|

Ölü yaşayan şairler için

İhsan Deniz'in yeni kitabı 'Sırtlan Kayboldu' aşağı yukarı dört yüz mısradan oluşan ve bölümlendirilmemiş bir 'uzun şiir'

Ali Duman
00:00 - 12/05/2010 Çarşamba
Güncelleme: 21:41 - 11/05/2010 Salı
Yeni Şafak
Ölü yaşayan şairler için
Ölü yaşayan şairler için

Seferis'in 'Artık Arama Denizi' adlı şiiri dört mısradan ibarettir: “Artık arama denizi ve kayıkları iten / dalgaların postunu / bu göğün altında balık olan biziz, / ağaçlar denizlerin yosunu.” Bunun gibi, Quasimodo'nun ve Borges'in, hafızamda yanlış kalmadığını umduğum kısacık şiirleri de (“Yem arıyordu kuşlar / Ve ansızın kardan kuşlardı / Sözcükler de öyle”; “Mümkün mü bu? / Ben Yakub El Mansur'un kulu ölecek miyim / Ölüme mahkûm olan güller / Ve Aristoteles gibi”), insanı bir anda imgelemin sonsuzluğuyla karşı karşıya getirirler.

BİR UZUN ŞİİR

Bir şiirin uzunluğu veya kısalığına, o şiirin içine doğduğu dile, kültüre ve tarihsel döneme ait özellikleri bir tarafa bırakarak karar vermek zordur. Zira şiirin hacmine ilişkin kanaatlerimiz kültürden kültüre, dilden dile hatta çağdan çağa farklılık gösterir. Yine de usûle (mısra sayısına) ilişkin bu tartışmayı fazlaca uzatmadan 'kısa' şiirin yekpare, bir o kadar da imtizaç ve yoğunluğa sahip bir şiir olduğu; bu bakımdan daima şiirsel değerini koruduğu ve koruyacağını söylemek mümkündür.

Yapısal özeliklerine birazdan değineceğim 'uzun şiir' ise, çeşitli alanlarla akrabalık kuran oldukça köklü bir geleneğe yaslanır. Ancak Octavio Paz'ın da belirttiği gibi, bilhassa “yirminci yüzyılda fevkalâde büyük şansa sahip olmuş” bir şiir biçimidir bu. T. S. Eliot, Saint-John Perse gibi şairlerin kaleminden çıkma önemli ve iyi bilinen örnekleriyle çağımız üzerinde derin izler bırakan 'uzun şiir', aynı zamanda insanın ayağının altındaki toprağı çekip alan, yersiz-yurtsuzluğa ve kaybolmaya yazgılı hale getiren modern zamanların “dışavurumu”dur.

Nitekim Sezai Karakoç, İbsen'in 'Pergünt' oyunundan kalkarak kaleme getirdiği 'Şiirin Oluşumu' adlı poetika yazısında, “Evet, varlık, kendi biçimini çiziyor uzaya, ama evrenle çatışarak. Çünkü: kendini yapar olmaktan çıktığı anda insanı, evren, kendine çevirir. “Büyük eğri”nin ağına düşmemek için kendi biçimini koruması gerek şairin.” der ve ekler: “Şair, biçimci evrenin karşısına yeni biçimlerle çıkmalı, varolduğunu, kendi kendisi olduğunu göstermeli. Eliot, şiirin uç noktalarına uzanan bir şair olarak, evrenin “büyük eğri”lerine karşı, kendi öz biçimini koruyor. “Büyük eğri”ye karşı büyük, uzun biçimli şiir. Hiperbolik şiir. Eski şairlerin, daha çok parabolik biçimi seçmeleri, evrenin uç noktalarıyla savaşta bir takım edebiyat dışı çözümleri olmalarındandı, peşin olarak.”

Bir başka yerde, 2009'da yayınladığı “Baht-ı Siyâh”ın “Deniz şiirindeki yeni bir yol ayrımının, bir aşamanın ilk derli toplu ifadesi” olduğunu belirtmiş ve Karakoç'u izleyerek, şairin uzaya kendi biçimini çizdiğini, bundan böyle 'hiperbolik şiir'e odaklanacağını öne sürmüştüm. Nitekim geçtiğimiz günlerde İpek Dili tarafından yayımlanan “Sırtlan Kayboldu”, bu öngörüyü doğruladı. Aşağı yukarı dört yüz mısradan oluşan ve (“Baht-ı Siyâh”tan farklı olarak) bölümlendirilmemiş bir 'uzun şiir' zira “Sırtlan Kayboldu”.

