|

Muktedir olmak insanı tüketiyor

Romanlarıyla kendi düşünsel serüvenini beraber götüren Sevinç Çokum, Kapı Yayınları'ndan çıkan son kitabı Çok Yapraklı İlişkiler'de değişen ilişkileri hiciv ve ironi ile anlatıyor. Hayata kendi geliştirdiği 'abukizm' felsefesiyle bakan yazar, günümüzde insanın araç haline geldiğini ve doğanın dengesinin sarsılıdığını söylüyor. Sevinç Çokum'la yeni romanı Çok Yapraklı İlişkiler'i ve zamanın ruhunu konuştuk...

Ayşe Büşra Erkeç
00:00 - 12/05/2013 Pazar
Güncelleme: 12:32 - 12/05/2013 Pazar
Yeni Şafak
Muktedir olmak insanı tüketiyor
Muktedir olmak insanı tüketiyor
Şimdiye kadar yayımlanmış romanlarınız okuyucularınız tarafından 'Yeni zamanların kör kalbine bir ışık…' şeklinde yorumlanıyor. Bu, sizin için ne anlama geliyor?

Bu benzetme, kişileri rahatlatma anlamında olsa bile rahatsız etmeyi de içerir. Çünkü kendi projeksiyonumdan baktığım zaman anlattıklarımla rahatlatmak şöyle dursun, kendime göre ortaya koyduğum doğrularla rahatsız edici olabilirim, oluyorum da. Tanıdığım bir yazarın seneler önce öykü kitaplarımdan biri için 'Etrafa ne güzel bakıyorsun?' sözlerini durup durup düşünmüşümdür. Yoksa ben huzur dağıtmak için çevrede dolanan bir hemşire veya iyicil bir kalem miydim? O sözlerin ucu Tanpınar'ın edebiyatımızdaki eleştiri eksikliğini işaret ettiği satırlara doğru yol alıyordu. Bu defa insan denen problemi yeni baştan incelemeğe gözlemeğe başladım; yüzleşmem ve hesaplaşmam o zaman başladı romanda. 'Çok Yapraklı İlişkiler' vicdanın ölçülmesi anlamında bir çıkış sayılabilir. Herkesin kendisini yeni baştan düşünmeğe başlaması gibi bir çıkış… Bir analiz ve ironi yoluyla hiciv.

MEKANLAR İNANDIRICI OLMALI
Kitaplarınızı okurken yaşanmışlık hissine fazlaca kapılıyoruz. Betimlemelerde verdiğiniz ayrıntılar ve hisler bu duyguya kapılmamızı tetikliyor. Reel hayatta Sevinç Çokum nasıl yaşar, 'Çok Yapraklı İlişkiler 'de yaşamınızdan karelere yer verdiniz mi?

Tıpkı bir filmci gibi her romanda mekânı baştan seçer ve gezdiğim gördüğüm yerlerde notlar alırım. Ancak kendi tasarladığım gerçekte olmayan iç mekânlar, odalar, sokaklar da inandırıcı olduğu ölçüde romana girebilir. Çok Yapraklı İlişkiler'e bu kez Çatalca, Büyükçekmece, İstanbul içleri, Etiler, Kâğıthane, Haliç kıyıları, Taksim, Ayazağa türünden bildiğim, tanıdığım ve yaşadığım yerler girdi. Roman belirsiz bir zamanda geçtiği, ayrı bir özellik olarak gerçekle gerçeküstü durumları ve olayları kapsadığı için bu gözlemlere kendi hayal kurgularım da katıldı. Söz gelimi romanda yer alan ve bugüne göre daha farklı çizgiler taşıyan Haliç'te Sarı Kule, Yeşil Kıraathane, Defne Kültür Merkezi, Sonbahar Evleri diye anılan yapılar gerçekte mevcut değil; hiç olmayacak ta denilemez. Yeni İnsan Araştırma Merkezi ve Lebon'dan dönme Bone Pastanesi, Sırça Köşk, Bahşayiş Köyü yakınlarındaki Vals Bahçesi örneklerinin de hayal ürünü olduklarını söyleyebilirim.

