|

Kara Kitap, bir yabancının yazdığı Türkçe romandır

Ian Almond'un Yeni Oryantalistler kitabı Doğu biliminin geldiği son aşamayı göstermesi açısından dikkate değer bir çalışma. Salman Rüşdü ve Orhan Pamuk'un ortak noktalarını Almond, her iki yazarın da Müslüman bir çevrede doğup büyümelerine rağmen eserlerine kattıkları 'yerli oryantalist' bakışla açıklar.

Ahmet Edip Başaran
00:00 - 13/01/2014 Pazartesi
Güncelleme: 16:20 - 13/01/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Kara Kitap, bir yabancının yazdığı Türkçe romandır
Kara Kitap, bir yabancının yazdığı Türkçe romandır

Doğu ve Batı meselesi söz konusu olduğunda Rudyard Kipling'in o çok bilinen sözü hatırlanır: 'Doğu doğudur, Batı da batıdır ve bu ikisi asla birleşmeyecektir.' Doğu'nun ve Batı'nın hâlihazırdaki konumları Kipling'in bu sözünü ne derece doğrular tam emin değilim ama bildiğim bir gerçek var. 21. yüzyıl özellikle Doğulu milletler için bir hesaplaşma yüzyılı olacaktır/olmalıdır. Hem kendi tarihleriyle hem de Batı'ya dair artık kanıksanmış, kabullenilmiş mağduriyet psikolojisiyle. Bu hesaplaşma, hem Doğu'nun hem de Batı'nın zihin sağlığı açısından elzem görünüyor. Tarihin sonu tezini tersine çevirecek olan zihniyet devrimi biraz da bu hesaplaşmanın özünde saklı.

İşbu zihniyet devrimine giden yolda oldukça işlevsel bir kavramla yüzleşiyoruz: Oryantalizm. Şarkiyatçılık ya da Doğubilimi olarak da tesmiye edilen Oryantalizmin tarihi sömürgecilikle başlar. Çünkü sömürgeciliğin keşif kolu olarak oldukça önemli misyonlar yüklenmiş bir bilimin adıdır oryantalizm. Batı'nın Doğu'yu nasıl ve ne şekilde daha güzel sömürebileceğine matuf bir arayışın izinden giden aydınlar bir 'üst-kimlik' özelinde Doğu'ya bakarlar. Doğu onlar için bazen egzotik bir masaldır, bazen ezoterik bir muamma. Hepsinden öte bir laborant kibriyle eğilirler Doğu'ya. Belki de bu yüzden Edward Said o meşhur Oryantalizm kitabında 'İnsan gerçeğine böylesine uzak ve böylesine gözleri kapalı bir ilmin varlığını fark etmeseydim bu kitabı yazmazdım' der mesela. Sadece bu cümle bile oryantalizmin özünde varolan sahteciliği anlatmaya yeter diye düşünüyorum.

TÜRKİYE'DE İSLAM KARŞITLIĞI

Ian Almond'un Yeni Oryantalistler kitabı Doğu biliminin geldiği son aşamayı göstermesi açısından dikkate değer bir çalışma. Almond, bir dönem ülkemizdeki iki ayrı üniversitede de dersler vermiş bir edebiyat profesörü. Kitabın önsözünde Türkiye'de görev yaptığı üniversitede kimi profesörlerin dahi İslam karşıtı bakış açılarını gördüğünde şaşırdığını söylüyor Almond. Bizse bu olguyu artık kanıksadığımız için çok da şaşırmıyoruz doğrusu. Almond'ın hakkını teslim etmek gerek. Oldukça tarafsız bir gözle ve bazen yer yer oryantalizmin özüne işlemiş o simsar bakışın boyalarını dökerek anlatıyor yeni oryantalistleri. Önsözün son cümlelerinde Almond, oryantalizmi 'iktidarın İslam ve Müslümanlar hakkında en kullanışlı şekilde nasıl konuştuğu sorunu' olarak gördüğünü söyleyerek meseleyi gayet iyi özetliyor. Bana kalırsa sorun oryantalizmin konuşma sorunu değil aslında, sorun bizzat oryantalizmin kendisi. Kitabın kapağında da yer alan 'Nietzsche'den Orhan Pamuk'a İslam'ın Postmodern Temsilleri' ifadesinden anlaşılacağı üzere Almond bu çalışmasında özellikle belli başlı yazarlar özelinde İslam'ın modern zamanlardaki karşılığının izini sürüyor. Kitap üç bölüm olarak düzenlenmiş. İlk bölümde Almond 'Modernite Eleştirisi ve İslam' başlığı altında Nietzche, Foucault ve Derrida'ya eğiliyor. Nietzsche'nin hararetle oryantalist metinler okumasının, onun İslam'a dair ilgisini gösterdiğini söyleyen Almond, bu ilginin kaynağı olarak da önemli bir saptamada bulunur: 'Mesele İslam'ın daha iyi anlaşılması değil, kendini daha iyi anlamanın bir aracı olarak İslam'ın kullanılmasıdır.' Foucault özelinde ise Almond, Foucault'nun Doğusunun garip biçimde pek çok açıdan Nietzsche'nin Doğusuna benzediğini söyler. Foucaut'nun Tunus izlenimleri ve İran devrimi üzerine söylediği övgü dolu sözler, biraz da onun moderniteye karşı geliştirdiği olumlayıcı reddin bir uzantısıdır aslında. Derrida bahsinde Almond, İslam'ın Derrida'nın düşüncesinin merkezinden çok çevresinde yer tuttuğunu söyler. Ona göre İslam Derrida'nın metinlerinde bir kez daha konuşulamayan Öteki'ye dönüşür. Bu açıdan Derrida'nın İslam hakkında söylediklerinden daha çok ne söylemediği önem kazanır. Bu bahiste Derrida'nın yaklaşım kurnazlığı öne çıkar. Öyle ki Derrida, tamamen birbirinden bağımsız olguların karşısına her biri farklı İslam algılarıyla çıkar. Bu birbirinden farklı İslam algıları ne garip ki İslam'ın kendisi değildir. Bu da Derrida'nın metinlerinde İslam'ın anlam açısından içeriksizleştirilmesi demektir. Almond bu anlamsal soyutlamayı bir boşluk olarak değerlendirir.

