“Oysa Remzi’nin kitapçıya yeniden gelme ihtimali ne kadar azdı.” Romanda bir bölüm böyle bitiyor.
İhtimal, toplumsal çöküntünün ağır bastığı bir dönemde, umarsız ve yalnız bireylerin mutlu olmaya çabalamalarının, böyle bir ihtimale bel bağlamalarının romanı; Espas’tan sonra Selma Sancı’nın ikinci romanı.
İhtimal’in heyecanlı hikâyesinde, romanın en temel kişileri Nihan’la Ali’nin peşine düşüp Cağaloğlu yokuşunu ve Ankara Caddesi’ni coşkuyla inip çıkıyoruz. Eski kitaplar satan kitapçı dükkanı yokuşta, telefon için Büyük Postane’ye, yemek için çevredeki mekânlara giriyoruz. Romanın odak noktası her ne kadar Nihan’ın kalp ağrısı görünse de birkaç ayda yaşananlar çerçevesinde kitapçı Ali de en az Nihan kadar, çeşitli ihtimallere bağlı durumlarla karşı karşıya. Nitekim Ali, birçok bölümün anlatıcısı; hayat hikâyesini, boşandığı karısına olan duygularını, annesine düşkünlüğünü ve annesinin iki kardeşe karşı ayrımcı tutumunu öğreniyoruz. İhtimal’in bütün kişileri gibi çok tanıdık; gerçek, inandırıcı, hatta sevimli biri Ali. Kardeşi Remzi’nin gelişi ona çocukluğunu hatırlatır, Ankara’daki annesiyle yeniden eskisi gibi olmanın muhtemel umudu içindedir. Ali’nin ailesiyle olan ilişkisini, yalnızlığını çeşitli etkileyici tablolarla karşımıza çıkarır Selma Sancı. Kardeşi, içinde bulunduğu durum, ona uğrama nedeni, Ali’nin kendisiyle hesaplaşmasına yol açar.
Küçük kitapçı dükkânındaki kedi Fahri ise romanın en göze çarpan kişilerinden biri: “Sigara yakarken kedinin horultusu dikkatini çekti. Yoldan buldozer geçiyordu sanki. Kabarık, tüylü bir minder gibi koltuğa yayılmıştı. Birden masanın üstünden eğilip seslendi. “Remzi eve gelir mi Fahri?” dedi.
Horultu kesildi.
Sigarasından bir nefes çekti Ali. “Ev biraz harap, akşamları havalandırıyorum, fakat camı açık bırakamıyorum,” dedi kediye bakarak. Bir süre durdu. Sonra sesini yükseltti. “Buradan beraber gider miyiz yani?” Gözleri şefkatle parladı. Kalktı masadan. Elinde sigara odanın içini adımlamaya başladı. “Remzi ikinci sınıfta Fahri, fakat tek başına gidip gelemiyor. Akşamları mahalleye döndükten sonra ben doğru bakkala, babamın yanına!” Gözü kedideydi. “İki çekyat var Fahri... Eşyalar önceki kiracıdan, bir sürü ıvır zıvır. Hepsi arka odada, ayna da... Orayı depo gibi kullanıyorum.”
Aslında Ali’nin derdi, dükkânına gelişinden sonra kardeşi; “(…) kendimi iyi hissetmiyorum Remzi, derdi. Bazen dert yanmaya ihtiyacım oluyor... Boğazım düğümleniyor... Bir türlü gitmiyor... Ona ne çok şey anlatmak isterdi; arka odadaki aynaya baktığında üzgün bir yabancıyla karşılaşıyordu, o görüntüde kendini bulamıyordu, o tuhaf bakışlarla karşılaşmamayı yeğliyor uzun süre o odaya girmiyordu.” (s.128)
Kedisiyle konuşması gibi, “Hanımefendi” diye başlayan not da Ali’nin yalnızlığını anlatan unsurlardan biri. Diğer yandan gizli bir tutkusu hissediliyor.
Selma Sancı’nın başarıyla anlattığı ilişkilerden biri de Nihan-Sevim ilişkisi ve tam karşıtı yapısına rağmen arkadaş canlısı Nihan. Burada hemen yazarın diyaloglardaki ustalığını söylemeliyim, romanın bütün dokusu içinde kişilerini kişiliklerine göre konuşturuyor. Karakterlerini belirgin bir şekilde çiziyor böylece. Selma Sancı’nın bu başarısı, Nihan’ın günlüğüne yazdıklarında ve mektuplarda olduğu gibi doruk noktasına ulaşıyor. Mektuplar bizi sınırsız bir yakınlık içine atıyor, bu doğrudan anlatım ile Nihan’ın duyduğu boşluk, çaresizlik ve yoksunluğu derinden hissediyoruz.
Romanda, en ince ayrıntılarına kadar gözlemlenmiş hayatlar, beklentiler, hayal kırıklıkları, unutulmalar savrulmalar arasında bocalayan roman kişileri, çağrışımlara dayalı bir zaman genişlemesi ile veriliyor. Sevgisizliklerin, kendinden hoşnutsuzlukların, umarsızlıkların yanı sıra İhtimal’in merkezinde her birinin mutlu olma ihtimali duruyor.