|

Çoğulcu toplum modeli olarak Osmanlı

Osmanlı'nın çoğulcu toplum modelinin anlaşılması amacıyla düzenlenen 'Geçmişi Yeniden Keşfederek Barış İçin Modeller Oluşturma; Osmanlı İmparatorluğu'nda Çeşitlilik' konferansındaki 17 bildiri Osmanlı Hoşgörüsü adlı kitapta toplandı

Ali Yener
00:00 - 16/05/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:14 - 16/05/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Çoğulcu toplum modeli olarak Osmanlı
Çoğulcu toplum modeli olarak Osmanlı

Harvard Üniversitesi siyasal bilimler profesörü Samuel Huntington 1993 yılında Medeniyetlerin Çatışması konulu bir makale yayınladı. Gördüğü ilgi üzerine makaleyi genişleterek kitaplaştırdı. Huntington, 'Medeniyetler Çatışması' kavramı ile önümüzdeki yüzyılda uluslararası ittifakların kurulmasında medeniyetlerin belirleyici olacağını ve dolayısıyla olası çatışmaların farklı medeniyetler arasında gerçekleşeceğini ifade ediyordu. Tezini açıklamak için; Yugoslavya'nın dağılması ve yeni sınırların belirlenmesi sürecinde Sırp, Hırvat ve Boşnaklar arasında yaşanan savaşlarda, Batı'nın Bosna'ya yardım etme konusunda isteksiz davranmasını, Sırp vahşetini kınarken, Hırvat vahşeti konusunda aynı tavrı sergilememesini; 1990'da Bağdat'ın ABD tarafından bombalandığı sırada Batılılılar sessiz kalırken, Müslüman ülkelerin neredeyse tamamının harekatı lanetlemesini; Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından bağımsızlıklarına kavuşan Türki Cumhuriyetler ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesini örnek veriyordu.

Çokkültürlülüğün dinamikleri

'Medeniyet' kavramını iki kutba bölen, Batı ve İslam arasında süregiden bir çatışmayı öngören bu yaklaşım, sorunların çözülmesi bir yana çatışma fikrini körüklemiş, biriken sorunların çözülmesi amacıyla farklı arayışları ve politikaları gündeme getirmiştir. Bugün Türkiye'nin de dahil olduğu 'Medeniyetler İttifakı' gibi projelerle kültür ve medeniyetler arasında diyalog, hoşgörü ve işbirliğini geliştirme, bu yolla itilafları ve çatışmaları önleme amacı güdülmektedir.

Devletlerarası çözüm önerilerinin yanısıra konu üniversiteler bünyesinde de tartışılmakta, bu amaçla akademik çalışmalar, konferanslar ve seminerler düzenlenmektedir. 2007 yılında Teksas Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi, Teksas Raindrop Türkevi ve Dinlerarası Diyalog Enstitüsü tarafından Teksas Üniversitesi'nde düzenlenen 'Geçmişi Yeniden Keşfederek Barış İçin Modeller Oluşturma; Osmanlı İmparatorluğu'nda Çeşitlilik' başlıklı konferans, Osmanlı İmparatorluğu'nun erken modern dünyada çoğulcu toplum modelini nasıl başardığını tartışma amacını taşıyordu.

Konferansa sunulan on yedi bildiri Prof. Kemal H. Karpat ve Dr. Yetkin Yıldırım'ın editörlüğünde Osmanlı Hoşgörüsü başlığı altında Timaş Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Katılımcılar, Osmanlı hoşgörü ruhunu, farklı inanç ve kökenden insanların yüzyıllarca nasıl birarada ve barış içinde yaşadıklarını incelemekte, Osmanlı İmparatorluğu'nu dini çeşitlilik ve hoşgörü, yönetim sistemleri, çokkültürlülük dinamikleri, göç ve göçmenlik, aile hayatı ve evlilik açısından analiz etmektedir. Konular çeşitlilik gösterse de bildirilerin hepsinin ortak amacı, 'Osmanlı tarihinin özelliklerini derinlemesine araştırarak barış için yeni yaklaşımlar ve yollar keşfedilmesine ilham vermek ve Osmanlı tarihinin günümüzle bağlantısına dikkat çekmek' olarak açıklanıyor.

Hoşgörü nedir? TDK, 'Her şeyi anlayışla karşılayarak, olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha, tolerans' olarak tarif ediyor bu kavramı. Peki her geçen gün daha da küreselleşen, her köşesinde dini-kültürel savaşlar yaşanan günümüz dünyasında, 'her şeyi anlayışla karşılamak ve hoş görmek' mümkün müdür? 'Çokkültürlülük' gibi tezlerle ortaya çıkan kimi Avrupa ülkelerinin son zamanlarda hızla bu tezlerden uzaklaşmaları nasıl açıklanabilir? 'Zaten hoşgörü kelimesini de hiç sevmem. Ne demek bu yani? Beni tolore ediyorsun öyle mi? Ne çirkin, ne felaket kelime... Reddediyorum.' diyen insanlar, her şeye rağmen birarada yaşamanın mümkün olduğuna ikna edilebilir mi? Osmanlı modelini, artık imparatorlukların yerini ulus devletlerin aldığı, milliyetçilik rüzgarlarının daha sert estiği bir dünyada uygulama düşüncesi ütopya mıdır? Orhan Pamuk ne diyor

Osmanlı Hoşgörüsü bu sorulara yanıt arama çabası olarak görülebilir. Sorulan isabetli sorular ve getirilen yanıtlar oldukça ilgi çekici ve ufuk açıcı. Meseleyi yeniden ve yeniden düşünmek için iyi bir fırsat sunuyor okura. Ben, eğer birarada yaşamak bir şekilde mümkün olacaksa bunun en çok sanat üzerinden sağlanabileceğini düşünenlerden biri olarak, kitaptaki makalelerden birine, Tom Gage'in 'Osmanlı Palimpsestleri; Mimaride ve Edebiyatta Geçiş İncelemesi' başlıklı makaleye dikkat çekmek istiyorum. Gage sözkonusu makalesinde Orhan Pamuk ve Çelik Gülersoy'un eserlerini analiz ederek, bu iki sanatçının, çoğulculuğu ve çokkültürlülüğü gözler önüne sererek Türklerin tarihini temsil ettiklerini, böylece Doğu ve Batı arasındaki içsel 'Medeniyetler Çatışması' görüşlerini sildiklerini göstermeye çalışmakta. Yine her iki sanatçının edebi metinlere ve mimari yapılardaki değişimlere farklı etnik grupların barış içinde bir arada yaşadığı ve çoğul bilincin hakim olduğu bir toplum modelini Osmanlı geçmişinden esinle koyduklarını söylemekte. İleri sürdüğü tezi, Pamuk'un Benim Adım Kırmızı ve Beyaz Kale romanlarını tahlil ederek, Gülersoy'un Osmanlı ve Osmanlı öncesi yapıların restorasyonuna getirdiği yorumları ve yenilenen yapıların yaşamın içine dahil edilmesinde getirdiği yenilikleri çözümlemeye çalışarak kanıtlama amacı gütmektedir.

12 yıl önce