|

Acıdan geçmeyen şarkı eksiktir

Türk edebiyatının usta kalemlerinden Mustafa Kutlu ‘’Tirende Bir Keman” kitabıyla yeniden okurlarıyla buluşuyor. Hüznün ve neşenin kol kola girdiği hikayede musikişinas bir baba oğul hikayesi var.

Yeni Şafak
17:17 - 1/03/2015 Pazar
Güncelleme: 15:19 - 1/03/2015 Pazar
Yeni Şafak
SAİD YAVUZ

Mustafa Kutlu’nun Türk Sanat müziğinin nadide eserlerinin adeta resmigeçit yaptığı yeni kitabı Trende Bir Keman’ı bitirdiğimde hepimizin kulağına mutlaka o kadife sesi çalınmış büyük sanatçı Müzeyyen Senar’ın vefat haberini aldım. Sanki Kutlu’nun eserindeki Kenan’ın kemanıyla birlikte o da susmuştu. Çünkü hikâyedeki Kenan aynı zamanda Hamiyet’e, Müzeyyen’e de çalmış usta bir kemanîdir.


Mustafa Kutlu yeni yıla yine yeni bir kitabıyla merhaba dedi. Tirende Bir Keman. Bu eserle birlikte Uzun Hikâye ile başlayan uzun hikâyeler serisine yeni bir halka daha ekledi yazar. Tiren kutlunun hikâyelerinde bir kez daha o hüzünlü uzun yolculuklarından birini yapıyor. Tiren olmazsa olmazı adeta Kutlu hikâyesinin. Otobüs yolculuğunu anlattığı o güzel hikâyesi Mavi Kuş’ta bile bütün telaş tirene yetişmek içindir. Ona varılırsa her şey yoluna girecektir sanki. 

Kitap Kenan’ın anlatımıyla başlıyor. Kenan babasından yadigâr bir ustalıkla keman çalıyor bir gazinoda. Semiramis onun öğrencisi ve sevdiği. Semiramis’i yetiştiriyor, assolist yapıyor gazinoya. Bir oğulları oluyor, Sadullah. Annesi beğenmiyor bu ismi. Sado diyor ona. Sahne sevdası zamanla Kenan sevdasının önüne geçiyor. Kenan’ı oğlu ile bırakıp gazino sahibinin boynuna taktığı gerdanlığa ve artistliğin rüzgârına kaptırıyor kendini. İşte hikâye aslında ordan sonra başlıyor. İstanbul’u küçük oğluyla terk eden kemanî Kenan’ın büyük acılarla kol kola yolculuğu. Kutlu, hikâyelerindeki o iyimser tavrını burada sürdürmüyor. Taşrada yaşanabilecek en berbat, en acıklı halleri Tirende Bir Keman yüklenmiştir. 

ANADOLU’DAN İNSAN MANZARALARI

Kutlu hikâyesinde bir dönem anlatısı sıklıkla yer bulur. Bu anlatı içine mahalle, kasaba, yoksul evler, çocuklar, artistler, bitirimler, ellerinden tespih düşmeyen yaşlı kadınlar, gar şefleri, tombul ve sevecen amcalar, acılar geçer. Keder ve sonunda kadehlerde aranan teselli. Eski bir Türk filmi ama mutlaka mahalle sinemasında izlenmektedir. Teselliyi şarabın kırmızında arayanlara Uzun Hikâye’den beri rastlarız Kutlu hikâyesinde. Kalbi kırılmış olanlar, bir ırmak kenarında taşranın o tekdüze zamanı içinde içkinin acıları bastıran tadıyla eriyip giderler. Diğer eserlerinde fonda arada bir görünüp kaybolan içki masaları bu hikâyenin tam orta yerine kuruluyor. Klasik müzik sanatçısının, bir kemancının hayatının olmazsa olmazı olarak düşünülen bu âlemler anlatılırken sanki o âlemleri yapanları da anlamak, hoş görmek lazım geldiğini işaret eden göndermelerle, cümlelerle karşılıyoruz. Bir yandan acıları dolayısıyla başka çareleri kalmayıp içen insanların aslında bizden, içimizden birileri olduğunu söylüyor yazar. Onun diğer iyi kahramanları gibi bu insanlar da işledikleri günahın farkındadırlar. Ama merttirler, hayırsever ve insan sarrafıdırlar. Tıpkı Kenan’a sahip çıkan Cellat Ali gibi. Gazinoda çalanlar nasıl içki mahkûmu ise Kutlu’ya göre demiryolcular da böyledir. Demiryolcular da içer, çünkü onca yol başka türlü nasıl çekilsin? Hatta Kutlu hikâyesinin sarhoşu Ramazan’da içkiyi bırakır, orucunu tutar, Yasin’i ezbere bilir. Sado ile birlikte tirenden atılarak öldürülen babasına Yasin okuyan Gani Bey gibi. Kutlu, dini duygular, köklerden gelen o sahici kişilik, sarhoş bile olsa Anadolu insanında nasıl tezahür ediyor, bunu derinden anlatıyor bize. Kutlu içki âlemlerini Kenan’ın keman sesiyle kurarken hikâyesi içinde içkiyle ve onun içenle arası bozuk okuruna sanki açıklama yapma gereği duyar gibidir: “Bu memleketin sarhoşu bile Yasin’i ezberden okur. Ne sandınız ya. Adam içiyor ama adamlıktan çıkmadı ya. Allah affetsin. Kötü bir alışkanlık. Haram. Ama tövbe kapısı açık. Cenab-ı Hak Gani Bey’e de tövbeyi nasip eder, böyle merhametli adam.” Bu sözler, içen insanları dışlayıp onları tamamen adamlığın ve dinin dışında gören o katı bakış açısına bir eleştiriyi içerdiği gibi, gelecek tepkileri dindirme eylemi olarak da okunabilir.