Romanınızda bir de Koza Enişte ve Yamaç'ın konuşmalarına baktığımız zaman bir mektup kısmı var. Mektupların geçmişinden özlemle bahsediyorsunuz. Yazarlar geleceğe, yazdıklarıyla mektup bırakırlar diyebilir miyiz? Bu anlamda baktığımızda siz de bir yazar olarak hala mektup geleneğini sürdüren bir isimsiniz. Bir yazarın mektupla olan diyaloğu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bireyi kitle halinde yaşamaktan ayıran ve güvenini sağlayıp kişiliğini güçlendiren bir vasıtadır mektuplar. Özel olmaları güzeldir, gizlilikleri ve aşikâr oluşlarıyla nice iletiler taşır, nice pencereler açar, kılavuzluk eder, vicdanları kıpırdatır. Bir başkasına ayrılmış özenli zaman parçasıdır mektup. Zahmetleriyle değerlenir. Öncelikle etkilerinden söz ediyorum tabii. Profesör Koza Beyin defter ve kitap içlerinden çıkan mektupları, iri beyaz deniz ve nehir taşlarına kaydettiği satırlar bir sonsuza kalma dürtüsüyle yazılmıştır. Bunlar, Mimar Koza Beyin kalıcılık arayışlarıdır; felsefe kırıntılarını, bilgilerini genç kuşaklara aktarışı ya da karısı Gülümser'e içini döküşleridir. Benimse o mektupları hatırlatarak belki Varoluşçulukla belki Yunus'un iç beniyle, insanımızda düşünme mekanizmalarını harekete geçirme isteğim…

YERLEŞİK ANLAYIŞLARA KARŞI ABUKİZM!
Koza Eniştenin mektubuna dönecek olursak, 'Varoluş Felsefesi'nden esintiler görüyoruz. Sartre ve diğerleri diye ayırırsak, 'Çok Yapraklı İlişkiler' in felsefesi nedir?

İlk kez Tren Burdan Geçmiyor adlı romanımda ironik ve eleştiriye dayalı, Abukizm diye adlandırdığım bir felsefe ortaya attım. Abukizm, yerleşik anlayışlara karşı çıkan, ters doğrular üzerinde duran bir anlayış. Tuttu ve ilgi çekti. Şimdiye kadar bir takım felsefeleri, edebiyat akımlarını hep Batıdan almışız. Neden bizim de böyle çıkışlarımız olmasın? Arada Kalmış Tebessüm ve Çok Yapraklı İlişkiler'de de Abukizm'le iç içe düşüncelerim. İlk çağlardan beri insanoğlunun muktedir olma mücadelesi dünyayı ve insanî değerleri giderek tüketiyor. Maddi yapısı kirlenerek dengeleri bozulan dünyada, çıkar kavgaları her şeyi silip süpürüyor. İnsanlığı da… Çok Yapraklı İlişkiler'de, dünyanın bütün değerleri öğüten bir çöp varili haline gelmekte olduğu ifadesi boşuna değildir. Hatta insanlar da acı çekmeden öğütülüyor, bir biçime giriyorlar. Abukizm, işte bu gerçeği fark etmektir.

ÖZGÜRLÜK VE ÇIKARLARI ARASINDA İNSAN
Romanda 'İtirazlarını kaybetmiş kitlelerin belli bir hedefe yönlendirilmesinden doğacak sonuçlara işaret ediliyor. Kitabın sonucunda okuyucuyu saran duygu ve düşünce özgürlüğünü elde etmenin önemi veya özgürlük hakkı, itiraz ederek elde edilir diyebilir miyiz?

İtiraz, doğru olmayanın fark edilmesi demektir. Abukizme göre çıkar çatışması ve baskı itirazın önünde duran en önemli engeldir. İnsan, yapısında var olan özgürlük duygusuyla çıkarları arasında bocalar. Ancak özgürlükler bazen soluk alıp verme yerine geçer ve insanın itirazı buralardan doğar, baş verir. Romanda Yamaç Beyin, yardımcısıyla ara ara konuşmaksızın kâğıtlara yazarak anlaşmağa çalışmaları, sonra da o kâğıtları yakmaları üzerinde okuyucu düşünmelidir. İnsanların araç haline gelmesi getirilmesi noktasından hayatımızın kontrolüne ve doğanın dengesinin bozuluşuna kadar her şeyi sorgularız bu romanda. Böcek bile, sizin gösterdiğiniz bir dala veya kâğıt parçasına gelmekten kaçınıp, kendi yönüne doğru ilerler. Romanın ilk sayfasındaki cümle, sorunuzun daha net cevabıdır. 'Özgürlükler, akıl ve bilgiyle kanatlanır.'

Kitabın Künyesi:

Çok Yapraklı İlişkiler

Sevinç Çokum

Kapı Yayınları

Nisan 2013

346 Sayfa

11 yıl önce