|

Bir vefanın tarihi

1000 seneye yakın bir birliktelikte “Millet-i Sâdıka” olarak nitelenen Ermenilerin, Osmanlı döneminde sivrilmiş önemli isimleri, hacimli bir çalışmayla gözler önüne seriliyor

Suat Güngör
00:00 - 9/03/2011 Wednesday
Güncelleme: 22:51 - 8/03/2011 Tuesday
Yeni Şafak
Bir vefanın tarihi
Bir vefanın tarihi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Türkiye ile Ermenistan milli takımları arasında oynanacak futbol maçı için 2008 yılında Ermenistan'a gittiği tarihten itibaren, dalgalı bir seyir gösterse de, Türk-Ermeni ilişkilerinde pozitif bir gelişme sözkonusu. Bir yanda Türkiye, bir yanda Ermenistan, bir yanda Diaspora Ermenileri ve kareyi tamamlayan Türkiye Ermenileri.

Bundan yüz yıl önce Anadolu topraklarında sayıları milyonları bulan Ermenilerin sayısı, artık 70-80 bin civarında. Bu şok edici azalmanın altında, 1915 yılında İttihat ve Terakki hükümetinin, Anadolu'daki Ermenilerin önemli bir kısmını tehcire (sürgün) tâbi tutması yatıyor. Üstelik bu tehcir esnasında yaşanan ölümler, Ermeniler arasında adeta unutulması imkânsız bir travmaya neden olmuş. Tehcir öncesi yakın dönemde, arkasında Taşnak ve Hınçak partilerinin bulunduğu söylenen çetecilik faaliyetlerinde hayatını kaybeden binlerce insanın olduğu da bilinen bir gerçek. Olayın içine ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkeler de dahil olunca, sorun bir çözümsüzlük yumağı haline gelmiş.

Neden Millet-i Sâdıka?

1915'in 30 sene kadar öncesine gidildiğinde, Osmanlı'nın aslında bir “Ermeni Sorunu” bulunmamakta. Hatta İlber Ortaylı bir konuşmasında, Abdülhamid'in Hariciye Nâzırı Artin Dadyan Paşa'ya yakın bir tarihte Türkler ile Ermeniler arasında fitne gireceğini, Ermenilerin tehcire tâbi tutulacağı söylense, kendisinin kafasını kesseler buna inanmayacağı şeklinde bilgi vermiştir. Çünkü Ermeniler için Osmanlı'nın kullandığı ifade “Millet-i Sâdıka”dır. Selçukluların Anadolu'ya geldikleri ilk günlerden itibaren Türkler ve Ermeniler arasında bir birliktelik doğmuş, Anadolu'nun fethi ve imarında Ermenilerin büyük katkı ve emeği dokunmuş. Devletlerine olan bağlılık ve sadakatleri sebebiyle de Ermenilere “Millet-i Sâdıka” denmiş.

Kendisi bir Türkiye Ermenisi olan Levon Panos Dabağyan'ın “Geçmişten Günümüze Millet-i Sâdıka” üstbaşlığıyla kaleme aldığı serinin ilk kitabı Osmanlı Ermenileri, Yedirenk Yayınları tarafından 2010 yılının son ayında neşredildi. Hayatını Ermeni Sorunu ve Türk-Ermeni ilişkilerine vakfettiği anlaşılan Dabağyan, ne bilindik “Türk tezi”, ne de “Ermeni tezi”ni kabullenmediğini, Ermeni sorununun emperyalist Batılı ülkelerin kışkırtma ve teşvikleriyle ortaya çıkmış ve acı neticeler vermiş bir sorun olduğunu ve çözümün taraflarının da Türkler ile Türkiye Ermenileri olduğunu söyleyen bir tarih araştırmacısı. Kitabı yazma amacının, neredeyse 1000 senelik bir beraberlik yaşayan Türk ve Ermeni milletlerinin ortak geçmişinde sadece “1915”in değil, öncesindeki ortak geçmişin çok daha derin ve sağlam olduğunu ortaya koymak şeklinde belirtmiş. Bunu yapmanın yolunun da, şimdiki nesillerin bilmediği, merak da etmediği, bilen çoğu kimsenin de maksatlı olarak gözlerden ırak tuttuğu bu uzun ortak geçmişin ortaya koymaktan geçtiğinin altını çizmiş. Kitabın takdiminden anlaşılacağı üzere, devamı mahiyetindeki Cumhuriyet Dönemi Ermenileri de halen yazım aşamasında.

Devlet hizmetinde Ermeniler

Osmanlı Ermenileri kitabının bölümlerini, âmiralar, devlet adamları, mimarlar, hekimler ve ilim adamları teşkil ediyor. 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra, yapılan reformlarla etkinliğini kaybetmiş olan “Âmiralık” kurumu, Ermeni cemaatinin ileri gelenlerinden seçilmiş isimlerin, devlet ile cemaat arasında köprü vazifesi görüp, hem çıkan sorunları çözmek ve hem de cemaatin daha iyi şartlarda hayat sürmesini temine yönelik çalışan insanlardan müteşekkil bir kurum. II. Mahmud'un hususi sarrafı, en yakın danışmanı ve Darphane Emini olan Artin Bezciyan'ın o dönem tarihinde ciddi bir rol oynadığını, tüm âmiralar tarihi içinde en sivrilen isim olduğunu, Osmanlı İmparatorluğunun bekası ve selameti için sağlığını bozacak kadar çalıştığını, bugünkü Ermeni mirasının çoğunda (örneğin Surp Pırgiç Hastanesi gibi) kendisinin mührü bulunduğunu bu bölümden okuyoruz.

Ermeni hekimlere emanet

Özellikle Islahat Fermanı ile birlikte devlet adamı olmaları önünde engel kalmayan Ermeniler arasından hangi devlet adamlarının çıktığını, bunların hangi önemli mevkilere geldiğini, bu isimlerin ne gibi hizmetler verdiğini, hangi madalya ve nişanlarla taltif edildiklerini okudukça, insan şaşırmadan edemiyor. Örneğin Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde yoğun bir şekilde yaşanan israfın, II. Abdülhamid'in hazineyi Agop Kazazyan adlı bir Ermeni'ye vermesiyle sona erdiğini, yine aynı padişah döneminde Osmanlı dış politikasını uzunca bir süre ünlü Dadyan ailesinin efradından Artin Dadyan'ın yürüttüğünü, saray ve ordunun sağlıklarının kahir ekseriyetle Ermeni hekimlere emanet edildiğini... ve daha nice ismi bir solukta okuyor ve öğreniyoruz. 19 ve 20. Yüzyılda inşa edilen yapıların, bugün hayranlıkla izlenen sarayların, kasırların, kışlaların, saat kulelerinin arkasındaki isimlerin, bir Ermeni aile, Balyanlar tarafından tasarlanıp inşa edildiğini zaten biliyoruz.

Kitabın takdiminde de dikkat çekildiği gibi, Ermeni denince akla “komitacılık”, “çetecilik” değil de, başta yüzlerce meşhur sima olmak üzere, “sâdık bir millet”in gelmesi, zedelenen dostluğun yeniden tesisi ve her iki milletin ayağına dolanmış olan dikenli tellerin kaldırılması bakımından bu kapsamlı çalışma, aynı zamanda bir başvuru eseri olarak da kütüphanelerde bulunmayı gerektirecek önemde...

13 years ago