İhsan Deniz, 'uzun şiir'e yabancı bir şair değil esasen. “Yalnız Sana Söylenen”, 'Söz' ve 'Kül' başlıklı iki 'uzun şiir'den mürekkepti ve “Baht-ı Siyâh”tan yıllar önce, 1985'te yayımlanmıştı. 'Uzun şiir'in en büyük güçlüklerinden biri 'kompozisyon'un, yapısal bütünlüğün kotarılmasıdır. Deniz'in “tematik konumu ve yayılımı itibariyle senfonik karakter taşı[dığını]” ileri sürdüğü bu her iki şiirin de içinden “aşk ırmakları” akar. Başka türlü söylemek gerekirse, bölümler arasındaki bağlantı yine “söz” üzerinden kurulmakta, bu da şiirin gelişimi açısından bir süreklilik, kesintisizlik sağlamaktadır. Oysa hem “Baht-ı Siyâh”ta hem “Sırtlan Kayboldu”da kendi içinde çeşitlilik arz eden bir şiirsel söylem; bir 'kulvar' çeşitliliği vardır. Esasen 'uzun şiir' yapısı, böyle bir çeşitliliği zaten gerektirmektedir ve türün modern örneklerinde bu çeşitliliğin “skandal ölçüsünde avangard teknikler” ile yazılmış uç örneklerini bulmak mümkündür. Çağın yıkıntıları arasında şiir, bir virâne gibi yükselir. 'Uzun şiir'in modern örneklerinde, çeşitlilik arz ettiğini vurguladığım bölümler veya parçalar, sessizliğe komşu olmakla bir süreklilik ve bütünlük oluştururlar. Nitekim bu yargı, “Siyah konuşurdu”, “Kalbinde yıllarca bir yılanla yaşamak nasıl şeydir?”, “Yalnız sabaha karşı gezilen şehir” gibi 'birleştirici' mısraların varlığına rağmen “Sırtlan Kayboldu” için de geçerlidir; ?Şairin aldığı nefese dikkat!

AŞK BİR KONUŞMA ŞEKLİ

“Uzun şiir”in modern örneklerinde rastladığımız bir başka özellik, kısa şiir estetiğinden uzaklaşmama gereği, başka deyişle yoğunluktur. Deniz şiirinin mecrasında bir yön değiştirmeye, yeniliğe işaret eden “Baht-ı Siyâh”ta 'kompozisyon' öne çıkıyor; şiir bir adım geriden geliyordu deyim yerindeyse. Düzyazıya ait, 'narrative' unsurların belirginleşmesi bu yüzdendir. Nitekim İhsan Deniz de, “Baht-ı Siyâh” Üzerine 'Kısmî' Bir Monolog Denemesi (Mor Taka, Sayı 12) adlı yazısında, bu kitabın “kendini dayatan bir 'hikaye'si” olduğunu söyler. “Sırtlan Kayboldu” ise, tersine işleyen bir şiirsel süreçten geçmiş gibi gözüküyor. Deniz'in bu şiirde, kısa şiir estetiğinden ödün vermemekle birlikte 'kompozisyon' açısından yüzde yüz başarıya ulaştığını söylemek güç zira. Ancak dört yüz mısra boyunca gerilimin kaybolmadığı “Sırtlan Kayboldu”nun, estetik yükü itibariyle “Baht-ı Siyâh”ın enikonu ötesine geçtiğini, bu bakımdan çok daha nitelikli bir şiirsel tad, gerçek şiir tadı barındırdığını ifade etmek isterim.

Gençlik kendini önemsemektir. Polonyalı bir romancı, “Bir gün, kendi yaşamının da bir başkasının yaşamı gibi olduğuna hükmedeceksin. Hem iyi hem de kötü anları olan bir yaşam.” diye yazmıştı bir romanında. “Sırtlan Kayboldu”nun en dikkat çekici izleği olan yaşlılıktır bu. Sonuna yaklaştığımız her şey sonsuz bir genişlik kazanır. Ruhun kayboluşu için elverişli bir ortam. Ağıt yakmak için de: “Dört kişilik bir ailede masaya konan üç tabak / titretir beni kalbimden yana olmaktan. / Konuşmam, susabilirim bir ömür boyu / Kimsenin rüyasına girmemem böyle bir şeydir.”

Aşk yok mu Deniz'in şiirinde? ?Var. Ama daha çok hatırlanan aşklar, Fulya'lar kasımpatıları, karanfiller arasında gençlik aşkları… Sarnıçlara indirilmiş eşya ve hâller var. Bir de şu var: “Aşk bir konuşma şeklidir.”


Sırtlan Kayboldu

İhsan Deniz

İpek Dili

40 sayfa

14 yıl önce