SEKÜLER DÜNYA SÖZCÜLERİ

Yeni Oryantalistler'in ikinci bölümü 'İslam ve Postmodern Kurgu' başlığını taşıyor. Almond bu bölümde Borges, Salman Rüşdü ve Orhan Pamuk'un romanlarında oryantalizmin izini sürer. Borges'te İslam, bir imgeler havuzu, ne zaman farklı bir şey istense başvurulan bir egzotik motiftir aslında. Almond'a göre, İslam söz konusu olduğunda devreye giren bu araçsal İslam anlayışıyla Borges, her şeyden çok kendi eserlerini renklendirmek ve canlandırmak için İslam'ı ve İslam kültürlerini kullanan Goethe, Byron, Emerson, Joyce gibi batılı sanatçılara benzer. Yeri gelmişken, bu 'araçsal İslam anlayışı' Borges'in metinlerinde görmeye alışık olduğumuz metafor haznesiyle ve ansiklopedik anlatım tonuyla da uyum içindedir. Salman Rüşdü ve Orhan Pamuk özelinde ise dikkate değer nokta, her iki yazarın da Müslüman bir çevrede doğup büyümelerine rağmen eserlerine kattıkları 'yerli oryantalist' ruhtur. Daha önce adı geçen yazarların 'dışarıdan' bakışları, onların bakışlarındaki zihinsel açmazları nispeten açıklar. Ancak Rüşdü ve Pamuk'un durumları için bu elbette söylenemez. Onlar ait oldukları Müslüman toplumun içerisinde seküler bir dünyanın sözcüsü olarak vardırlar. Rüşdü'nün anın atmosferine ve duygusuna göre ortaya çıkan farklı İslamlarına karşılık Pamuk'ta İslam kasvetli bir hüzün duygusuyla iç içedir. Kara Kitap özelinde Pamuk'ta İslam'ın o hüzne nasıl dâhil olduğunu anlatırken Almond, İslam'ın mana coğrafyasına dair yapılan her göndermenin rahatsız edici bir kayıp ve terk hissi taşıdığını söyler. Bu saptama sanırım Pamuk'un yazdığı metinlerde İslam'ın postmodern temsilini en iyi açıklayan cümledir. Kayıp bana kalırsa terk'in bir sonucudur ve Pamuk özelinde söylersek 'yerli oryantalistlerin' sancısı tam da burada başlar. Almond, Kara Kitap'la ilgili yargısını harika bir cümleyle taçlandırır: 'bir yabancı tarafından yabancılar için yazılmış İslam hakkında Türkçe bir roman.'

Kitabın son bölümünde Almond 'İslam, Teori ve Avrupa' başlığı altında Kristeva, Baudrillard ve Zizek metinlerinde İslam'ın nerede durduğuna eğiliyor. Almond'a göre hem Kristeva hem de Zizek Müslüman dünyaya çevresel bir yaklaşım getirir. Bu yaklaşım biraz da Avrupa merkezciliğinin getirdiği bir sorundur. Almond'a göre Baudrillard'in oryantalizm yaklaşımı ise nispeten Said'in oryantalistlere karşı geliştirdiği itirazın çağdaş bir karşılığıdır.

Yeni Oryantalistler, 'kendisi' için değil 'öteki' için İslam'ı anlama(ma)ya çalışan yazarların metinlerinde İslam'ın postmodern temsillerini görmek için önemli bir kaynak.

Kitabın Künyesi:

Yeni Oryantalistler

Ian Almond

Pinhan Yayıncılık

2013

10 yıl önce