|

Bir ayrılık bir yoksunluk bir ölüm

Neveser Melek
00:00 - 12/03/2009 Perşembe
Güncelleme: 09:03 - 12/03/2009 Perşembe
Yeni Şafak
Bir ayrılık bir yoksunluk bir ölüm
Bir ayrılık bir yoksunluk bir ölüm

Hepimiz doğduğumuz andan itibaren ölümü, onun alameti olan büyümeyi, yaşlanmayı benliğimizde taşıyoruz. Hayatımız ilerledikçe ölümün bilgisine ulaşıyoruz. Yaşamımızın manasının ne olduğu bir yana, her birimiz ölmek üzere yaşlandığımızı, yaşadığımızı biliyoruz. Ölümden kaçış, ölümün çaresi yok. Dinler, ilim, bilim yaşamın anlamını çözmeye çalışırken ister istemez ölümün sebebini, varoluş içinde neye tekabül ettiğini de anlamaya çalışıyor. Ölüm, nereden ve nasıl bir bakış açısıyla bakarsak bakalım aşamayacağımız olguların başında geliyor. Öyleyse onu çözmek zorundayız.

İnsanın Temel Acıları Üçlemesi'nin ilk kitabı olan Aynalar Koridorunda Aşk'ta ayrılığı ele alan Mustafa Ulusoy, üçlemenin ikinci kitabı olan Giderken Bana Bir Şeyler Söyle'de ölümü ele alıyor.

Kendisi, her ne kadar kitabının kapağında mesleki titrine yer vermeyecek kadar yüce gönüllü olsa da bizim Mustafa Ulusoy'un psikiyatrist olduğunu vurgulamamız gerekiyor, kitabının anlamını layıkıyla aktarmak için.

Psikolog veya psikiyatristlerden yardım istemek kapitalizmin olmazsa olmazlarından biri ve ülkemizde de şehir hayatı geliştikçe, insanların yakınlarına ayıracakları zaman azaldıkça, gerek çevremizdeki insanların sayısındaki azalma, gerekse çevremizdekilerle paylaşabileceğimiz şeylerin azalması anlamında yalnızlık yayıldıkça "profesyonellere" duyduğumuz ihtiyaç da artacaktır. Nasıl ki geniş ailelerin nihayete ermesiyle evde reçel ve turşu yapmaya zaman ayıracak kimse kalmıyorsa, aynı şekilde artık evde derdimizi dinleyecek kimse de kalmayacaktır. Çok beğenilen bir benzetmeyi geliştirirsek, ABD'nin kot pantolonunu alınca cinayetlerini ve bunun yanında psikolojik danışmanlarını almamak da mümkün değil.

Bu sözlerimden, geçmişte keramet bulan bir nostalji düşkününün satırlarını okuduğunuz zehabına kapılmayın lütfen. Geniş ailenin dağılmasının, ev yapımı turşuların yanı sıra, gelin-kaynana dırdırını, baba bunaltmasını da azalttığını, bu alamda her işte bir hayır olduğunu hatırlatalım. Aynı şekilde, eskiden kız kardeşinizle, engin vakitler boyu ağlaşıp teselli ettiğiniz ve ama dolandıra dolandıra karmaşıklaştırıp büyüttüğünüz sıkıntılarınız, danışmanın terapi odasında çözülebilir. Terapist acınızı hissetmeye değil görüp çözmeye çalışır. Ulusoy, bu farkı kitabının en hikmetli sözlerinden biriyle özetlemiş; "Dr. Mavi o an içindeki acıyı görebilirim değil de hissedebilirim deseydi Turuncu bir daha oraya gitmeyecekti." Birinin acısını hissedebilirsiniz ama bu acıyı çözmek için onu görebilmeniz gerekir. O yüzden memleketimizde git gide daha fazla insanın sorunları karşısında profesyonel yardım almasını endişeyle karşılamaktan yana değilim.

Mustafa Ulusoy'un kitabı, mesleki bilgi ve deneyimlerinden yararlandığı belli olsa da psikiyatristlerin, terapi odasında elde ettikleri deneyimler ve vaka öykülerinden yararlanarak yazdığı kitaplarlardan değil. İkinci önemli nokta Ulusoy'un renklerden seçtiği mahlaslarla andığı kahramanlarının öykülerini okurlarına herhangi bir özdeşleşmeye yer vermeyecek biçimde aktarması. Bu kitabın işlevini daha keskin biçimde gerçekleştirmesini sağlıyor.

Ölümün insanda yarattığı travmaların birden fazla boyutu var. Mustafa Ulusoy, Giderken Bana Bir Şeyler Söyle'de ölüme ilişkin bütün insani travmaları ele almış. Bunlar, birbiri ardına gelen ve aralarındaki bağlantılarla bir çiçek gibi açıla açıla ilerleyen öykülerin içinde karşımıza çıkıyor, ağırlıklı olarak psikiyatrinin metotlarıyla çözülüyor.

Ulusoy psikiyatrik yaklaşımını, Yaradan'ın varlığını gören ve tanıyan bir yerden oluşturmuş. Ama çözümlemeleri ve önerileri inançsız olanların da ufkunu açacak nitelikte.

Giderken Bana Bir Şeyler Söyle

Mustafa Ulusoy


Timaş Yayınları


272 sayfa



15 yıl önce