|

"Belki şâyân olurdu mâtemine kendi tanburun ağlasaydı sana”

“Mûsıkî insan ruhunun lisanıdır” derler. Tanbûrî Cemil Bey'in lisanını Yahya Kemal gibi sayısız insan dinlemiş ve dinlemekte. Kubbealtı Neşriyat'ın tekrar yayınladığı 'Tanbûrî Cemil Bey'in Hayatı' kitabı bu dinleyicilerin belki de en önemlilerinin tanıklıklarıyla dolu

Nuran Ürkmez
00:00 - 14/03/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:04 - 13/03/2012 Salı
Yeni Şafak
"Belki şâyân olurdu mâtemine kendi tanburun ağlasa
"Belki şâyân olurdu mâtemine kendi tanburun ağlasa

İnsanız, her dilde başka türlü çoğalırız. Bu hem lisân için böyledir, hem kalp için böyle… Şu âlemde, olduğu gibi dosdoğru bilindiğine, fehmedildiğine kânî kaç kişi var acep? Dahası, kalbini kelimelere yükleyip, “işte içimdeki tamamiyle budur” diyebilen kaç kişi? Şâirimiz “dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım” demekte nasıl da haklıdır…

Bu anlaşılmak ve anlamak mevzuu ile ilgili olarak, biyografiler, bana daima temkinle yaklaşılması gereken, zor fakat çekici eserler olarak görünmüştür. Çekicidirler, zîrâ malûm, yeryüzünde insanın mâkabli de insandır, mâba'di de insan. Hayat bir devr-i daim ilişkiyle yürür. Devr alır, devr ederiz. Ve bu çoğalarak büyüdüğünde, yani insanla insan arasına devirler girdiğinde biyografiler, tarihî çerçeveleriyle bize bereketli okumalar da sunarlar.

Tanbûrî Cemil Bey'in hayatını, oğlu Mesud Cemil Bey'in kaleminden ikinci kez okurken (ki kıymetli Uğur Derman'ın neşre hazırladığı bu üçüncü baskı, Mesud Bey'in mektupları ve kendi yazıları da eklenerek hayli genişletilmiş), hem böyle bir bereketli okuma yaptığımı, hem de sıcak bir üslûb ve mükemmel bir Türkçeyle kaleme alınmış bu yazıların, kitap okuma zevkime bir kez daha iyi geldiğini söylemeliyim:

Deha karşısında uzak hayranlık ve acziyet

Her şeyden evvel, bir mûsıkî dehâsının hayatına, biricik oğlunun gözüyle, gönlüyle, hatıralarıyla yaklaşmak, o melûl çehreyi canlı enstantenelerle seyretmek, bir mûsıkîseverseniz şâyed, içinizde tuhaf bir hayranlıkla beraber, garip bir acziyet duygusu da yaratıyor; Allah armağanı olan nağmelerden mürekkeb evinde yaşayan bir adamın sokağından geçip, misafiri olamamak gibi bir his bu. Bu his, O'nun kendisine o armağanı verenle kurduğu, sadece sezebildiğimiz, sırlı irtibatla da alâkalı olsa gerek. Nitekim çocuk Mesud Cemil, bu efsunlu irtibatı şöyle anlatıyor:

“…Bazan lâvtayı veya çöğürü alır, çalmağa ve derinden gelen kalın sesiyle okumaya başlardı. O vakit yaşımın çok üstünde garip bir heyecana düşer, vücudumdan rahatsız olmasın diye, köşemde sessiz bir oyunla meşgul görünürdüm. Çaldığının ne olduğunu bilmezdim. Sevmekten ziyade korktuğum bu adam, gönderdiği ses dalgalarıyla, bir kandil gecesi yuvarlak el aynasının arkasına resmini yaptığım Allah'a yaklaşır; göğsüme, boğazıma, gözlerime dolardı. … Oda kapısıyla sofa arasındaki kalın perdenin büklümleri arasında gizlenir, hıçkırıklarımı tutar; yüzüm, ellerim sırılsıklam, sarsıla sarsıla ağlardım.

Ne kibar meclislerinde, ne de gramofon plaklarında, onu, Tanrı'nın karşısına çırılçıplak çıkdığı bu münzevî âlemindeki gibi dinleyen olmamıştır.”

“Memleketime Tanburi Cemil'in açtığı kapıdan girdim”

Sanatın gücü tesirindedir, malûm. Tanbûrî Cemil Bey'in sanatının gücünü de şüphesiz mûsıkîsi ile yarattığı büyük ve devamlı tesirleri inceleyerek anlamak mümkün. Kitap bu hususta, sonuna ilâve edilmiş geniş bibliyografyası ile birlikte, meraklılarına gereken bütün malzemeyi, neredeyse muhtevî görünüyor. Ancak bu tesirin, dillerimize pelesenk olmuş “…Tanbûrî Cemil Bey çalıyor eski plakta” dizelerinin sahibinde, Yahya Kemal'de ortaya çıkardığı değişimi burada mutlaka anmak gerekir:

“Çok gençmiş… Jön Türkmüş… Fransız kültürüne hayranmış…Memleketine âid her şeyi küçümsüyormuş… Snobmuş, züppeymiş... Kadıköyü'nde, Cemil'in pek yakın dostları Şevket Bey'in ve Sabih Bey'in evinde onu tanımış… Zayıf, soluk renkli, gösterişsiz, fakat garib bir adam… Tanburu bırakmış, kemençeyi almış… “Yine yol vermedi Ecem Dağları…” bir taksim; “Yine de kaynadı coştu dağların taşı..” bir taksim daha… “Nazlı nazlı sekip gider o güzel ceylan” ve “O zaman karşımda, altından bir kapı açıldı, memleketime bu kapıdan girdim” diyor Yahya Kemal.

“Mûsıkî insan ruhunun lisanıdır” derler. Tanbûrî Cemil Bey'in lisanını Yahya Kemal gibi sayısız insan dinlemiş ve dinlemekte. Kubbealtı Neşriyat'ın değerli bir hizmeti olarak tekrar yayınlanan Tanbûrî Cemil Bey'in Hayatı kitabı bu dinleyicilerin belki de en önemlilerinin tanıklıklarıyla dolu vesselâm.

12 yıl önce