|

Beşiktaş''ın altın gerdanlığı Yahya Efendi ve dergâhı

Tanpınar''ın ''hayatla ölümün kardeş olduğu mekân'' dediği Yahya Efendi Dergâhına ismini veren Beşiktaşlı Yahya Efendi''nin divanı Müslim Yılmaz''ın gayretleriyle gün yüzüne çıkartıldı. Said Yavuz, Yahya Efendi''yi hem divanı hem de şahsiyeti üzerinden inceleyerek Sezai Karakoç''un üç şair örneğine, dördüncü şair olarak öneriyor.

Said Yavuz
00:00 - 29/09/2014 Pazartesi
Güncelleme: 18:52 - 29/09/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Beşiktaş''ın altın gerdanlığı Yahya Efendi ve derg
Beşiktaş''ın altın gerdanlığı Yahya Efendi ve derg

Sezai Karakoç Şair Ahlakı adlı yazısında şairi anlamanın şiiri anlamaktan daha zor olduğunu vurgulayarak şiiri alkışlayan toplumun şaire bir insan, bir toplum önderi olma hakkı tanımak istemediğini ifade eder. O duygusaldır, dalkavuktur, vefasızdır. Ahlak bakımından zayıftır. Ancak şairdir o ve şair kalmalıdır. Şair, kendi ateşine pervane, bohem bir dünyanın peşinde, şaraba giden kırmızının ölçeğinin hesabında bir kimlik oluvermiştir. Şairlikleri genellikle tasdik edilenlerin birçokları, kişilikleri söz konusu olduğunda yerden yere vurulacaktır. Bunun oluşmasında şairin rolü ayrı bir mesele. Ama bu bakış açısı kimi önder şairleri ve onların yapıp ettiklerini hep aynı hastalıklı değerlendirme süzgecinde preslemektedir. Sezai Karakoç, böyle bakıldığı için kimi şairlerin toplumcu ve önder rollerinin görülmediğini, asıl şair kimliğinin bu hastalıklı bakışa kurban edildiğini işaret eder. Aslında şair, Karakoç''a göre tam da bu kişidir. Şairler, toplumun uyarıcılarıdır. Olağanüstü zamanlarda, bunalımlı günlerde meydana atacaklardır kendilerini ve gerekeni söyleyeceklerdir. Karakoç, üç şair örneği verir. Birincisi ve en önemlisi Fuzuli''dir. Onun yazdığı Şikâyetname''nin bu güne dek yanlış değerlendirildiğini, ona haksızlık yapıldığını ifade eder. Fuzuli uğradığı bir haksızlığı söyleme maskesi altında gerçekte toplumun maruz kaldığı bütün haksızlıkları gün ışığına çıkarmaktadır. Ayağa kalkmıştır şair bu eseriyle, Osmanlılara haksızlık etmeden, ona isyan edecek gruplara fırsat vermeden.

Sezai Karakoç''un bu zihin açan ve tarihi bir bilinç aşılayan sözlerini yeniden hatırlamama sebep olan bir eser var elimde. Beşiktaşlı Yahya Efendi, Hayatı, Tasavvufi Şahsiyeti ve Divanı. Müslüm Yılmaz''ın hazırladığı ve Dergâh yayınlarınca neşredilen bu eseri okudukça Sezai Karakoç''un zikrettiği şair ahlakını en iyi yansıtan, onun toplumsal rolüne dikkati çeken, bir uyarıcı olarak onu var kılan üç şairin yanına Yahya Efendi''yi de dâhil etmek gerektiğini söylemek istiyorum. Onun Osmanlı''nın en zirvede ve en hata yapabilir noktada yaşamış olması, iktidardan asla çekinmeden şiirlerini hakikatin emrinde söylemesi anılan üç şairin içinde zikredilmesini gerekli kılmaktadır. Özellikle Anadolu''yu fitne ateşiyle yakmak isteyen Safevilere karşı Kanuni''yi uyaran şiirleri çok önemlidir. Bu bahiste savaş taktiği verdiği şiirleri dahi divanında mevcuttur.

KANUNİ''NİN SÜT KARDEŞİ

Beşiktaşlı Yahya Efendi isimli eser, Yahya Efendi''nin biyografisi ile açılıyor. Araştırmacı Müslüm Yılmaz''ın en büyük talihi Yahya Efendi''nin vefatından 82 yıl sonra bir müridinin torunu olan Mehmet Dai tarafından yazılan ve Yahya Efendi''nin menakıbını içeren manzum bir eseri bulmuş olmasıdır. Eser Yahya Efendi''nin doğumundan ölümüne kadar olan dönemi içerir ve daha da önemlisi Yahya Efendi''nin şiirlerine de olaylar içerisinde yer verilmesidir. Böylece araştırmacı divanındaki şiirleriyle buradaki şiirleri arasında bir karşılaştırma bir doğrulama imkânı bulmuştur. Bir nüshası bulunan Yahya Efendi Divanı böylece bu eksikliğini bir nebze de olsa bu şekilde gidermiştir.

