|

Sahih edebiyatın izinde

Bir tür olarak eleştiri edebiyatımızda her zaman varolmuştur. Dr. Emine Tuğcu'nun Osmanlı'nın Son Döneminde Şiir Eleştirisi kitabı da buna ışık tutuyor. Tuğcu bugünün mantığıyla geçmişe bakmanın sakatlığından söz ederken dönemin önemli kalemlerinin edebiyata yaklaşımını gözler önüne seriyor.

Yakup Öztürk
00:00 - 10/07/2013 الأربعاء
Güncelleme: 14:52 - 10/07/2013 الأربعاء
Yeni Şafak
Sahih edebiyatın izinde
Sahih edebiyatın izinde

Akademik çalışmalarını eleştiri sahasında belirgin kılma amacında olan Dr. Emine Tuğcu, Osmanlı'nın Son Döneminde Şiir Eleştirisi adını verdiği kitabını geçtiğimiz ay okurla buluşturdu. Türk şiirinin en önemli isimlerinden biri olan Namık Kemal, yenileşmeyle birlikte inşa etmeyi amaçladığı edebiyat kurumuna 'edebiyat-ı sahîha' adını vermekte. Emine Tuğcu'nun söz konusu ettiğimiz bu kitabı da, Namık Kemal'in ortaya attığı sahih edebiyat kavramının şiir eleştirisi ve inşasında Cumhuriyet öncesi devrelere kadar nasıl ve hangi yollarla kullanıldığının izini sürüyor. Bu kavramın temelinde gerçekçilik anlayışı olduğunu ifade eden Tuğcu, Tanzimat şiiriyle beraber eleştiride iyi şairden iyi şiire geçildiğini tespit ediyor. Artık şiir müstakil bir alan olarak incelemenin sahasına girmekte, klasik edebiyat metinlerinde iyi şair/kötü şair ayrımı yapılırken Tanzimat sonrası eleştiri yaklaşımında metnin, müellifinin önüne geçmesinin ilk izleri görülmektedir. Bu, Türk edebiyatı çalışmaları için oldukça yenilikçi bir adımdır.

OSMANLI'DA ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ

Kitapta, klasik edebiyatımızda eleştirinin olup olmadığı meselesi ilk tartışılan meselelerden. Bu noktada belâgat ilminin eleştiriyle ilgisi devreye giriyor. Emine Tuğcu, anakronik bakışa sözü getiriyor ve bugünün mantığıyla geçmişe bakmanın sakatlığı üzerinde duruyor. Kitabının merkezinde olan gerçekçilik düşüncesini klasiğe bakışta da kullanan yazar, 'Divanlardan seçilen beyit örneklerinde bu edebiyatın toplum hayatından uzak olmadığının gösterilmesiyle 'gerçekliğe', şairlerin 'yaratıcılıklarına' ve 'özgünlüğüne' vurgu yapılması yine modernitenin kavramlarıyla konuşulduğunun göstergesidir.' demektedir. Günümüzde çokça başvurulan bir yöntem olarak Batı kuramlarını klasik edebiyatımıza uygulanmasını problemli gören Tuğcu, 'Batı merkezli bir kuramın kavramlarını doğrudan Türk şiirinde arayıp şiirin niteliğini bu kavram ya da kavramlara göre yorumlama yoluna gitmek bazı sorunları beraberinde getirebilir. Nitekim sadece Batı merkezli bir kuramın kavramları ile Türk şiirinin tarihsel gelişimini değerlendirmeye çalışmak, zorlama yorumlara kapı aralamayı, metinleri belli bir kurama hapsetme tehlikesini ve anakronik yaklaşımı da beraberinde getirebilir.' demekte, aynı zamanda, 'Modern sanat düşüncesi dayatılarak Osmanlı edebiyatında 'eleştiri tür'ünün varlığı sorgulanmamalıdır.' düşüncesindedir. Osmanlı'nın kendi içinde ürettiği bir eleştiri yaklaşımı olduğunu düşünen Tuğcu, tezkireler, tezkire önsözleri, divan dibaceleri, mesnevilerin sebeb-i telif bölümlerini bu eleştiri metinlerine örnek olarak gösterir.

