek ve kalan şiirleri de yazmak konusunda kendimi bağlamak amacını da gözettim.
Allah bilir. Tabii gönlümün arzusu bir iki yıl içinde kafamda tasarlamış olduğum ve esasen bende bitmiş olan şiirleri yazıya geçirip dostlarımla paylaşmaktır.
Bunları bilmiyoruz ya da bilindiğini varsayıyoruz. Zira atın simgelediği kaybettiklerimiz bahsi, bunları nasıl kaybettiğimiz, hangi sebeplerle kaybettiğimiz bahisleri belki ayrı kitapların konusudur. Millet olarak halen bir "yayalık dönemi" yaşadığımızdan, neyi nasıl kaybettiğimizin milletimizin her ferdi tarafından bilinmese bile sezildiğini varsayıyoruz. Doğrudan aramaya geçiyoruz.
Bununla ilgili kitabın son şiirinde bir işaret var. Şimdilik daha fazlasını söylemek istemiyorum.
Doğrudur, hamse geleneği içinde değerlendirilmesini arzu ettiğim, o geleneğin günümüzdeki bir yansıması, bir numunesi olsun diye de çaba gösterdiğim bir kitap. Belirttiğiniz gibi hem destanlardan, hem mesnevi formundaki şiir kitaplarından, hem de halk hikâyeleri ve efsanelerden aldığım ilhamın izlerini, küçük işaretler, yer yer belirgin göndermelerle şiire taşıdım.
Çok teşekkür ederim. Bunu başarıyorsa ne mutlu bana.