MÜZİĞİN SESİ YÜKSELİRKEN

Tirende Bir Keman’ın en büyük mahareti kaybolmaya yüz tutmuş birbirinden güzel Klasik Türk Müziğine ait şarkıları yeniden gündeme almasıdır. Çiçeklere ve kuşlara dair uzmanlığını bildiğimiz yazarın üçüncü bir uzmanlık alanı çıkıyor karşımıza bu kitapta: Şarkılar. Eseri okudukça sanki bu şarkıları gün yüzüne çıkaralım, yeniden dinlenmesine vesile olalım diyen bir yazarın şarkılar üzerine kurduğu bir kurguyu akla getiriyor. Eserleri, bestekârlarını ve makamlarını anarak veren Kutlu gençlere sadece eskimez şarkıları öğretmiyor, aynı zamanda vefa duygusunu da belletiyor. Hikâyedeki karamsar hava, bela üstüne bela sanki şarkıların izleğinde yürüyor. Şarkılar, olaylara hükmediyor gibidir. Her biri derin acıları, gün görmüşlüğü, ince şeyleri durup düşünecek zamanları anlatır. Her biri derin acılardan geçip tazelenirler sanki. Canımın yoldaşı ol, gönlüme bir neş’e bırak, Uşşak, Şükrü Tunar. Senden bilirim yok bana bir faide ey gül, Tanburi Ali Efendi, Hüseyni.

Mahalle bakkalı, hamam, nacar marka saat, kırkbeşlik plaklar, gazoz kapağı biriktiren çocuklar yine Kutlu hikâyesinin güzel misafirleri. Masumiyeti bozulmamış bir mahalle kültürü yaşatır öykülerinde Kutlu. Genel olarak iyilik, iyimserlik üzerine kurulu olduğu ifade edilen öykülerine Tirende Bir Keman kitabını eklemek pek mümkün görünmüyor. Hikâye içinde yitip giden güzellikleri, şarkıları gün yüzüne çıkarmak, onları yaşatmak isteyen bir eda seziliyor lakin; içki kokusu eşinin seccadesine bulaşmasın diye balkondaki küçük masasında demlenen Kenan’ın babası, bir tekkeye intisaplı Naime annesi, Kenan’a ve oğluna kol kanat geren Sabır Ana da olmasa okur, bu öykünün içinden Kutlu’ya vasıl olabilir mi, bilemiyorum.

HACI HALİM BABA KOL KANAT GERER

Mustafa Kutlu’nun, Ömer Seyfettin’in ve daha başkalarının özellikle kendi asıl anlamından koparıp üçkâğıtçı, dolandırıcı, iğrenç bir karakter olarak ortaya koydukları hacı’yı öz anlamına taşıma gayreti diye okuyabileceğimiz kısa öyküleri var. Mesela Hayat Güzeldir’de birkaç kısa hikâyesinde çocuklarla çocuk olan, şirin, yardımsever, yüce gönüllü, merhametli hacılara yer veriyor. Perili Köşk’teki kadar sarsıcı bir kurguyu öncelemese de bu tavrı kayda ve takdire değer. İşte burada da Kenan ve Sado’ya kol kanat geren Hacı Halim Baba olmuştur. 


Tirende Bir Keman, niçin böylesi acılarla bitiyor? Acaba yazar, sanat müziğinde usta olmuş, o ince ve rikkatli şarkıları müthiş icra eden bir sanatkâr olan Kenan’ın ve diğerlerinin başına gelen o belaları sanatkârın hak ettiği saygıyı hiç görmediği aksine küçümsendiği ve kaderlerine terk edildiğini ima etmek ve bunu acımasızla eleştirmek için mi yapmıştır? Birçok şair ve sanat erbabının encamlarını düşündüğümüzde hikâyedeki sonlar o kadar abartılı gelmiyor insana. Ne diyelim El mana fi batnı şairi biz nâsire çevirmekle yetinelim. Tirenden atılan o keman, bugün Müzeyyen Senar’la birlikte sustu. Nur içinde yatsınlar.


Kitabın künyesi:

Tirende Bir Keman

Mustafa Kutlu

Dergah Yayınları

2014

152 sayfa
#mustafa kutlu
#tirende bir keman
#dergah yayınları
9 yıl önce