Klasik edebiyatımızda belâgat ilminin tesiri Tanzimat şiirinde de kendisini hissettirecek ancak edebiyat-ı sahîha anlayışının getirdiği kuramsal çerçeve şiir üzerinden değerlendirilecektir. Tuğcu'nun okumasıyla Namık Kemal, Arap diline bağlı belâgat anlayışından çıkılarak Türk diline uygun bir eleştiri getirilmesi gerektiğini ifade eder. Bu çağrıya karşılık Recaizade Mahmud Ekrem'in Talim-i Edebiyat adlı eseri yayımlanır. Bu eser 'edebiyat-ı sahîhanın belâgat sistemini oluşturan' bir kitaptır. Her dilin kendine özgü bir belâgati olduğu iddiasını taşıyan Talim-i Edebiyat, edebiyat-ı sahîhanın en önemli ilkesi olan gerçekçiliği fikirle bağdaştırmıştır. Emine Tuğcu, eserler arasındaki bu bağlantı noktalarını yakalayarak çalışmasını dikkat çekici hâle getirebilmiştir.

ELEŞTİRİ ŞİİR ÜZERİNDEN YÜRÜRSE

Emine Tuğcu bu kitabıyla, Ziya Paşa'nın düalizmine, Tevfik Fikret'in yenilikçiliğine, Cenab Şehabeddin'in mukallitliğine, Ahmet Hâşim'in lirizmine, Mehmet Âkif'in fikir adamlığına yöneltilen genel kabullerin dışına çıkmayı, bunları yeniden tartışmaya açmayı hedefliyor. Tanzimat şiirini eleştirinin klasikleşmiş metinleri olan Namık Kemal'in 'Lisân-i Osmanî'nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazat-ı Şamildir'i ve Ziya Paşa'nın 'Şiir ve İnşa'sı üzerinden yorumlayan Tuğcu, sosyal fayda ilkesinden hareketle Tanzimat'ın şiir dilinde konuşma dilinin esas alınması konuşulduğunu, Namık Kemal'in ölçü olarak heceyi, Ziya Paşa'nınsa 'çöğür ozanları'nı model almayı teklif ettiğini hatırlatıyor. Bu isimlerin Arapça ve Farsça terkiplerin terk edilmesini teklif etmeleri de burada dile getiriliyor ancak bunların gerçekleşmesi mümkün olmamıştır. Burada gerçekçilikle ilgili bir parantez açarak ifade edebiliriz ki Namık Kemal, dini yok sayan Batı menşeli gerçekçilik ve akılcılık anlayışını reddeden bir isimdir. Beşir Fuad'ın pozitivizmden hareket ettiği akılcılık düşüncesini kabul etmemiştir. Kitapta bu husus üzerinde durulmaktadır. Gerçekçilik tartışmalarında bir diğer önemli nokta Beşir Fuad'ın Namık Kemal'i hayalcilikle suçlamasıdır. Oysa, edebiyat-ı sahîha kavramıyla gerçeklik iddiasında bulunan Namık Kemal, bunun zıddı bir durumla itham edilir.

Servet-i Fünûn devrinin de ele alındığı kitapta devrin ağırlıklı söz konusu edilen şairi Tevfik Fikret'tir. Fikret'in eleştiri metinlerinde eserin değil eser sahibinin tenkide uğradığı görülür. Bu açıdan Fikret, klasik edebiyat eleştirisine itibar etmekte, yazarın nasıl bir ilerleme kaydettiğinin tespiti için böylesi bir yaklaşımı sağlıklı görmektedir. Servet-i Fünûn'un ardından 1900'lerin ilk çeyreğinde edebiyatımızda önemli bir hamle olan Yeni Lisan Hareketi de Tuğcu'nun incelediği başlıklardandır.

ZİYA GÖKALP'IN ÖZ TÜRKÇE ANLAYIŞI

Edebiyat-ı sahîha düşüncesine paralel bir biçimde konuşma dili ile yazı dili arasındaki farkın giderilmesi düşüncesi bu hareketle sağlanmaya çalışılmış ancak anlaşılırlık ilkesi Tanzimat döneminden farklı bir biçimde gerçekleştirilebilmiştir. Millî olanın öncelendiği Yeni Lisan Hareketi'nden sonra daha radikal kararların alındığı Ziya Gökalp'in hars-medeniyet kuramıyla karşılaşırız. Gökalp, Batı medeniyetine geçiş aşamasında kullanılacak edebî dilin tamamen Farsça ve Arapçanın bir uzantısı olan Osmanlıcadan uzaklaştırılmış bir Türkçe ile sağlanacağını düşünmektedir.

Osmanlı'nın Son Döneminde Şiir Eleştirisi'nde Muallim Naci'nin eski taraftarı olamayacağı üzerinde de duruluyor. Yahya Kemal'in Nev Yunanilik düşüncesi, Akif'in fikir adamlığından öte şiire bakışı, Tuğcu'nun ele aldığı diğer başlıklar arasında.

Kitabın Künyesi:

Osmanlı'nın Son Döneminde Şiir Eleştirisi

Emine Tuğcu

İletişim Yayınları

Mayıs 2013

215 Sayfa

٪d سنوات قبل