|

Sesler tavan arasından geliyor!

Sedat Demir
00:00 - 3/10/2007 Çarşamba
Güncelleme: 23:06 - 9/10/2007 Salı
Yeni Şafak
Sesler tavan arasından geliyor!
Sesler tavan arasından geliyor!

Aslına bakarsanız kullanmayı düşündüğümüz eşyaları tavan arasına bırakırız, vazgeçtiklerimizi değil. Ancak sakladıklarıyla oldukça tozlu ve hüzünlü olan bu odaya -oda bile denmez genellikle- tırmanmayı ya ihmal ederiz ya da erteleriz, oraya girdiğimizde de çıkmak nedir bilmeyiz. Hatta elimizde uzun zamandır işlevine hasret kaldığımız bir eşyaya ya da peşine düşülesi bir kitaba sarılarak, gözlerimiz nemli -tozdur gözyaşımıza kaçan, öyle deyiveririz- bunun bir hediye olduğunu düşünürüz.

Karşılaştığımız sürpriz bir ev eşyası, 'Sahibinin Sesi' şirketinde doldurulmuş bir taş plak, sahafların gözlerini yuvalarından çıkartacak bir kitap ya da adını daha önce duymadığımız bir gazete olabilir. Elimizdeki her ne olursa olsun bizi heyecanlandırmaya yeter. Merkez Kitaplar'ın tavanarasından çıkardığı iki kitap gibi... Tavanarası Kitapları dizisinin ilk kitabı olan '1929' da Plaklarda Dinlediğiniz Sanatkârlar', seyyah lakabıyla anılan Hakkı Süha Gezgin'in vaktiyle gazetesi için yaptığı röportajlarından oluşuyor. Seyyah soruyor: "Güzel şarkılarını zevkle dinlediğiniz ve güzel seslerine meftun [tutkun] olduğumuz, kadın ve erkek plak sanatkârlarını bir gün olup da hiç merak ettiniz mi? Bu sanatkârlar kimlerdir? Sanata ne zaman, nasıl ve hangi tesadüfün sevkiyle atılmışlar ve şimdiye kadar kaç parça söylemişlerdir?" Ve sorularının cevabını bulmak için dönemin plak doldurmuş şarkıcılarıyla röportajlarını gerçekleştiriyor. Nezihe Hanım, Tamburi Cemil Bey'in oğlu Mesut Cemil, Nazmiye Sedat Hanım, ünü Ortadoğu'yu sarmış 'Rabbül-ut' Neşet Bey ve Neyzen Tevfik dönemin -artık bilinen- sesleriyle sohbet ediyor.

Hakkı Süha 'Bey', sanatçıyla karşılaşmasını anlatıyor, bunu yaparken tahkiye sanatından faydalanıyor, röportajların tamamını benzer anlatılarla birer sevimli öyküye dönüştürüyor. Hakkı Süha Bey tramvay beklerken, gramofondan yükselen sesi duyuyor ve bu sesin sahibini merak ediyor; tramvaya atlayıp doğruca evine gidiyor sanatçının. Bu arada, kendisiyle bu şekilde tanışılan muganniyeci [şarkıcı] Nimet Hanım devrin en önemli plak şirketlerinden olan Kolumbiya şirketiyle anlaşmış ve ilk plağıyla birlikte modern unsurların meyvelerinden faydalanmaya başlamış bile. Özellikle evlilikle ilgili olan yarı geleneksel, yarı modern yanıtları eğlenceli biçimde kendini ele veriyor, okurlara 'evlilikte saadetin reçetesi'ni sunuyor. Hakkı Süha Gezgin, şu an bile herkesin ney dendiğinde akla ilk gelen isimlerinden Neyzen Tevfik'e ayrı bir önem atfediyor, onu 'insanların Himalayası', 'Canlı bir bahrımuhit [okyanus]' 'ney ve kalem gibi iki azgın ejderhayı kendine kudretle bağlamış' kelimeleriyle değerlendiriyor. Seyyah, Neyzen'le yaptığı sohbetin ayrıntılarını saklasa bile ondan dinlediği neyin büyüsünü gazetesine taşımayı başarmış.

Bu kitabın ardılı 'İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri' ise eğitmen ve tiyatro oyuncusu olan ve geçen yüzyılın ortasında kaybettiğimiz Osman Cemal Kaygılı tarafından kaleme alınmış.

MEYDAN ŞAİRLERİ SUSUNCA PLAKLAR DÖNDÜ

Kitap metodik bir çalışma düzeninde hazırlanmamasına rağmen Anadolu'daki aşık geleneğinin İstanbul'daki dönüşümü konusunda araştırmacılara başvuru kaynağı olabilecek önemli yapıtlardan birisi. On dokuzuncu yüzyılda yaşanan bir çok toplumsal dönüşümden ve geleneksel biçimlerden faydalanan, İstanbul kahvehanelerinde yüzünü gösteren bu aşık edebiyatı külhanice söyleniyor, ama inceliğiyle ve düzene gösterdiği tepkiyle zengin görünüyor. Biraz dışlanmış bir topluluğun insanları için mâni, türkü haykıran bu halk şarkıcılarının hikayelerini okurken, Cevad Ulunay'ın 'Sayılı Fırtınalar'ının estiği meydanlarda, meydan kahvehanelerinde buluyorsunuz kendinizi. Osman Cemal Kaygılı, halkın alt tabakalarında yaşanan bu kültürü göz ardı etmeyerek semt semt, önemli isimlerin üzerinde gezdiriyor ışığını. 1920'li yılların başına kadar yaşayan bu alışkanlık muammaları, bilmeceleri ve tekerlemeleriyle unutulmaya yüz tutuyor.

Kitapların dizi içindeki numaraları ters çevrildiğinde kronolojiye göre birbirinin devamı gibi görünüyor ve bu yüzden oldukça anlamlı. Yani meydan şairleri sustuğunda, plaklar dönmeye başlıyor ve dönen plaklar sesin kaydedilebileceğinin, artık dönülmesi mümkün olmayacak bir hayat tarzının terk edildiğinin, en keskin toplumsal değişimlerinin haberini veriyor. Her iki kitap da İstanbul'un hatırlanması çok güç şarkılarını tutuyor içlerinde ama yine de sıcaklar. Bu şarkılara anne babalarımızın belleklerinde de rastlamak zor, ancak onların ebeveynlerinin bu mirasla karşılaştıklarında hüzünlü bir bilgiçlikle gülümseyecekleri açık. Dönemimize oldukça uzak görünen bu seslerin bize tanıdık gelmesinin, nedenini soruşturmaya pek gerek yok. Bu sesler 'tavanarası'ndan, toplumsal anılarımızdan çıkıyor.

16 yıl önce