Şairin ''Yahya-yı Beşiktaşi ziyaret edelim gel / Oldur sebeb-i zinet-i kûhsâr-ı Beşiktaş'' dediği Yahya Efendi Trabzon''da dünyaya gelmiştir. Onu farklı kılan özelliklerden biri de Kanuni ile sütkardeş olmalarıdır. Kanuni''nin annesi Hafsa Sultan''ın sütü kâfi gelmeyince Sultan''a bir sütanne aranır. Kanuni kimseden süt emmemiş, Yahya Efendi''nin annesi Afife Hatun''dan süt emmiştir. Kanuni ile yürüyen muhabbet Şehzade Mustafa''nın öldürülmesine kadar sürmüş ve şehzadenin saraydan sürülen annesinin saraya geri dönmesi için aracı olmak istemesi üzerine sultanın gadrine uğramıştır. Müderrislik görevinden azledilen Yahya Efendi, bundan sonraki hayatında inzivayı seçmiştir. Daha sonraki süreçlerde padişah ile arası düzelmiş olsa da inzivayı makam ve mevkie daima tercih etmiştir. Menkıbelerde anlatıldığına göre şimdiki dergâhın yerini bir meczubun ''bana bir dirhem ver sana bu bahçeyi bağışlayayım'' demesi üzerine almıştır. Rüstem Paşa''nın Yahya Efendi''nin padişahtan hizmetler için istediği Yoros Kalesini zorbalıkla almak isteyip ''Komazam yıkarım o kaleyi ben / Ne gelirse o da etsin elden'' dedikten sonra sinirle atına binerken düşüp ağır yaralanması hadisesinden sonra padişah Yahya Efendi''ye daha sık gelmeye başlamıştır. Rüstem Paşa kısa bir süre sonra ölmüştür.

ÇAĞININ TANIĞI BİR VELİ ŞAİR

Yahya Efendi''nin bir başkasına intisap etmeden Allah''ın bahşetmesiyle bir mertebeye gelmesi nedeniyle ona Üveysî diyenler olduğu gibi, şiirlerindeki kimi göndermeler nedeniyle Mevlevi diyenler de olmuştur. Beşiktaş Mevlevihane''sinin Yahya Efendi dergâhının sınırları içinde yapılması da bu iddiayı desteklemektedir. Ama hangi yola mensup olura olsun o kıymetli bir şair, rikkatli bir veli, çağının tanığı ve uyarıcısı olmuştur. Sezai Karakoç''un ifade ettiği şair ahlakını en iyi yansıtan hadiselerden biri de şeyhülislamlık teklifini reddetmesidir. Bunu da ince bir gazelle ifade eder: ''Cübbe destar ile telbîsi ayaklara salup / Kisve-i fakrı baş üzre götürüp tâc idelüm.''

Yahya Efendi Sahn-ı Semanda müderris iken medrese yolunda bir papaz tarafından durdurulur. ''İslam dininde ölü kâfirden vergi almanın yeri var mıdır'' diye soran papaza, ''yalnız ölüden değil, işsiz, fakir, yaşlı kullardan da haraç alınmamalıdır'' diye cevap verir. Papaz, bunun aksinin yapıldığını ve durumun padişaha bildirilmesini ister. Yahya Efendi de ağır ve iğneleyici bir dille, padişahın zulmettiğini, saltanatın bu hakka girme ile ona haram olacağını ifade eden bir tezkire yazar. Sultan tezkireye çok içerler. Efendiyi Beykoz''a bahçesine çağırır. Yahya Efendi icabet eder ama kendisine gönderilen padişah kayığına binmez. Onu önden gönderip kendisi arkadan gelir. Padişahın huzurunda kusurları yeniden açıkça ifade edince padişah veziri çağırarak uygulamanın değiştirilmesini emreder. Başka bir günahı olup olmadığını soran padişahı ise elinden tutarak hilafet tahtına iletir.

Bundan böyle Tanpınar''ın hayatla ölümün kardeş olduğu mekân dediği Yahya Efendi makamına çıktığımızda dervişin gönlünü padişah kayığına tercih eden, her türlü mevkii Allah''ın ihsan ettiği mevki için feda eden, toplumun ve siyasi erkin en sağlam uyarıcısı olan bir şair ve bir veli ile buluşacağımızı aklımızdan çıkarmayalım.

Kitabın Künyesi:

Beşiktaşlı Yahya Efendi

Müslim Yılmaz

Dergâh Yayınları

2014

226 sayfa

10 yıl önce